© 2021 Urantia Society of Greater New York
177:0.1 İNSANLARI eğitme çalışması onların üzerinde olmadığında, İsa ve onun havarileri için her Çarşamba günü emeklerinden dinlenmeleri adetti. Tam da bu Çarşamba, onlar kahvaltıyı olağandan bir ölçüde daha sonra yapmış olup, kamp büyük bir sessizlik ile kaplı haldeydi; bu sabah yemeğinin ilk yarısında çok az şey söylenmişti. En sonunda İsa şöyle konuşmuştu: “Ben bu gün dinlenmenizi arzuluyorum. Kudüs’e geldiğimizden beri yaşanmış olan her şeyi tekrar düşünmek ve, sizlere yalın bir biçimde söylemiş olduğum, tam da önümüzde uzananın üzerinde düşüncelerinizi yoğunlaştırmak için istediğiniz kadar vakti alın. Gerçekliğin yaşamlarınızda ikamet etmesinden emin olun, ve her gün şükran içinde büyümenizden.
177:0.2 Kahvaltıdan sonra Üstün Andreas’ı, gün boyunca orada bulunmama amacında olduğu hususunda bilgilendirip, havarilerin hiçbir koşul altında Kudüs’ün kapılarına gitmemeleri dışında, kendi tercihleri uyarınca vakit geçirmelerine izin verilmeleri tavsiye etmişti.
177:0.3 İsa tepelere tek başına gitmek için hazır hale geldiğinde, Davud Zübeyde, şunu söyleyen bir biçimde, kendisine yetişmişti: “Sen çok iyi biliyorsun, Üstün, Ferisiler ve yöneticiler seni yok etmeyi amaçlıyor, ve sen yine de tepelere tek başına gitmeye hazırlanıyorsun. Bunu yapmak budalalık; ben bu nedenle seninle, başına hiçbir kötü şeyin gelmemesi için oldukça hazırlıklı olan üç kişiyi göndereceğim.” İsa oldukça iyi kuşanmış ve gözcü üç Celileliye bakıp, Davud’a şunu söyledi: “Sen iyi niyetlisin, ancak İnsan Evladı’nın kendisini korumak için hiçbir kişiye ihtiyacı olmamasını anlamadığın için hata yapmaktasın. Babamın iradesi uyarınca yaşamımı öne sermeye hazır olacağım vakte kadar hiçbir kimse bana el süremez. Bu insanlar bana eşlik etmemeli. Ben tek başıma gitmeyi, Baba ile bir olmak için arzulamaktayım.”
177:0.4 Bu sözleri duyması üzerine, Davud ve onun silahlı koruyucuları geri çekildi; ancak, İsa tek başına yola çıkarken, Yahya Markus yiyecek ve su taşıyan küçük bir sepet ile gelip, eğer İsa tüm gün boyunca dışarıda olmayı arzu ediyorsa kendisini aç bulabileceğini tavsiye etti. Üstün Yahya’ya gülümseyip, sepeti almak için aşağı uzandı.
177:1.1 İsa, Yahya’nın elinden öğlen yemeği sepeti almaya hazırken, genç adam şunu söyleme cesareti gösterdi: “Ancak, Üstün, istersen sepeti bırakıp, o olmadan dua etmeye gidebilirsin. Bunun yanı sıra, eğer ben öğlen yemeğini taşımak için gelirsem, sen ibadet etmek için daha özgür olursun; ben kesinlikle sessiz olacağım. Ben hiçbir soru sormayacağım, ve dua etmek için kendi yoluna gittiğinde, sepetin yanı başında duracağım.”
177:1.2 Bu konuşmada bulunurken, onun cüretkârlığı yakında bulunan dinleyicilerin bazısını şaşkınlığa uğratırken, Yahya sıkıca sepete sarılma cesareti göstermişti. Orada onlar durmaktaydı, hem Yahya hem de İsa sepeti tutmaktaydı. Yakın bir süre içinde Üstün sepeti bıraktı, ve bakışlarını gence indiren bir biçimde, şunu söyledi: “Tüm kalbinle benimle bir gelmekte olduğunu arzuladığın için, o sana reddedilmeyecek. Bizler beraber yola çıkacağız ve iyi bir sohbette bulunacağız. Sen kalbinde doğacak her türlü soruyu sorabilirsin, ve biz birbirimizi teselli edip, birbirimize destek olacağız. Öğlen yemeğini ilk sen taşıyabilirsin, ve sen yorulduğunda ben sana yardım edeceğim. Beni takip et.”
177:1.3 İsa kampa o akşam güneşin batışına kadar geri dönmemişti. Üstün, yeryüzü üzerindeki bu son sessiz gününü bu gerçeklik açlığı içindeki genç ile sohbet ederek ve Cennet Babası ile konuşarak geçirmişti. Bu yaşanmışlık yukarıda, “genç bir adamın tepelerde Tanrı ile geçirmiş olduğu gün” olarak bilinir hale gelmiştir. Sonsuza kadar bu olay, Yaratan’ın yaratılmış ile olan birliktelik gönüllülüğünü örneklendirmektedir. Bir genç bile, eğer kalbinin arzusu gerçekten de en yüksek olan bir düzeyde ise, ilgiyi çekip, bir evrenin Tanrısının sevgi dolu birlikteliğini memnuniyetle deneyimleyebilir; gerçekte, tepelerde Tanrı ile beraber olmanın unutulamaz coşkusunu ve bir gün boyunca deneyimleyebilir. Ve, bu, bu Çarşamba günü Yudea’nın tepelerinde Yahya Markus’un benzersiz deneyimiydi.
