© 2021 Urantia Society of Greater New York
179:0.1 BU PERŞEMBE gününün öğleden sonrası sürecinde, Filip Üstün’e yaklaşan hamursuzu hatırlatıp, onun kutlanışı için planlarını öğrenmek istediğinde, Filip’in aklında, Cuma olarak, ertesi günün akşamında yenilmesi beklenen Hamursuz yemeği bulunmaktaydı. Hamursuz’un kutlanma hazırlıklarına bir önceki günün öğle vaktinden sonra başlamamak adetti. Ve, Museviler yeni günün güneşin ağarmasıyla başladığını hesap ettiği için, bu, Cumartesi’nin Hamursuz yemeğinin, gece saatinden bir süre öncesi olarak, Cuma gecesinde yenilmesi anlamına gelmekteydi.
179:0.2 Havariler, bu nedenle, onların Hamursuz’u bir gün öncesinde kutlayacaklarına dair Üstün’ün duyurusunu yorumladıkları için fazlasıyla şaşkın haldelerdi. Onlar, en azından içlerinden bazıları olmak üzere; kendisinin Cuma gecesi Hamursuz yemeği vaktinden önce tutuklanacağını bildiğini ve bu nedenle kendilerini bir araya bu Perşembe akşamı özel bir yemek için çağırdığını düşünmüştü. Diğerleri bunun yalnızca, özel Hamursuz kutlanışından önce yaşanacak özel bir etkinlik olduğunu düşünmüştü.
179:0.3 Havariler, İsa’nın diğer Hamursuzları koyun olmadan kutlamış olduğunu bilmekteydi; onlar, onun kişisel bir biçimde hiçbir kurbansal ayine katılmadığını bilmekteydi. İsa, birçok kez bir konuk olarak paşa koyunundan yemişti; ancak, ne zaman o ev sahibi olmuşsa, koyun sunulmamıştı. Hamursuz gecesi bile koyunun çıkarılmış olduğunu görmek havariler için büyük bir şaşkınlık kaynağı olmayacaktı ve, bu akşam yemeği bir gün öncesinden verildiği için, onun eksikliğine dair hiçbir şey düşünmemişlerdi.
179:0.4 Yahya Markus’un baba ve annesi tarafından uzatılmış olan hoş geldin selamları aldıktan sonra, havariler derhal yukarı odaya çıkarken, İsa geride Markus ailesi ile konuşmak için vakit geçirmişti.
179:0.5 Üstün’ün bu birlikteliği on iki havarisi ile yalnız bir biçimde kutlayacak oluşu öncesinden anlaşılmış haldeydi; bu nedenle, kendilerine, onları bekleyecek hiçbir hizmetçi tedarik edilmemişti.
179:1.1 Havarilere Yahya Markus tarafından üst kat gösterildiğinde, onlar, akşam yemeği için tamamiyle döşenmiş olan, geniş ve ferah bir odayı görmüş olup, ekmeğin, şarabın, suyun ve baharatların tamamının hazır halde masanın bir ucunda bulunuşunu gözlemlemişlerdi. Ekmek ve şarabın bulunduğu uç dışında, bu uzun masa, tıpkı varlıklı bir Musevi hanesinde Hamursuz’un kutlanışı için sağlanacak olan, uzanabilen on üç sedirle çevriliydi.
179:1.2 On ikili bu üst odaya girerken, kapının hemen iç kısmında, tozlu ayaklarını silmeleri için su testileri, leğenleri ve havlularını görmüşlerdi; ve, hiçbir hizmetçi bu hizmeti gerçekleştirmek için tedarik edilmemiş olduğu için, Yahya Markus kendilerinden ayrılır ayrılmaz birbirlerine bakmaya başlamışlardı ve, her biri, Ayaklarımızı kim yıkayacak? sorusuyla kendi kendisine düşünmeye başlamıştı. Ve, her biri benzer bir biçimde, böyle kendilerine hizmet eder halde hareket eden ufaklığın bunu gerçekleştirmeyeceğini düşünmüştü.
179:1.3 Kalplerinde sorgu içinde, onlar burada dururken, ev sahibinin daha yüksek divanının sağında bir sedirin bulunduğunu ve geri kalan on bir sedirin karşılıklı halde bu ikinci onur koltuğunun karşısında konumlandığını gören bir biçimde, masanın oturum yerleşkesini gözden geçirmişlerdi.
