© 2021 Urantia Society of Greater New York
163:0.1 KUDÜS’den Mecdel’e İsa’nın ve on ikilinin geri dönüşünden birkaç gün sonra, Abner ve yaklaşık olarak elli kişiden meydana gelmiş bir takipçi topluluğu Beytüllahim’den ulaşmıştı. Bu zaman zarfında orada aynı zamanda; öğreti-yayıcıları birliği, kadınlar birliği ve Filistin’in her bir köşesinden gelmekte olan yaklaşık yüz elli kişilik gerçek ve sınanmış başka takipçi Mecdel Kampı’nda bir araya gelmişti. Kampın ziyareti ve yeniden düzenlenişi için birkaç gün ayırdıktan sonra, İsa ve on ikili, inananlardan meydana gelen bu özel topluluk için yoğun bir eğitim süreci hazırlamışlardı ve, Üstün daha sonra, bu oldukça iyi eğitilmiş ve deneyim sahibi takipçi topluluğu içinden yetmiş öğretmeni seçmiş olup, onları krallığın müjdesini duyurmak için göndermişti[1]. Bu olağan eğitim Cuma günü, Kasım’ın 4’ü, başlamış olup, Şabat’a, Kasım’ın 19’una, kadar devam etmişti.
163:0.2 İsa, her sabah bu kafileye bir konuşma vermişti. Petrus, kamu duyurusunun yöntemlerini öğretmişti; Nathanyel, onları öğretme sanatında eğitmişti; Tomas, sorulara nasıl cevap verilmesi gerektiğini açıklamıştı bunlar gerçekleşirken, Matta, topluluklarının mali işleyişlerinin örgütlenişini yönetmişti. Diğer havariler de, özel deneyimleri ve doğal yetileri uyarınca bu eğitime katılmışlardı.
163:1.1 Yetmişli, Mecdel Kampı’nda Şabat öğleden sonrası, Kasım’ın 19’u, İsa tarafından görevlendirilmişti; ve, Abner, bu müjde duyurucuları ve öğretmenlerinin başına getirilmişti. Yetmişlinin bu birliği; Abner ve Yahya’nın on eski havarisinden, öncül öğreti-yayıcılarının elli birinden ve krallığın hizmetinde öne çıkmış sekiz diğer takipçiden meydana gelmişti.
163:1.2 Bu Şabat öğleden sonrası öğleden sonra iki suları, yağmur fırtınaları arasında, Davud’un ve onun dört yüzden fazla kişiden meydana gelen iletici birliğinin büyük bir kısmının varmasıyla sayıları artmış halde, inanların bir kafilesi, yetmişlinin görevlendirilişine şahit olmak için Celile gölünün kıyısında toplanmıştı.
163:1.3 İsa, müjde ileticileri olarak kendilerini ayırmak için ellerini yetmişlinin başlarına koymadan önce, onlara hitap eder halde, şunları söylemişti: “Hasat gerçekten de boldur; ancak, emek verenler azdır; bu nedenle, güçlü bir biçimde ben hepinizden, hasadın Koruyucusu’nun kendi hasadı için sizlere daha da başka emekçileri göndermesi için dua etmenizi istiyorum[2][3]. Ben birazdan sizleri krallığın ileticileri olarak ayıracağım; ben birazdan sizleri Musevilere ve gentilelilere, kuzuları kurtlara gönderirmiş gibi göndereceğim[4]. İkişerli halde, sizler kendi yollarınıza giderken, ben sizlerden ne bir sepet ne de ilave bir giysi taşımanızı emrediyorum; zira, çıkmakta olduğunuz ilk görev yalnızca kısa bir süreliğine gerçekleşecektir[5]. Yolunuzun dışında kimseye selam vermeyin; yalnızca kendi işinizde olun. Her ne zaman bir evde kalacak olursanız, ilk önce şunu söyleyin: Bu ev ahalisi huzur içinde olsun. Eğer barışı derinden sevenler burada yaşamaktaysa, burada kalmaya devam edin; eğer onlar burada değillerse, oradan ayrılın. Ve, bu evi seçmiş olarak, önünüze ne serilmişse onu yiyip içen bir biçimde, bu şehirde o evde kalaya devam edin[6]. Ve, sizler bunu, emekçi yiyeceğini hak ettiği için yerine getireceksiniz. Daha iyi bir konukluk sunulabilir diye bir evden diğerine taşınmayın. Hatırlayın, yeryüzünde barışı ve insanlar arasında iyi niyeti duyurmaya giderken, sert ve aldanmış düşmanlar ile karşı karşıya gelmek durumundasınız; bu nedenle, yılanlar gibi bilge olurken, güvercinler kadar zararsız olun[7][8].