177:1.4 İsa, bu dünya ve bir sonrakinin hadiselerine dair hiçbir kısıtlama olamadan konuşan bir biçimde, Yahya ile uzunca sohbet etmişti. Yahya İsa’ya, havarilerden bir tanesi olmak için yeterince yaşa sahip olmayışından ne kadar üzüntü duyduğunu söylemiş olup, Finike’ye olan ziyaretleri sayılmazsa, Eriha yakınındaki Ürdün ırmak geçişinde ilk duyuruşlarından beri onun kendilerini takip etmeye izin verilmiş olmasından ne kadar fazla memnuniyet duymuş olduğunu ifade etmişti. İsa ufaklığı, gerçekleşmesi beklenen olaylar karşısında kendine güvenini yitirmemesi konusunda uyarmış olup, krallığın kudretli bir ileticisi haline gelecek oluşu konusunda kendisini temin etmişti.
177:1.5 Yahya Markus, İsa ile tepelerde geçirilmiş bu günün hatırası karşısında heyecan duymuştu; ancak, o hiçbir zaman, tam da Gethsemane kampına geri dönmeye hazırlandıklarında söylenmiş haldeki, Üstün’ün nihai uyarısını unutmamıştı: “Sonunda, Yahya, gerçek bir dinlenme günü olarak, iyi bir sohbette bulunduk; ancak, sana söylemiş olduğum şeyleri hiçbir kişiye söylememeye dikkat et.” Ve, Yahya Markus hiçbir zaman, İsa ile tepelerde geçirdiği bu günde yaşanmış hiçbir şeyi açığa çıkarmamıştı.
177:1.6 İsa’nın yeryüzü yaşamının geride kalan az sayıdaki saatleri boyunca Yahya Markus hiçbir zaman, Üstün’ün uzunca bir süre boyunca gözü önünden ayrılmasına izin vermemişti. O her zaman yakında saklanan ufaklıktı o sadece İsa uyuduğu zaman uyumuştu.
177:2.1 Yahya Markus ile olan bu günün sohbeti sürecinde, İsa dikkate değer bir vakti öncül çocukluklarını ve daha sonraki ergenlik deneyimlerini karşılaştırmakla geçirmişti. Her ne kadar Yahya’nın ebeveynleri İsa’nınkilere kıyasla bu dünyanın mallarının daha fazlasını ellerinde bulundurmuş olsa da, orada ergenliklerindeki deneyimlerinin çoğu oldukça benzerdi. İsa, Yahya’nın ebeveynlerini ve ailesinin diğer üyelerini anlamasına yardım eden birçok şey söylemişti. Ufaklık Üstün’e, “krallığın bir kudretli ileticisi” haline gelmeyi nasıl öğreneceğini sorduğunda, İsa şunu söylemişti:
177:2.2 “Ben, krallığın müjdesine sadık çıkacağını biliyorum; çünkü, ben, mevcut inancına ve derin sevgine güvenebilirim; zira, bu niteliklerin, evde öncül eğitiminin bir parçası olarak kazanılmıştır. Sen, ebeveynlerin birbirlerine içten bir şefkat ile davranmış oldukları bir evin ürünüsün; ve, bu nedenle sen, benliğinin önemine dair anlayışını zarar veren bir biçimde yüceltir halde, haddinden fazla sevilmemiş bir konumdasın. Ne de senin kişiliğin, ebeveynlerinin sevgisiz bir biçimde, birini diğerine karşı kullanır halde, kendine olan güvenini sadakatinle oynamanın bir sonucu olarak bozulmadan muzdarip olmamıştır. Sen, takdir edilesi bir öz güveni teminat altına alan ve güvende olmanın olağan hislerini teşvik eden ebeveynsel derin sevgiyi keyifle deneyimlemiş haldesin. Ancak, sen aynı zamanda, sevgiye ek olarak bilgeliği ellerinde bulundurmuş ebeveynlere sahip olman bakımından şanslı konumdasın; ve, onların, seni cazibenin birçok türünden ve birçok lüksten şeyden uzak tutarken, komşu oyun arkadaşlarınla birlikte sinagog okuluna gönderen şey bilgelikleridir; ve, onlar aynı zamanda, özgün deneyime sahip olmana izin veren bir biçimde bu dünyada nasıl yaşamayı öğrenmeye teşvik etmiştir. Genç arkadaşın Amos ile beraber sen, bizlerin duyuruda bulunduğu ve Yahya’nın takipçilerinin vaftizi gerçekleştirdiği, Ürdün ırmağına uğradın. İkiniz de bizlerle birlikte gelme arzusu duydunuz. Kudüs’e geri döndüğünüzde, senin ebeveynlerin izin verdi; Amos’unkiler reddetti; onlar evlatlarını o kadar çok sevmekteydi ki, onlar kendisine, senin sahip olageldiğin kutsanmış deneyimi, hatta memnuniyetle yaşadığın türden bu günü reddetti. Evden kaçarak Amos bizlere katılabilirdi; ancak, bunu yaparak o derin sevgiyi zedelemiş ve sadakati kurban vermiş olacaktı. Böyle bir süreç bilge olacaksa bile, o, deneyim, bağımsızlık ve özgürlük için korkunç bir bedel olacaktı. Bilge ebeveynler, seninkiler gibi; senin yaşına geldiklerinde bağımsızlıklarını geliştirmeleri ve canlandırıcı özgürlüğü memnuniyetle deneyimlemeleri için, çocuklarının derin sevgiye zarar verme ve sadakati hiçe sayma zorunda kalmamasına özen göstermektedir.