179:1.4 Onlar Üstün’ün her an içinde gelebilecek oluşunu beklemekteydi; ancak, onlar, kendi kendilerine oturmak veya onun gelişini gözleyip ve onun kendilerini yerlerine oturtmasını beklemek arasında ikileme düşmüşlerdi. Onlar tereddüt ederken, Yudas, ev sahibi koltuğunun solunda bulunur haldeki, onur koltuğuna adım atmış olup, onun burada tercih edilen konuk olarak uzanacağını işaret etmişti. Yudas’ın bu eylemi doğrudan bir biçimde diğer havariler arasında hararetli bir tartışmayı koparmıştı. Yudas onur koltuğunu yakalar yakalamaz, ev sahibinin sağındaki olarak, Zübeyde bir sonraki tercih edilen koltuğu sahiplendi. Şimon Petrus, Yudas ve Yahya’nın tercih edilen bu koltukları alması karşısında o kadar kızmıştı ki, diğer kızgın havariler bakmaya devam ederken, masa etrafında dolanıp, Yahya Zübeyde tarafından seçilmiş olan tam da karşısındaki oturma düzeninin en sonunda bulunan, en alt düzeydeki koltukta yerini almıştı. Diğerleri yüksek koltukları aldığı için, Petrus en düşük olanı tercih etmeyi düşünmüştü; ve, o bunu, sadece kardeşlerinin yakışık olmayan gururuna karşı durmak için değil, ancak, İsa geldiğinde ve kendisini en alt düzeydeki onur koltuğunda gördüğünde, onu daha yüksek bir koltuğa çağırıp, böylece onunla onuru cüret etmiş olanla yer değiştirmek amacıyla gerçekleştirmişti.[1]
179:1.5 En yüksek ve en alt konumların bu şekilde tutuluşuyla, havarilerin geri kalan kısmı, hepsi yerleşene kadar, Yudas ve Petrus’un yanlarında oturdular. Onlar, U şeklindeki masa etrafında uzanan sedirlerde şu sıra içinde oturmuşlardı: sağda Üstün ve Yahya; solda, Yudas, Şimon Zelotes, Matta, Yakub Zübeyde, Andreas, Alpheus ikizleri, Filip, Nathanyel, Tomas ve Şimon Petrus.
179:1.6 Onlar, en azından ruhaniyet içinde, Musa’dan bile öncesine dayanan ve atalarının Mısır’da köle oldukları dönemlere atıfta bulunan bir kurumda kutlamada bulunmak için bir araya gelmişti. Bu akşam yemeği, onların İsa ile gerçekleştirmiş olduğu son randevularıydı ve, bu türden ulvi bir oturumda bile, Yudas’ın öderliği altında havariler bir kez daha, onur, tercih ve kişisel yüceltmeye dair eski arzularına yol vermeye sürüklenmişlerdi.
179:1.7 Onlar hala, yüzünde bir hayal kırıklığı ifadesi yavaş yavaş yerini alırken bir anlığına tereddüt etmiş olduğu yer olarak, kapı önünde ortaya çıktığında, kızgın suçlamalara kapılmış haldeydi. Yorumda bulunmadan o kendi yerine gitti, ve onların oturma düzenlerini bozmadı[2].
179:1.8 Onlar bu aşamada akşam yemeklerine başlamaya hazırdı, ancak onların ayakları hala yıkanmamış haldeydi; ve, onlar, mutlu bir akıldan başka her türlü bir konum içindeydi. Üstün vardığında, onlar hala; herkese açık bir biçimde duygularını ifade etmekten kaçınmak için yeterli duygusal denetime sahip olan bazılarının düşüncesine bile geçmeden, birbirleri hakkında hiç de takdir edici olmayan nitelikte yorumlarda bulunma içindelerdi.
179:2.1 Üstün’ün kendi yerine gidişinden sonra kısa bir süreliğine, bir çıt bile çıkmamıştı. İsa onların tümüne bakıp, gerginliği bir gülücükle açan bir halde, şunu söyledi: “Ben bu Hamursuzu sizlerle birlikte yapmayı fazlasıyla arzulamış haldeyim. Acıya düşmeden önce sizlerle birlikte bir kez daha yemek yemeyi istedim; ve, vaktimin gelmiş olduğunu fark etmiş halde, bu gece sizlerle birlikte bu yemeği düzenledim; zira, mesele sabaha geldiğinde, hepimiz, sahip olduğu iradeyi yerine getirmek için gelmiş bulduğum, Baba’nın ellerinde olacağız. Onun beni bu dünyaya göndermiş olduğu şeyi bitirdiğim zaman Babamın bana vereceği krallık içinde, sizler benimle oturana kadar sizlerle bir daha yemek yemeyeceğim[3].”