163:1.4 “Ve, gittiğiniz her yerde, ‘Cennetin krallığı yakında’ diyen bir biçimde duyuruda bulunun ve zihinsel veya bedensel olarak hasta halde bulunanların tümüne yardım edin[9][10]. Sizler hiçbir kısıtlama olmaksızın krallığın iyi şeylerini almış bulunmaktasınız; hiçbir kısıtlama olmaksızın bunları verin[11]. Eğer herhangi bir şehrin insanları sizi karşılayacak olursa, onlar Baba’nın krallığına cömert bir girişi bulacaklardır; ancak, eğer herhangi bir şehrin insanları bu müjdeyi almayı reddederse, hâlihazırda, bu inanmayan ahaliden ayrılırken iletinizi duyurmaya devam edeceksiniz; öğretinizi reddedenlere şunu söyler halde: ‘Her ne kadar sizler gerçeği reddetseniz de, Tanrı’nın krallığının sizlerin yakınına gelmiş olması gerçekliğini korumaktadır.’ Sizleri duyan, beni duymaktadır[12]. Ve, beni duyan kişi, beni gönderen O’nu duymaktadır[13]. Müjdenizi reddeden kişi beni reddetmektedir. Ve, beni reddeden kişi, beni göndermiş olan O’nu reddetmektedir.
163:1.5 İsa yetmişliye böyle konuştuğunda, Abner’den başlayarak, etrafında bir daire halinde diz çökmüş halde bulunan, her birinin başına elini koydu.
163:1.6 Ertesi sabah erkenden Abner, yetmiş ileticiyi Celile, Samarya ve Yudea şehirlerinin tümüne gönderdi. Ve, bu otuz beş çift; tümünün Perea içindeki Pella yakınında bulunan kampa, Aralık ayının 30’unda, Pazar günü, geri döndüğü bir biçimde, yaklaşık olarak altı haftalığına duyurma ve öğretim görevine çıktı.[14]
163:2.1 Görevlendirilmeyi ve yetmişliğe olan üyelik için atanmayı amaçlayan elliden fazla kişi, adayları belirlemek için İsa tarafından atanmış heyet tarafından reddedilmişti. Bu heyet Andreas, Abner ve öğreti-yayıcılarının vekil başı tarafından oluşmaktaydı. Üç kişiden meydana gelmiş bu heyetin üzerinde ortak bir biçimde anlaşmaya varamadıkları vakaların tümünde, onlar bu adayı İsa’ya getirmişti; ve, Üstün hiçbir zaman, bir müjde ileticisi olarak görevlendirilmeyi derinden arzulayan bir kişiyi dahi reddetmemişken, İsa ile konuştuklarında müjde ileticileri haline gelmeyi artık istememiş bir düzineden fazla aday bulunmuştu.
163:2.2 Samimi bir takipçi, şunu söyleyen bir biçimde, İsa’ya gelmişti: “Üstün, ben senin yeni havarilerinden bir tanesi olmayı istiyorum, ancak babam çok yaşlı ve ölümüne yakın; acaba, kendisini defnetmek için eve geri dönmeme izin verilebilir mi?” Bu kişiye, İsa: “Benim evladım, tilkiler kendi çukurlarına ve göğün kuşları yuvalarına sahiptir; ancak, İnsan Evladı başını koyacak bir yere sahip değildir[15]. Sen inançlı bir takipçisin, ve sen, sevdiklerine yardım etmek için geri dönerken bu şekilde kalmaya devam edeceksin; ancak, bu, benim müjde ileticilerim için böyle değildir. Onlar her şeylerini, beni takip etmek ve krallığı duyurmak için bırakmıştır. Eğer sen görevlendirilmiş bir öğretmen olacaksan, iyi haberleri yaymak için giderken başkalarının ölüyü gömmesine izin vermelisin.” Ve, bu kişi, büyük bir hayal kırıklığı ile ayrılmıştı.
163:2.3 Bir başka takipçi Üstün’e gelip, şunu söylemişti: “Ben görevlendirilmiş bir iletici olmayacağım, ancak ailemi kısa bir süreliğine teselli etmek için evime gitmek istemekteyim[16].” Ve, İsa: “Eğer sen görevlendirilirsen, her şeyi terk etmeye gönüllü olmak zorundasın. Müjde ileticileri bölünmüş kalplere sahip olamaz. Sabana elini koymuş halde herhangi bir kişi, eğer geri dönerse, krallığın bir ileticisi haline gelmeye layık değildir.