177:2.3 “Sevgi, Yahya, tamamiyle bilge varlıklar tarafından bahşedildiği zaman evrenin en yüksek gerçekliğidir; ancak, fani ebeveynlerin deneyiminde dışa vurulmuş olduğu gibi, tehlikeli ve zaman zaman yarı-bencil niteliktedir. Evlendiğinde ve büyütmek için kendi çocuklarına sahip olduğunda, derin sevginin bilgeliğin idaresinde olmasından ve ussallık tarafından yönlendirilmesinden emin ol.
177:2.4 “Senin genç arkadaşın Amos, tam da senin kadar krallığın bu müjdesine inanmaktadır; ancak, ben ona tümüyle yaslanamam; ben, onun gelecek yıllarda ne yapacağından emin değilim. Onun öncül evi, bu türden tamamiyle güvenilir bir kişiyi yaratacak nitelikte değildi. Amos tam da; olağan, sevgi dolu ve bilge bir ev hazırlanışını memnuniyetle deneyimleyememiş havarilerden bir tanesi gibidir. Bundan sonraki yaşamının tamamı daha neşeli ve daha güvenilir olacaktır, çünkü sen ilk sekiz yaşını olağan ve oldukça iyi idare edilen bir evde geçirdin. Sen güçlü ve oldukça sağlam dokulu bir karaktere sahipsin, çünkü sen derin sevginin hüküm sürdüğü ve bilgeliğin egemen olduğu bir evde yetiştin. Bu türden bir çocukluk eğitimi, senin başlamış olduğun yolda devam edeceğin konusunda bana teminat veren, bir sadakat türünü yaratmaktadır.”
177:2.5 Bir saatten daha fazla bir süre boyunca İsa ve Yahya, ev yaşamının bu söyleşisini sürdürmüştü. Üstün konuşmasına devam edip Yahya’ya, nasıl bir çocuğun tamamiyle, ussal, toplumsal ahlaksal ve hatta ruhsal olan öncül kavramsallaşmalarının tümünde ebeveynlerine ve ilişkili ev yaşamına bağlı olduğunu anlatmıştı çünkü, ailenin genç çocuğa, ister insan isterse de kutsal ilişkilere dair bilebileceği her şeyi yansıtmakta oluşuna. Çocuk evrene dair ilk izlenimlerini, annenin ilgisinden elde etmek zorundadır; o, cennetsel Baba’ya dair ilk düşüncelerinde tamamiyle yeryüzü babasına bağlıdır. Çocuğun ilerideki yaşamı, evin içermekte olduğu bu toplumsal ve ruhsal ilişkiler tarafından belirlenir bir halde, öncül zihinsel ve duygusal yaşamı uyarınca, mutlu veya mutsuz, kolay veya zor, hale getirilir. Bir insanın varlığının sonraki yaşamının tamamı devasa bir biçimde, mevcudiyetinin ilk yılları boyunca neyin gerçekleştiğinden etkilenir.
177:2.6 Baba-evlat ilişkisi üzerine inşa edilmiş konumdaki, İsa’nın öğretisinin taşıdığı müjde, çağdaş medeni insanların ev yaşamı daha fazla derin sevgiyi ve daha fazla bilgeliği ile içermedikçe, tüm dünyaya yayılı bir kabulü neredeyse hiçbir biçimde memnuniyetle deneyimleyemez. Yirminci yüzyılın ebeveynleri evin gelişimi ve ev yaşamının soylulaştırılışı için büyük bilgiye ve artan gerçekliğe sahip olsa da, ve İsa’nın müjdesi ev yaşamının doğrudan gelişimi ile sonuçlanacak olsa da, çok az modern evin İsa’nın Celiledeki evi ve Yahya Markus’un Yudea’daki evi gibi erkek ve kızları yetiştirmek için bu türden iyi yerler oluşu bir gerçek olarak mevcudiyetini korumaktadır. Bir bilge evin içerdiği derin sevgi yaşamı gerçek dine olan sadık bağlılık, evin bireyleri arasında derin bir karşılıklı etkide bulunmaktadır. Bu türden bir ev yaşamı dini geliştirmekte olup, gerçek din her zaman evi yüceltmektedir.
177:2.7 Bu eskinin Musevi evlerinin içermiş olduğu karşı durulabilecek birçok engelleyici etki ve diğer baskılayıcı özellik, daha iyi idare edilen birçok çağdaş evden neredeyse tamamen uzaklaştırılmıştır. Orada, gerçekten de, daha özerk özgürlük ve çok daha fazla kişisel bağımsızlık bulunmaktadır; ancak, bu özgürlük, derin sevgi tarafından kısıtlanmayan, sadakat ile güdülenmeyen ve bilgeliğin ussal disiplini ile yönetilmeyen niteliktedir. Bizler çocuğa, “cennet içindeki Bizlerin Babasıdır” şeklinde dua etmeyi öğrettikçe, tüm dünyasal babalar üzerinde baba kavramı, büyüyen çocukların tümünün akıllarında ve kalplerinde kıymetli bir biçimde ışıldaması için hayatlarını yaşamanın ve evlerini idare etmenin devasa bir sorumluluğu yaslanmaktadır[1].