179:2.2 Şarap ve su karıştırıldığında, onlar İsa’ya kadehi getirmişlerdi; ve, İsa, kadehi Thaddeus’un elinden almış ve teşekkürlerini sunarken onu havada tutmuştu. Ve, o teşekkürlerde bulunmasını bitirdiğinde, şunu söylemişti: “Bu kadehi alın ve kendi aranızda paylaştırın; ve, onu içtiğinizde, bu bizlerin son akşam yemeği olduğu için üzüm meyvesini sizlerle birlikte bir daha içmeyeceğimi anlayın. Bu şekilde tekrar oturduğumuzda, vakit gelecek olan krallıkta olacaktır[4].”
179:2.3 İsa havarilerine bu şekilde konuşmaya başlamıştı, çünkü o vaktinin gelmiş olduğunu bilmekteydi. O, kendisinin Baba’ya geri döneceği vaktin gelmiş olduğunu, ve yeryüzü üzerindeki görevinin neredeyse tamamlanmış olduğunu anlamıştı[5]. Üstün, kendisinin yeryüzü üzerinde Baba’nın derin sevgisini açığa çıkarmış olduğunu ve insanlığa onun bağışlamasını göstermiş olduğunu bilmekteydi; ve, dünyaya gelmiş olduğu şeyi, gök ve yer üzerinde tüm güç ve yönetim yetkisini alan bir konuma kadar, tamamlamış olduğunu. Benzer bir biçimde, o Yudas İşkariyot’un kendisini o gece düşmanlarının eline teslim etmede tamamiyle kararlı hale geldiğini bilmekteydi. İsa tamamiyle, bu sırları vermeye dönük ihanetin Yudas’ın işi olduğunu bütünüyle anlamıştı ancak, Yudas’ın yapmış olduğu bu şey aynı zamanda Lucifer’i, Satan’ı ve karanlığın prensi olan Caligastia’yı memnun etmişti[6]. Ancak, o, fiziksel ölümünü sağlamayı amaçlayanlardan ne kadar korku duymuşsa, ruhsal egemenliğini bitirmeyi amaçlayanların her birinden o kadar korkmuştu. Üstün tek bir endişeye sahipti; ve, bu, seçmiş olduğu takipçilerin güvenliği ve kurtuluşuydu. Ve, böylece, Baba’nın her şeyi kendi yönetim yetkisi altına vermiş oluşunun bütüncül bilgisiyle, Üstün bu aşamada, kardeşsel derin sevginin simgesel olayını yerine getirmeye hazırlanmıştı.
179:3.1 Hamursuz’un ilk kadehini içtikten sonra, ev sahibinin yemekten kalkıp ellerini yıkaması adetti. Daha sonra yemekte ve ikinci kadehten sonra, davetlilerin tümü benzer bir biçimde ayağa kalkıp ellerini yıkardı. Havariler Üstünleri’nin törensel el yıkamasının bu adetlerine hiçbir zaman uymadığı için, onlar fazlasıyla, bu ilk kadehinden sonra İsa masadan kalkıp sessizce su testileri, leğenleri ve havlularının konulmuş olduğu yer olan kapı yakınına yöneldiğinde, onun neyi yapmayı amaçladığını bilme merakı içerisindelerdi. Ve, onların merakı, Üstün’ün üst kıyafetini çıkarışını, bir havlu ile kendisini kuşanışını ve ayak leğenlerinden bir tanesine su dökmeye başlayışını gördüklerinde, onların merakı hayrete dönüşmüştü. Daha tam da yeni birbirlerinin ayaklarını yıkamayı reddetmiş, ve sofradaki onur yerleri hakkında bu türden hiç de hoş bulunmayan münakaşalara katılmış olan bu on iki kişinin, İsa’nın masanın oturulmayan ucuna doğru yönelip, Şimon Petrus’un oturmuş olduğu, şölenin en alt düzeydeki koltuğuna gidişini ve bir hizmetkârın tutumu içinde eğilen bir biçimde, Şimon’un ayaklarını yıkamaya hazırlanışını gördüklerinde, bu on ikilinin deneyimlemiş olduğu hayreti hayal edin.[7]
179:3.2 Üstününün yukarı doğru yönelmiş olan bakışlarına gözlerini indirmiş halde Şimon Petrus orada öylece durmaktaydı. İsa hiçbir şey söylememişti; onun konuşması gerekmemekteydi. Onun tutumu yalın bir biçimde, onun Şimon Petrus’un ayağını yıkama amacında olduğunu göstermekteydi. Beden içindeki zafiyetlerine rağmen, Petrus Üstün’ü derinden sevmişti. Bu Celileli balıkçı, İsa’nın kutsallığına tüm kalbiyle inanmış ve bu inancı bütüncül ve kamuya açık bir biçimde ifade etmiş ilk insan varlığıydı[8]. Ve, Petrus bu andan itibaren, Üstün’ün kutsal doğasından hiçbir zaman gerçek anlamda kuşku duymamıştı. Petrus kalbinde İsa’ya öyle derinden saygı duymakta ve onu öyle onurlandırmaktaydı ki, onun ruhunun, olağan bir hizmetçinin tutumu içinde ve bir kölenin gerçekleştireceği gibi onun ayaklarını yıkamayı talep eden bir biçimde İsa’nın önünde diz çöküşü düşüncesine karşı koymuş oluşu tuhaf bir durum değildi. Petrus yakın bir süre içinde Üstüne hitap edecek bir biçimde kafasını yeteri kadar toplayabildiğinde, o, tüm akran havarilerinin kalbindeki hisleri ifade etmişti.
179:3.3 Kısa bir sürelik çok büyük mahcubiyetten sonra, Petrus şunu söylemişti: “Üstün, gerçekten de benim ayakları mı yıkamak istiyorsun?” Ve, bunun ardından, Petrus’un yüzüne doğru bakışlarını diker halde, İsa: “Benim birazdan yapacak olduğum şeyi bütünüyle anlamayabilirsin; ancak, daha sonra tüm bunların taşımış olduğu anlamı bileceksiniz.” Bunun ardından Şimon Petrus, uzunca bir nefes alan bir biçimde: “Üstün, sen benim ayağımı hiçbir zaman yıkamamalısın!” ve, havarilerin her biri, Petrus’un kendileri önünde İsa’nın bu şekilde alt konuma düşürmesine izin vermeyi reddedişin çok kararlı duyurusunu başlarıyla onaylamıştı[9].
179:3.4 Bu olağandışı sahnenin etkileyici etkisi ilk olarak Yudas İşkariyot’un kalbine bile dokunmuştu; ancak, onun kibirli usu yaşanmakta olan şeyi düşündüğünde, alçak gönüllülüğün bu sergilenişinin yalnızca, İsa’nın hiçbir zaman İsrail’in kurtarıcısı olamayacağını kesin bir biçimde doğrulayan bir yaşanmışlık olduğunu, ve Üstün’ün amacını terk etme kararında hiçbir hatada bulunmadığı yargısına varmıştı.
179:3.5 Onların tümü orada nefesleri kesilmiş bir hayretlik içerisinde dururken, İsa şunu söylemişti: “Petrus, duyuruyorum ki, eğer ben ayağını yıkamazsam, birazdan gerçekleştireceğim şeyde bana katılamayacaksın.” Petrus, İsa’nın orada kendi ayakları ucunda devam eden çömelişi gerçeği ile birlikte, bu duyuruyu duyduğunda, saygı duyduğu ve derinden sevdiği bir kişinin arzusunu yerine getirmek için ilave hiçbir düşüncede bulunmayan onaylardan bir tanesinde bulunan kararını gerçekleştirmişti. Şimon Petrus’un aklında, hizmetin bu sunulmuş uygulanışının bir kişinin Üstün’ün emekleri ile olan gelecekteki ilişkisini belirleyen bir anlamı taşıdığı belirmeye başladığında, o yalnızca İsa’nın kendi ayaklarını yıkamasına izin verme düşüncesini sonunda kabul eder hale gelmemişti; o, her zamanki ve pervazsız haliyle, şunu söylemişti: “O zaman, Üstün, yalnızca ayaklarımı değil, ellerimi ve başımı da yıka[10].”
179:3.6 Üstün Petrus’un ayaklarını yıkamaya hazırlandığında, şunu söyledi: “Hâlihazırda temiz olan kişi yalnızca temiz ayaklara ihtiyaç duyar. Bu gece benimle birlikte oturmakta olan sizler temizsiniz — ancak hepiniz değil. Ancak, ayaklarınızın tozunun, benimle birlikte yemeğe oturmanızdan önce yıkanması gerekirdi. Ve, bunun yanı sıra, ben bu hizmeti size, yakın bir süre içinde sizlere vereceğim olan yeni bir emrin anlamını sergilemek için bir simgesel olay olarak gerçekleştiriyorum[11].