177:3.1 Havariler günlerinin büyük birçoğunu Zeytin Dağı çevresinde yürüyerek ve kendileri ile birlikte kamp halindeki takipçiler ile sohbet ederek geçirmişlerdi; ancak, öğleden sonrasının erken saatlerinde onlar, İsa’nın geri dönüşünü görmeyi fazlasıyla arzular hale gelmişti. Gün ağarırken, onlar artan bir biçimde onun güvenliğine dair endişeye kapılmıştı onlar kendilerini, İsa’nın yokluğunda tarif edilemez bir biçimde yalnız hissetmişlerdi. Orada gün boyunca fazlaca, Üstün’ün kendi başına, yalnızca bir getir-götürcü oğlan tarafından eşlik edilir halde, tepelere çıkmasına izin verilmesine dair konuşma yaşanmıştı. Her ne kadar hiç kimse açık bir biçimde kendi düşüncelerini ifade etmemişse de, hepsi, Yudas İskariot dışında, Yahya Markus’un yerinde olmayı istemişti.
177:3.2 Nathanyel yarım düzine havariye ve birçok takipçiye “Yüce Arzu” konuşmasında bulunduğunda, şu kapanışı gerçekleştirişi öğleden sonrasının ortalarına doğru gerçekleşmişti: “Bizlerin sorunu yarı gönüllü olmamızdır. Bizler Üstün’ü onun bizleri derinden sevmesi gibi sevememekteyiz. Eğer hepimiz Yahya Markus kadar onunla birlikte gitmeyi isteseydik, o kesin bir biçimde bizleri yanına alırdı. Bizler, ufaklık Üstün’e yaklaşırken ve ona sepeti önerirken kenarda durduk; ancak, Üstün sepeti tutarken, ufaklık onu bırakmayacaktı. Ve, böylece Üstün, kendisi tepelere sadece basket ve çocukla çıkarken, bizleri burada yalnız bıraktı.”
177:3.3 Yaklaşık olarak saat dörtte, Bethsayda’daki annesinden ve İsa’nın annesinden haberler getiren bir biçimde ulaklar Davud Zübeyde’ye ulaştı. Birkaç gün öncesinde Davud, baş din-adamları ve yöneticilerin İsa’yı öldürecek oluşundan emin hale gelmişti. Davud, onların Üstün’ü yok etmeye kararlı olduklarını bilmekteydi; ve, o neredeyse tamamen, İsa’nın, kendisini kurtarmak için hem kendi kutsal gücünü kullanmayacağı hem de kendisinin korunması için takipçilerinin kuvvet uygulamasına izin vermeyecek oluşundan emindi. Bu yargılara erişmiş halde o, derhal Kudüs’e gelmesini ve İsa’nın annesi Meryem’i ve ailesinin her bir üyesini beraberinde getirmesini isteyen bir ulağı annesine göndermede vakit kaybetmedi.
177:3.4 Davud’un annesi oğlunun talep ettiği gibi yaptı ve, bu aşamada ulaklar, annesi ve İsa’nın ailesinin tamamının Kudüs yolu üzerinde bulunduğunu ve onların ertesi günün geç bir saatinde veya bir sonraki sabahın oldukça erken vakitlerinde ulaşacağı haberini getiren bir biçimde Davud’a ulaşmıştı. Davud bunu kendi inisiyatifini kullanarak gerçekleştirdiği için, bu meseleyi sır olarak saklamanın bilge olduğunu düşündü. O, bu nedenle, İsa’nın ailesinin Kudüs yolu üzerinde olduğunu hiçbir kimseye söylemedi.
177:3.5 Öğle vaktinden kısa bir süre sonra, İsa ve on iki ile Arimathealı Yusuf’un evinde buluşmuş olan yirmiden fazla Yunanlı kampa ulaştı ve, Petrus ve Yahya, onlar ile görüşmede birkaç saat geçirmişti. Bu Yunanlılar, en azından onlardan bazıları, İskenderiye’de Rodan tarafından eğitilmiş bir halde, krallığın bilgisinde oldukça ileri bir düzeyde bulunmaktaydı.
177:3.6 O akşam, kampa geri döndükten sonra, İsa Yunanlılar ile sohbet etmişti; ve, bu türden bir şey havarilerini ve önde gelen takipçilerinin çoğunu fazlasıyla rahatsız edecek olmasaydı, İsa, yetmişliyi gerçekleştirdiği gibi, bu yirmi Yunanlıyı görevlendirecekti.
177:3.7 Her ne kadar tüm bunların hepsi kampta gerçekleşirken, Kudüs’te baş din-adamları ve kıdemliler, İsa’nın kalabalıklara seslenmek için geri dönmeyişi karşısında hayretler içindeydi. Bir önceki gün, mabedi terk ettiğinde, onun, “Ben evinizi kimsesiz olarak terk ediyorum” demiş olduğu doğruydu[2]. Ancak, onlar, kalabalıkların dostane tutumunu inşa etmiş olmanın büyük yararını terk etmeye gönüllü olmasının nedenini anlayamamışlardı. Her ne kadar onlar İsa’nın insanlar arasında büyük bir kargaşa çıkarmasından korku duymuş olsalar da, Üstün’ün kalabalıklara söylemiş olduğu son sözler, “Musa’nın koltuğunda oturan” kişilerin yönetim yetkisi ile olası her makul biçimde uyuşma talebiydi[3]. Ancak, bu, onlar aynı zamanda hem Hamursuz için hazırlanırlarken hem de İsa’yı yok etme tasarımlarını kusursuzlaştırırlarken, şehirde yoğun bir gündü.