179:3.7 Benzer bir biçimde Üstün, Yudas’ı bile es geçmeyen halde, on iki havarinin ayaklarını yıkayan bir biçimde, sessizce, masa etrafında ilerlemişti. İsa on ikilinin ayaklarını yıkamayı bitirdiğinde, elbisesini üstüne geçirmiş, ev sahibi olarak yerine geri dönmüş ve, şaşkınlık içindeki havarilerini gözledikten sonra, şunu söylemişti:[12]
179:3.8 “Sizlere gerçekleştirmiş olduğum şeyi gerçekten de anlıyor musunuz? Sizler beni Üstün olarak adlandırmaktasınız, ve sizler doğru söylemektesiniz, ben gerçekten de öyleyim. Eğer öyleyse, Üstün ayaklarınızı yıkamışsa, nasıl oldu da sizler birbirlerinizin ayağını yıkamaya gönülsüzlük ettiniz? Üstün’ün, kendi kardeşlerinin birbirleri için yapmaya gönülsüz oldukları bu hizmeti oldukça gönüllü bir biçimde yerine getirişinin simgesel hikâyesinden hangi dersi öğrenmelisiniz? Gerçekten de, gerçekten de, sizlere söylüyorum: “Bir hizmetçi, üstününden daha büyük değildir; ne de, gönderilmiş olan kişi, kendisini gönderenden daha büyüktür[13]. Sizler hizmetin yolunu benim sizler aranızdaki yaşamım içinde görmüş haldesiniz; ve, kutsanmış olan kişiler, hizmet etmek için şükran dolu cesarete sahip olacak kişilerdir. Ancak, ruhsal krallık içinde büyüklüğün sırrının maddi dünyada gücün yöntemleri gibi olmadığını öğrenmede neden bu kadar yavaş kalmaktasınız?[14]
179:3.9 “Ben bu gece bu odaya geldiğimde, sizler yalnızca, birbirinizin ayağını gururla reddetmekle yetinmediniz; aynı zamanda, aranızda benim soframda kimin onur koltuğuna oturacağı münakaşasına tutuşma zorunluluğuna düştünüz[15]. Bu türden onurları Ferisiler ve bu dünyanın çocukları arzulamaktadır; ancak, böyle bir durum cennetsel krallığın elçileri arasında görülmemelidir. Benim masamda ayrıma hiçbir yer olamayacağını bilmiyor musunuz? Benim sizlerin her birinizi diğerleriniz gibi derinden sevdiğimi anlamıyor musunuz? Bilmiyor musunuz, insanların gördüğü haliyle, bana yakın olan koltuğun cennetin krallığı içindeki konumunuza dair hiçbir anlama gelmemektedir? Sizler, gentilelilerin krallarının tebaaları üzerinde hâkimiyete sahip oldukları, ve bu yönetim yetkisini uygulayanların zaman zaman bağışçılar biçiminde adlandırıldıklarını biliyorsunuz. Ancak, bunlar cennetin krallığında böyle olmayacaktır. Aranızda büyük olacak kişinin, genç olmasına izin verin; önder olacak kişinin, hizmetçi olmasına[16]. Hangisi daha büyük, sofrada oturan mı, hizmet eden mi? Herkes tarafından, sofrada oturan kişinin daha büyük olduğu düşünülmemekte midir? Ancak, sizler, benim hizmette bulunan bir kişi olarak aranızda bulunduğumu gözlemleyeceksiniz. Eğer sizler, Baba’nın iradesini gerçekleştirmede benimle birlikte akran hizmetçiler haline gelmeye gönüllü iseniz, gelecek ihtişamı içinde Baba’nın iradesini gerçekleştirmeye devam eden bir biçimde, gelecek olan krallıkta benimle birlikte güce sahip halde bulunacaksınız[17].
179:3.10 İsa bu şekilde konuşmasını tamamladığında, Alpheus ikizleri, Son Akşam Yemeği’nin bir sonraki servisi olarak, daha sert baharatlar ve kurutulmuş meyvelerin ezmesiyle birlikte, ekmek ve şarabı getirdi.
179:4.1 Belirli bir süre boyunca havariler sessizlik içinde yemeklerini yemeğe devam etmişlerdi; ancak, Üstün’ün neşeli çehresinin etkisi altında onlar yakın bir süre içinde konuşmaya katılır hale gelmişler ve bu olağanüstü yaşanmışlığın keyfini ve toplumsal huzurunu bozacak olağandışı hiçbir şey yaşanmamışçasına uzun yemek ilerlemekteydi. Belirli bir süre geçtikten sonra, yemeğin bu ikinci servisinin yaklaşık olarak ortasında, İsa, onlara doğru bakar bir halde, şunu söylemişti: Ben sizlere bu akşam yemeğini sizlerle birlikte yapmayı ne kadar arzulamış olduğumu söyledim; ve, İnsan Evladı’nın ölümünü gerçekleştirmek için karanlığın kötü güçlerinin nasıl kumpasta bulunduklarını bilir bir halde, bu akşam yemeğini bu gizli odada ve Hamursuz’dan önceki bir günde yemeğe karar verdim, çünkü ben yarın gecenin bu saatlerinde sizlerle birlikte olmayacağım. Ben sizlere tekrar eden bir biçimde Baba’ya geri dönme zorunda bulunduğumu söyledim. Şimdi vaktim geldi; ancak, sizlerden birinin beni düşmanlarımın ellerine ihanet eder halde vermesi gerekmemekteydi[18].”