177:3.8 Çok fazla sayıdaki kişi kampa gelmemişti; zira, onun kuruluşu, İsa’nın, Bethani’ye her gece gitme yerine burada kalmayı arzuladığını bilen herkes tarafından oldukça iyi saklanmış bir sır olarak tutulmaktaydı.
177:4.1 İsa ve Yahya Markus kamptan ayrıldıktan kısa bir süre sonra Yudas İskariot, öğleden sonra geç saatlere kadar geri dönmeyen bir şekilde, kardeşleri arasından kayboldu. Bu kafası karışık ve tatminkâr olmayan havari, Üstün’ün Kudüs’e girişten uzak durmaya dair özel istediğine rağmen, yüksek din-adamı Kaiaphas’ın evinde İsa’nın düşmanları ile olan buluşmasına yetişmek için aceleyle yola koyuldu[4]. Bu, Sanhedrin’in resmi olmayan bir buluşması olup, onun saati sabah saat ondan kısa bir sonrası olarak belirlenmişti. Bu buluşma, İsa’ya karşı getirilecek olan suçlamaların doğasını tartışmak ve hâlihazırda onun için getirilmiş olan ölüm emrine dair sivil yönetimlerin onayını almak amacıyla Romalı yöneticilerin huzuruna kendisinin çıkarılışının içeriğine kadar vermek için toplanmıştı[5].
177:4.2 Önceki gün Yudas, akrabalarının bazılarına ve babasının ailesinden gelen belirli Sadduki arkadaşlarına, her ne kadar İsa iyi niyetli bir hayalperest ve idealist olsa da, onun İsrail’in beklenen kurtarıcısı olmadığı yargısına varışını açığa çıkarmıştı. Yudas, tüm hareketten şükran dolu bir biçimde ayrılmanın bir yolunu bulmayı çok istediğini ifade etmişti. Onun arkadaşları kendisini pohpohlayan bir biçimde ona, onun çekilişinin Musevi önderleri tarafından büyük bir olay olarak kutlanacağının, ve kendisi için bundan daha büyük bir şeyin olamayacağının teminatını vermişti. Onlar; kendisinin Sanhedrin’den yüksek onurları alacağına, ve onun en sonunda en azından iyi niyetli ancak “eğitimsiz Celileliler ile olan talihsiz birlikteliği” lekesini silen konumda bulunacağına inanmasını sağladılar.
177:4.3 Yudas, Üstün’ün yapmış olduğu çok büyük işlerin ecinnilerin prensinin gücü tarafından gerçekleştirildiğine tamamiyle inanmamıştı ancak, o bu aşamada bütünüyle, İsa’nın kendi gücünü önemini ortaya seren bir biçimde kullanmayacağından tamamiyle emindi; o en sonunda, İsa’nın kendisinin Musevi yöneticiler tarafından yok edilmesine izin vereceğinden emindi; ve, Yudas, kendisinin bu türden bir yenilgi hareketi ile ilişkilendirecek olma düşüncesine katlanamayacaktı[6]. O, göründüğü haliyle başarısızlık düşüncesini aklından geçirmeyi reddetmişti. O bütünüyle, Üstün’ün sağlam karakterini ve onun ihtişamlı ve bağışlayıcı aklının keskinliğini anlamıştı ancak, yine Yudas, akrabalarından bir tanesinin önerdiği şeyin kısmi bir düşüncesinden bile haz elde etmişti; onun akrabası, her ne kadar iyi niyetli bir tutucu olsa da İsa’nın muhtemelen güçlü bir akla sahip olmadığını önermişti; onun her zaman, tuhaf ve yanlış anlaşılan bir kişi olarak göründüğünü.
177:4.4 Ve, şimdi, daha önce hiç yaşanmamış bir biçimde, Yudas kendisini, İsa’nın hiçbir zaman onu daha onurlu bir konuma getirmeyişi karşısında tuhaf bir biçimde alınır halde bulmuştu. En başından beri o, havarisel haznedar olma onurunu takdir etmişti; ancak, bu aşamada o, kendisinin takdir edilmeyişini hissetmeye başlamıştı onun yetkinliklerinin tanınmayışını. O aniden Petrus, Yakub ve Yahya’ya İsa ile olan yakın birlikteliği onurunun verilmiş olmasından büyük kızgınlık duymaya başlamıştı ve, bu zaman zarfında, yüksek din-adamının evine olan yolu üzerinde, İsa’ya ihanet etme düşüncesinden çok, Petrus, Yakub ve Yahya ile ödeşme düşüncesi altındaydı. Ancak, tüm bunların üstünde ve ötesinde, tam da bu anda, yeni ve hükmedici bir düşünce bilinç içindeki aklının tam önünde yer işgal etmeye başlamıştı: O onuru elleriyle elde etmek üzereydi, ve bu eş zamanlı bir biçimde, yaşamının en büyük hayal kırıklığına katkıda bulunmuş olanlar ile ödeşen bir şekilde gerçekleşecek olursa, çok daha iyi olacaktı. O kafa karışıklığının, gururun, ümitsizliğin ve kararsızlığın korkunç bir oyunu altına girmişti. Ve, Yudas’ın, İsa’nın ihaneti düzenlemek için Kaiaphas’ın evinin yolu üzerinde bulunuşunun başlıca amacının para olmaması kesin bir biçimde anlaşılmalıdır.
177:4.5 Yudas Kaiaphas’ın evine yaklaştığında, İsa ve kendisinin akran havarilerini terk etmenin nihai kararına varmıştı ve, cennetin krallığı amacını terk etmek için bu şekilde kararını vermiş olarak o, İsa ve krallığın yeni müjdesi ile kendisini ilk ilişkilendirişinde kendisine bir zamanlar verileceğini düşünmüş olduğu onurun ve ihtişamın olabileceği kadar büyük bir kısmını kendisi için elde etmeye kararlıydı. Havarilerin hepsi bir kez Yudas ile bu gelecek amacını paylaşmıştı ancak, zaman ilerledikçe, onlar gerçekliğe hayran kalmayı ve İsa’yı derinden sevmeyi öğrendiler, en azından bunların hepsini Yudas’dan daha fazla gerçekleştirdiler.
177:4.6 İhanetçi Kaiaphas ve Musevi yöneticilerine onun kuzeni tarafından sunulmuştu; onun kuzeni onlara, Yudas’ın, kendisinin İsa’nın ince öğretileri tarafından yanlış yönlendirilişine izin vermedeki hatasını keşfetmiş bir halde, Celileli ile olan ilişkisine dair kamuya açık ve resmi bir terki duyurmayı arzular ve aynı zamanda Yudea kardeşlerine olan güvenini ve birlikteliğini yeniden onaylamayı ister bir konuma geldiğini açıklamıştı. Yudas’ın bu sözcüsü konuşmasına devam edip, İsa gözaltına alınışının İsrail’in huzuru için en iyi şey oluşunu Yudas’ın tanıdığını açıklamıştı ve, Yudas’ın yanlış içindeki bu türden bir harekete katılmasından duymuş olduğu kederin kanıtı ve bu aşamada Musa’nın öğretilerine geri dönüşündeki içtenliğinin göstergesi olarak, İsa’nın tutuklanışı kararını taşıyan baş muhafız ile birlikte, İsa’nın gözaltına sessiz bir biçimde alınması ve böylece kalabalıkları kızdırmadan ve Hamursuz’a kadar onun tutuklanışının ertelenilme gerekliliğinden kaçınılmasını ayarlamak için kendisini Sanhedrin’e sunar halde gelmiş olduğunu.[7]
177:4.7 Onun kuzeni konuşmasını tamamladığında, o Yudas’ı sunmuş olup, yüksek din-adamına yaklaşan bir biçimde öne çıkar halde Yudas şunu söylemişti: “Kuzenimin söz vermiş olduğu her şeyi yapacağım; ancak, sizler, bu hizmet için bana neyi vermeye gönüllüsünüz?” Yudas, taş kalpli ve burnu çok büyük Kaiapas’ın yüzüne gelen saygı duymaz ve hatta tiksinme bakışı anlar halde gözükmemişti; Kaiaphas’ın kalbi, kendisinin sahip olduğu ihtişamla yüklü ve kendisini yüceltme tatminini arzular haldeydi[8].
177:4.8 Ve, bunun ardından, Kaiaphas ihanetkara bakışlarını indirirken, şunu söyledi: “Yudas, muhafızların başına git ve o görevli ile Üstün’ü bizlere ya bu gece ya da ertesi gece getirmeyi ayarla; ve, o senin tarafından bizlerin ellerine ulaştırıldığında, sen bu hizmetin ödülünü alacaksın.” Yudas bunu duyduğunda, o doğrudan bir biçimde baş din-adamlarının huzurundan ayrılıp, İsa’nın yakalanma biçimine dair mabet koruyucularının başına danışmaya gitti[9]. Yudas, İsa’nın bu zaman zarfında kamptan ayrı olduğunu bilmekte olup, onun o akşam ne zaman geri döneceğine dair hiçbir fikre sahip değildi; ve, böylece onlar kendi aralarında İsa’nın, ertesi akşam (Perşembe günü) Kudüs insanlarının ve ziyaret eden kutsal yolcuların tamamı gece için çekildikten sonra tutuklanmasında anlaştılar.
177:4.9 Yudas, birçok kez bir gün bile sahip olmadığı yücelik ve ihtişam düşünceleri ile sarhoş halde kampa birlikteliklerine geri döndü. O İsa’ya, bir gün yeni krallık içinde büyük bir kişi haline gelmeyi umut ederek katılmıştı. O en sonunda, kendisinin beklemiş olduğu türden yeni bir krallığın ortaya çıkmayacağını anlamıştı. Ancak, o, beklenir haldeki bir yeni krallık içinde ihtişamı elde edemeyişin getirdiği hayal kırıklığı ile eski düzen içindeki onur ve ödüllün hemen gerçekleşecek olan takdirini değiştirmede oldukça akıllılık ettiği düşüncesinden mest olmuştu; o bu aşamada eski düzenin varlığını devam ettireceğine inanmış olup, onun İsa ve onun temsil ediği şeyi yok edeceğinden emindi. Bu bilinçli amacın en son sayılmış olan güdüsünde, Yudas’ın İsa’ya ihanet edişi, davranışının Üstüne ve onun eski birlikteliğine ne getirebileceğini hiçe sayan halde, sahip olduğu düşünce yalnızca kendi öz güvenliği ve ihtişamı olan bencil bir tek edicinin korkakça eylemiydi.