179:4.2 On ikili bunu duyduğunda, ayak yıkamanın simgesel yaşanmışlığı ve Üstün’ün daha sonrasında gerçekleşen söyleşisi tarafından, kararlılıklarını ve kendilerine güvenlerini fazlaca yitirmiş bir halde, birbirlerine bakarken, endişeli sesler içinde, tereddüt içinde “Ben mi?” sorusunu sormuşlardı. Ve, onların tümü bu şekilde soruda bulunduklarında, İsa: “Baba’ya gitmem gerekliyken, içlerinizden birinin Baba’nın iradesini yerine getirmek için bir gizi paylaşan hale gelmesi gerekli değildi[19][20]. Bu, gerçekliği bütün ruhu ile derinden sevmede başarısız olmuş bir kişinin kalbinde bulunan gizli kötülüğün sonunda meyve verişi halidir. Ruhsal çöküşten önce gerçekleşen ussal kibir ne de aldatıcıdır! Şu anda benim ekmeğimden bile yemekte olan, birçok yıllık arkadaşım, bana ihanet etmeye gönüllü olmaktadır, tam da benimle şimdi aynı kaba elini uzatırken[21].”
179:4.3 Ve, İsa bu şekilde konuştuğunda, onların tümü “Ben mi?” sorusunu sormaya başladı. Ve, Yudas, Üstününün solunda oturur bir halde, tekrar “Ben mi?” diye sorduğunda, İsa, baharatların küçük tabağına ekmeğini batırır halde, onu Yudas’a verip, “Sen söyledin” dedi[22]. Ancak, diğerleri İsa’nın Yudas’a konuştuğunu duymamıştı. İsa’nın sağ kolunda oturmakta olan, Yahya, eğilip, Üstün’e sordu: “O kim? Bizler, onun güvenine sadık olmadığı ortaya çıkmış kişiyi bilmeyiz.” İsa: “Hâlihazırda ben sizlere söyledim; ona bir lokma bile verdim.” Ancak, ev sahibinin kendisinin solunda oturmakta olan kişiye bir lokma vermesi oldukça doğal bir şey olduğu için, her ne kadar Üstün oldukça yalın bir biçimde konuşmuş olsa da, onlardan hiçbiri bunu fark etmemişti. Ancak, Yudas, kendi eylemi ile ilişkili haldeki Üstün’ün sözlerinin anlamının acı bir biçimde farkındaydı ve, o, onun ihanetkar oluşunu kardeşlerinin o andan itibaren benzer bir biçimde öğrenişi karşısında korku duyar hale gelmişti.
179:4.4 Petrus söylenmiş olan karşısında fazlasıyla heyecanlanmış olup, sofrada öne doğru uzanır bir halde, Yahya’ya: “Ona kimin olduğunu sor, eğer o sana söylediyse, ihanetkarı bana söyle[23].”
179:4.5 İsa, şunu söyleyen bir biçimde, onların fısıltılarına bir sonra verdi: “Bu kötülüğün gerçekleşmesinden keder duymaktayım; ve, ben, bu ana kadar bile, gerçekliğin gücünün kötülüğün aldatıcıları üzerinde utgun hale gelmesini umut ettim; ancak, bu türden zaferler, gerçekliğin içten derin sevgisinin taşımakta olduğu inanç olmadan kazanılmamaktadır. Ben, son akşam yemeğimiz olan, bu paylaşımda sizlere bunu söylemek istemezdim; ancak, ben, bu kederlere dair sizlere uyarıda bulunmayı, ve böylece şimdi sizleri bizler üzerinde olan şeye hazırlama arzusunu duymaktayım. Ben tüm bunları size, ben gittikten sonra, tüm bu kötülüğe ait kumpasları bildiğimi hazırlamanız arzusu duymuş olduğum için söylemekteyim. Ve, ben tüm bunları yalnızca, tam da önünüzde olan çekicilikler ve sınavlar için güçlenebilmeniz amacıyla gerçekleştirmekteyim[24].”
179:4.6 İsa bu şekilde konuştuğunda, Yudas’a doğru eğilen bir biçimde, şunu söyledi: “Neyi yapmaya karar verdiysen, onu çabucak yerine getir[25].” Ve, Yudas bu sözleri duyduğunda, masadan kalkıp, aklında yerine getirmeye karar vermiş olduğu şeyi gerçekleştirmek için geceye karışan bir biçimde, odadan aceleyle ayrıldı. Diğer havariler Yudas’ın İsa kendisiyle konuştuktan sonra hızlıca ayrıldığını gördüğünde, onun akşam yemeği için ilave bir şeyi almaya veya, onun hala keseyi taşıdığını varsaymış oldukları için, Üstün’ün bir işini görmeye gitmiş olduğunu düşünmüşlerdi.