177:4.10 Ancak, o her zaman bu yol üzerindeydi. Yudas uzunca bir süre boyunca, aklında giderek yer kazanan bu kasıtlı, kararlı, bencil ve intikam dolu bilinci içine girmiş haldeydi, ve o kalbinde, intikam ve sadakatsizliğin bu nefret dolu ve kötülük içindeki arzuları geçirmekteydi. İsa, her nasıl diğer havarileri derinden sevmiş ve onlara güvenmişse, Yudas’ı öyle sevmiş ve ona öyle güvenmişti; ancak, Yudas, bunun karşılığında sadık güveni geliştirememiş ve samimi derin sevgiyi deneyimlemememişti. Ve, bir kez benliğin amacını peşine düşmeye tamamiyle adanıldığında ve kin içindeki ve uzunca bir süredir baskılanan intikam tarafından en yüksek derecede güvenildiğinde, geleceğe dair amaçlar ne kadar da tehlikeli hale gelebilmektedir! Bakışlarını yalnızca zamanın gölgesel ve geçici alıcılıklarına dikerken, kutsal değerlerin ve gerçek ruhsal gerçekliklerin ebedi dünyalarına ait sonsuz erişimlerin daha yüksek ve daha gerçek kazanımları karşısında gözleri görmez hale gelen bu budala kişilerin yaşamlarında hayal kırıklığı ne de yıkıcı bir şeydir. Yudas aklında dünyasal onuru elde etmenin derin arzusunu duymuş olup, bu arzuyu tüm kalbi ile derinden sever hale gelmişti; diğer havariler benzer bir biçimde akıllarında bu aynı dünyasal onuru derinden arzu etmişti; ancak, kalpleri ile onlar İsa’yı derinden sevmiş ve onun öğretmiş olduğu gerçeklikleri derinden sevmeyi öğrenmek için ellerinden gelenlerinin en iyisini yapmaktaydı.
177:4.11 Yudas bu zaman zarfında fark etmedi ama o, Vaftizci Yahya’nın başı Hirodes tarafından ayrıldığından beri İsa’nın bilinç-dışı bir eleştiricisi haline gelmişti. Kalbinde Yudas her zaman, İsa’nın Yahya’yı kurtarmayışı gerçekliğine alınmıştı. Sizler, İsa’nın bir takipçisi haline gelişinden önce Yudas’ın Yahya’nın bir takipçisi olduğunu unutmamalısınız. Ve, Yudas’ın nefret çeperleri içinde gömmüş olduğu bu insani alınmanın ve güçlü hayal kırıklığının tüm bu birikimi onun bilinç-altında oldukça düzenli hale gelmiş olup, İsa’nın düşmanlarının zeki alaylarına ve ince eğlenişlerine kendisini maruz bırakırken kardeşlerinin destekçi etkisinden kendisini bir kez ayırmaya cüret ettiğinde onu ele geçirecek düzeyde büyümeye hazırdı. Yudas’ın ümitlerinin güçlüce yeşermesine izin verdiği her seferde, İsa onları parçalara ayıracak bir şey yapmakta veya bir şey söylemekteydi; Yudas’ın kalbinde her zaman güçlü bir biçimde alınışın bir yara oluşmaktaydı ve, bu yaralar çoğalırken, yakın bir süre içinde, oldukça zedelenmiş haldeki, kalp, bu iyi niyetli ancak korkak ve benmerkezci kişilik üzerine olan bu tatsız deneyime neden olmuş kişi için her türlü gerçek şefkati yitirmişti. Yudas bunun farkına varmamıştı, ancak o bir kokaktı. Bunun uyarınca o her zaman, kolay bir biçimde erişebileceği görünen güç veya ihtişamı elde etmeyi sıklıkla reddetmesine neden olmuş güdüyü İsa’nın korkaklığı olarak görmeye eğilim göstermişti. Ve, her fani kişi, sevginin, bir seferinde içten konumda bulunduğu halde bile, hayal kırıklığıyla, kıskançlıkla ve uzun süre devam etmiş alınmayla nihai bir biçimde mevcut nefrete dönüşebileceğini oldukça iyi bilmektedir.
177:4.12 En sonunda baş din-adamları ve kıdemliler birkaç saatliğine rahat nefes almışlardı. Onlar İsa’yı kamu önünde tutuklamak zorunda değillerdi; ve, ihanet içindeki bir yardımcı olarak Yudas’ı teminat alına almanın, İsa’nın, geçmişte birçok kez gerçekleştirmiş olduğu gibi kendilerinin yetki alanından kaçamayacak oluşunu kesinleştirmişlerdi.