179:4.7 İsa bu aşamada, Yudas’ı onun bir ihanetkara dönüşmesinden kurtaracak hiçbir şeyin yapılamayacak oluşunu bilmekteydi. O, on iki ile başlamıştı — şimdi o, on bire sahipti. O havarilerden altısını seçmişti; ve, her ne kadar Yudas onun ilk seçtiği havarilerin birisi tarafından aday gösterilmiş olsa da, Üstün onu kabul etmiş, tam da bu vakte kadar, kendisini kutsamak ve onu korumak için mümkün olan her şeyi gerçekleştirmişti, diğerleri için huzuru ve onların kurtuluşunu yerine getirirken.
179:4.8 Bu akşam yemeği, dokunaklı yaşanmışlıkları ve ince etkileri ile birlikte, İsa’nın terk etmekte olan Yudas’a gerçekleştirmiş olduğu son çağrıydı ancak, bu hiçbir sonuç vermemişti. Derin sevgi gerçekten bir kez ölü hale geldiğinde, uyarı, yalnızca, en yerinde biçimde gerçekleştirildiğinde ve en nazik tutumda aktarıldığında bile, kini yoğunlaştırmakta ve kişinin bencil amaçlarını tamamiyle yerine getirmedeki kötülük dolu kararlılıklarını körüklemektedir.
179:5.1 Onlar İsa’ya, “kutsama kadehi olan, üçüncü kadehi getirdiklerinde, o divanından kalktı, ve, kadehi ellerine alarak, şunu söyledi: “Bu kadehi alın, hepiniz, ve onu için[26]. Bu, beni hatırlayacağın kadeh olacaktır. Bu, şükran ve gerçekliğin yeni bir yazgı döneminin kadehidir. Bu sizlere, kutsal olan Gerçeklik Ruhaniyeti’nin bahşedilişi ve hizmetinin nişanıdır. Ve, ben bir daha, Baba’nın ebedi krallığında yeni bütünlük içerisinde sizlerle birlikte içene kadar bu kadehi sizlerle paylaşmayacağım.”
179:5.2 Havarilerin tümü, bu kutsama kadehinden derin saygı ve kusursuz sessizlik içinde içerlerken, olağandışı bir şeyin gerçekleşmekte olduğunu hissetmişlerdi. Eskinin Hamursuz’u, atalarının ırksal bir kölelilik halinden bireysel özgürlüğe olan kurtuluşlarını kutlamaktaydı bu aşamada, Üstün, köleleştirilmiş bireyin, törenselliğin ve bencilliğin esaretinden Yaşayan Tanrı’nın özgürleştirilmiş inanç evlatlarının kardeşliğine ve birlikteliğine ait ruhsal neşeye kazandırıldıkları yeni yazgı döneminin bir simgesi olarak, yeni bir kutlama yemeğini oluşturmaktaydı.
179:5.3 Onlar bu hatırlanışın yeni kadehini içmeyi tamamladıklarında, Üstün ekmeği alıp, teşekkürlerini ifade ettikten sonra, onu parçalara ayırmış, ve aralarında onları dağıtmalarını emreden bir biçimde, şunu söylemişti: “Hatırlanışın bu ekmeğini alın ve onu yiyin. Ben sizlere, benim yaşamın ekmeği olduğunu söyledim[27]. Ve, yaşamın bu ekmeği, bir tek armağan içinde Baba ve Evlad’ın birleşmiş yaşamıdır. Evlat içinde açığa çıkarılmış haliyle, Baba’nın sözü gerçekten de yaşamın ekmeğidir[28].” Onlar, fani bedenin sureti içinde vücutlaştırılmış halde gerçekliğin yaşayan simgesi halindeki, hatırlanma ekmeğinden yediklerinde, hep birden oturmuşlardı.
179:5.4 Bu hatırlanma yemeğinin yerleşiminde, Üstün, her zamanki alışkanlığı olarak, simgesel hikâyelere ve sembollere başvurmuştu. O simgeleri kullanmıştı çünkü kendisini takip edenler için kendi sözlerine şaşmaz yorumları ve hatları tamı tamına belirli anlamları vermeyi zorlaştıran bir biçimde büyük belirli ruhsal gerçeklikleri öğretmeyi istemişti. Bu şekilde o, ilerleyen nesillerin öğretilerini katı kalıplara dönüştürmelerini ve onların kendi ruhsal anlamlarını geleneğin ve dogmanın ölü zincirleri ile esaret altına almalarını engellemeyi amaçlamıştı. Yaşamının tümü içerisinde yalnızca tek bir törenin veya diğer bir değişle kutsal etkinliğin oluşturuluşunda, İsa, sahip olduğu anlamları ima etmek için her yolu denemişti, tamı tamına kesin tanımlara kendisini bağlamayı değil. O, tamamiyle tanımlı bir biçimi oluşturarak bireyin kutsal birlikteliğe dair kavramsallaşmasını yok etmeyi istememişti; ne de o, resmi bir biçimde gelişmesini engelleyerek inananın ruhsal imgelemini sınırlandırma arzusu duymuştu. O bunun yerine, yeni ve yaşayan ruhsal özgürlüğün neşeli kanatlarında insanın yeniden doğmuş ruhunun özgür hale gelişini gerçekleştirmek istemişti.
179:5.5 Üstün’ün hatırlanışın bu yeni kutsal âdetini oluşturmaya dair çabasına rağmen, aradaki çağlar boyunca kendisini takip etmiş olan kişiler; onun bariz arzusunun, etkin bir biçimde, beden içindeki son gecesine dair ruhsal simgesinin kesin yorumlara indirgenmesiyle ve neredeyse matematiksel bir formül işleyişine tabi tutulmasıyla engellendiğini görmüştür. İsa’nın öğretilerinin tümü içinde başka hiçbir şey geleneksel bir biçimde ortak ölçüt haline gelmemiştir.
179:5.6 Bu hatırlanma akşam yemeği, Evlat-inananlar ve Tanrı-bilenler tarafından yenildiğinde, onun simgeselliği, kutsal mevcudiyetin anlamına dair insanın çocukça yanlış yorumlarının herhangi biriyle ilişkilendirilmek zorunda değildir; zira, bu türden tüm hallerde Üstün gerçekten de hazır haldedir. Hatırlanma yemeği, inananın Mikâil ile gerçekleştirdiği simgesel buluşmadır. Sizler bu şekilde ruhaniyet bilincinde olduğunuzda, Evlat gerçekte mevcut haldedir; ve, onun ruhu, Babası’nın ikamet eden ruhaniyetiyle beraber sizlerle birliktelik içine girmektedir.
179:5.7 Onlar birkaç dakika süren derin düşünmede bulunduktan sonra, İsa şöyle konuşmasını sürdürmüştü: “Sizler bu şeyleri yaptığınızda, yeryüzü üzerinde aranızda yaşamış olduğum yaşamı hatırlayın ve yeryüzü üzerinde sizlerle birlikte yaşamaya devam edecek ve sizler vasıtasıyla hizmet verecek oluşumdan neşe duyun. Her biriniz kardeşler haline gelin. Ve, krallık inananlardan meydana gelen büyük toplulukları içeren bir biçimde büyüdüğünde, benzer bir biçimde sizler büyüklüğe aday olmadan veya bu türden topluluklar arasında gözetim amaçlamadan kaçınacaksınız.[29]
179:5.8 Ve, bu çok önemli yaşanmışlık, bir arkadaşın üst kat odasında gerçekleşmişti. Orada herhangi bir biçimde, ne akşam yemeğine ne de binaya dair törensel adanmışlığın kutsal biçimi bulunmuştu. Adanma akşam yemeği, din-adamsal onay olmadan oluşturulmuştu.
179:5.9 İsa hatırlanmanın bu akşam yemeğini bu şekilde oluşturduğunda, o on birliye şunu söylemişti: “Ve, sizler bunu sıklıkla gerçekleştirdiğinizde, onu benim hatıramı duyarak yapın. Ve, beni hatırladığınızda, ilk önce beden içindeki yaşamıma dönüp bakın, sizler ile birlikte bir kez yaşamış bulunduğunu hatırlayın, ve daha sonra, inançla, Baba’nın ebedi krallığı içinde bir zaman benimle birlikte yudumlayacağınızı görün. Bu, sizlere bırakmış olduğum yeni Hamursuzdur, hatta ebedi gerçekliğin sözü olarak bahşedilme yaşamımın hatırası ve, sizlere duymuş olduğun derin sevgiye ait, benim Gerçeklik Ruhaniyetimin tüm bedene olan aktarılımı[30].”
179:5.10 Ve, onlar, yüz on sekizinci Mezmur ile, hep beraber bir halde, şarkıyla açılan eskinin, ancak kendilerinin kansız olarak gerçekleştirmiş bulunduğu, Hamursuzu, hatırlanışın yeni yemeğinin getirilişi ile sonlandırmışlardı[31].