177:5.1 Çarşamba olduğu için, kamptaki bu akşam bir grup vaktiydi. Üstün, ümitsizlik içindeki havarilerini neşelendirmeye çabalamıştı ancak, bu neredeyse imkânsızdı. Onların tümü, ne düşüneceklerini bilmez konuma getirecek ve onları ezecek yaşanmışlıkların kendilerini beklemekte oluşunun farkına varmaya başlamaktaydı. Onlar neşeli olamamaktaydı, Üstün onların çok önemli olaylara sahne olmuş ve derin sevgi dolu birlikteliğinin yıllarının üzerinden geçtiğinde bile. İsa, havarilerinin tümünün aileleri hakkında özenli bir soruda bulunmuştu; ve, Davud Zübeyde’ye doğru bakar bir halde, içlerinden herhangi birinin yakın zaman içinde kendi annesi, en küçük kız kardeşi ve ailesinin diğer üyelerinden bir haber alıp almadığını sormuştu. Davud ayaklarına doğru bakışlarını indirdi; cevap vermeye korkmuştu.
177:5.2 Bu, kalabalıkların desteğine karşı dikkatli olmalarına dair İsa’nın takipçilerine uyarıda bulunmuş olduğu yaşanmışlıktı. O, tekrar eden bir biçimde insanların oluşturduğu büyük kalabalıkların coşku dolu bir biçimde kendileri her yere takip ettiği ve daha sonrasında ise aynı kararlılıkla sırtlarını çevirdikleri ve daha önceki inanış ve yaşamlarına geri döndükleri zamanki Celiledeki deneyimlerini hatırlatmıştı. Ve, bunun ardından, İsa şunu söyledi: “Ve, bu nedenle, sizler kendinizin, bizleri mabette dinlemiş ve öğretilerimize inanır görünmüş büyük kalabalıklar tarafından aldanmanıza izin vermemelisiniz. Bu kalabalıklar gerçekliği dinlemekte ve ona akıllarıyla yüzeysel olmayan bir biçimde inanmaktadır; ancak, onların çok azı gerçekliğe dair sözün yaşayan köklerle kalplerine saplanmasına izin vermektedir. Müjdeyi yalnızca akıllarında bilenler, ve kalplerinde deneyimlememiş olanlar, gerçek zorluk geldiğinde destek için yaslanılamazlar. Musevilerin yöneticileri İnsan Evladı’nı yok etmek için bir karara vardığında, ve onlar tek bir ağza düşmüş hale geldiğinde, bu ne yaptıklarını bilmez ve gözleri görmez yöneticilerin müjde gerçekliğine ait öğretmenleri ölümlerine götürürlerken, kalabalıkların ya umutsuzluk için kaçacağını yâda sessiz hayret içinde orada öyle duracağını göreceksiniz. Ve, bunun ardından, düşmanlık ve idam bizlerin başına geldiğinde, gerçekliği derinden sevdiğini düşündüğünüz diğerleri bile etrafa dağılacak ve onlardan bazıları müjdeyi bıraktıklarını duyuracak ve sizleri terk edecek. Bizlere oldukça yakın bulunmuş bazı kişiler hâlihazırda, bizleri yalnız bırakmak için son kararlarını vermişlerdir. Sizler bugün, şimdi bizler üzerinde olan bu zamanların hazırlığı içinde dinlendiniz. Bu nedenle, bekleyin ve dua edin ki, tam da önünüzde uzanan günler için güçlü hale gelebilesiniz.
177:5.3 Kampın havası, tarif edilmez bir gerginlik ile dolmuştu. Sessiz ulaklar, yalnızca Davud Zübeyde ile iletişime geçer bir halde, gelip gitmekteydi. Akşam vakti gelmeden önce belli başlı kişiler, Lazarus’un Bethani’den acele ile kaçmış olduğunu öğrenmişti. Yahya Markus, her ne kadar bütün bir günü Üstün’ün refakati içinde geçirmiş olmasına rağmen, kampa geri döndüğünden beri tamamiyle sessiz haldeydi. Konuşmasına ikna etmek için her çaba yalnızca, İsa’nın kendisini konuşmamasını söylediğine işaret etmişti.
177:5.4 Üstün’ün neşesi ve onun alışılmadık toplumsal canlılığı kendilerini korkutmuştu. Onların tümü, ezici anlığı ve kaçınılmaz terörü ile üzerlerine inecek olduğunu fark etmiş buldukları, korkunç yalnızlığın kesin bir biçimde üzerlerine gelmekte olduğunu hissetmişti. Onlar az da olsa neyin gelmekte olduğunu keşfetmiş olup, aralarından hiçbiri sınav ile yüzleşmek için kendilerini hazır hissetmemişlerdi. Üstün tüm gün boyunca aralarından ayrıydı onlar kendilerini çok fazlasıyla özlemişlerdi.
177:5.5 Bu Çarşamba öğleden sonrası, Üstün’ün ölümünün mevcut saatine kadar ruhsal düzeylerinin en düşük konumu temsil etmektedir. Her ne kadar ertesi gün, acı Cuma’ya bir gün daha yakın olsa da, hala Üstün kendileriyle birlikteydi; ve, onlar bu birlikteliğin endişeli saatlerini daha şükran içinde geçirmişlerdi.
177:5.6 İsa, yeryüzü üzerinde seçmiş olduğu ailesi ile birlikte sonuna kadar sahip olduğu son gece uykusu olduğunu bilir bir halde, gece için onları gönderirken şunu söylemişti: “Uykunuza gidin, benim kardeşlerim, sabah doğana kadar huzur üzerinize olsun; Baba’nın iradesini gerçekleştirmek ve bizlerin onun evlatları olduğumuzu bilmenin neşesini deneyimlemek için bir gün daha var.”