163:2.4 Bunun sonrasında Andreas İsa’ya, dindar bir inanan olan ve görevlendirilmeyi almayı arzulayan bir zengin genç adamı getirmişti. Matadormus ismindeki, bu genç adam, Kudüs Sanhedrin’in bir üyesiydi; o, öncesinden İsa’nın öğretisini duymuş olup, sonrasında, Petrus ve diğer havariler tarafından krallığın müjdesinde eğitilmişti[17]. İsa Matadormus ile, görevlendirilişin içermiş olduğu zorunluluklar hakkında konuşmuş olup, kendisinden, bu hususta daha bütüncül bir biçimde öğretimde bulunana kadar kararını ertelemesini rica etmişti. Bir sonraki sabah erken saatlerde, İsa bir yürüyüş içindeyken, bu genç adam kendisine acele ile yaklaşıp, şunu söylemişti: “Üstün, ben senden ebedi yaşamın teminatlarını öğrenmek istiyorum. Gençliğimden beri emirlerin tümüne uymuş olduğumu gören bir biçimde, ebedi yaşamı elde etmek için daha neyi yapmam gerektiğini bilmek istiyorum[18].” Bu soruya cevap olarak, İsa: Eğer sen; evlilik-dışı ilişkide bulunma, öldürme, çalma, yalancı şahitlik yapma, aldatma, ebeveynlerini onurlandır biçiminde — emirlerin tümünü yerine getiriyorsan, iyi bir şey yapıyorsundur; ancak, kurtuluş, yalnızca yapılanların değil, inancın ödülü olan bir şeydir. Krallığın bu müjdesine inanıyor musun?” Ve, Matadormus: “Evet, Üstün, ben, senin ve havarilerinin bana öğretmiş olduğu her şeye inanıyorum. Ve, İsa, “O zaman sen gerçekten de benim takipçim ve krallığın bir evladısın”, dedi.
163:2.5 Bunun sonrasında genç adam şunu söylemişti: “Ama, Üstün, ben senin takipçin olmakla yetinmek istemiyorum; ben, senin yeni ileticilerinden bir tanesi olmak istiyorum.” İsa bunu duyduğunda, kendisine bakışlarını büyük bir sevgiyle indirip, şöyle söyledi: “Eğer sen bedeli ödemeye gönüllü isen, eksik olduğun bir şeyi sağlayacaksan, ileticilerimden bir tanesi haline geleceksin.” Matadormus: “Üstün, eğer seni takip etmeme izin verilecekse, ben her şeyi yapacağım.” İsa, diz çökmekte olan genç adamın alnını öpen bir biçimde, şunu söylemişti: “Eğer benim ileticim olmak istiyorsan, git ve sahip olduğun her şeyi sat; ve, ondan gelenleri fakirlere ve kardeşlerine bahşettiğinde, gel ve beni takip et; ve, sen, cennetin krallığı içinde hazinelere sahip olacaksın[19].”
163:2.6 Matadormus bunu duyduğunda, yüzü düşmüştü. O ayağa kalkıp, kederli bir biçimde uzaklaşmıştı zira, o çok büyük bir mal varlığına sahipti. Bu varlıklı genç Ferisi, servetin Tanrı’nın bir iltiması olduğuna inanan bir biçimde yetiştirilmişti. İsa, onun kendisine ve zenginliklerine olan sevgisinden uzak olmadığını bilmekteydi. Üstün kendisini servete olan derin sevgiden kurtarmak istemişti, doğrudan bir biçimde servetin kendisinden değil[20]. İsa’nın takipçileri tüm dünyasal mallarından ayrılmamışlarsa da, havariler ve yetmişli onlardan ayrılmıştı. Matadormus, yetmiş yeni ileticiden bir tanesi haline gelme arzusu duymuştu; ve, bu, İsa’nın zamansal iyeliklerinin tümünden ayrılmasını şart koymasının gerekçesiydi.
163:2.7 Neredeyse her insan varlığı, çok küçük bir kötülük olarak barındırmaya devam ettiği bir şeye sahiptir; ve, cennetin krallığına olan giriş, kabul bedelinin bir parçası için bunu gerektirmektedir. Eğer Matadormus servetinden ayrılmış olsaydı, muhtemelen ellerine tekrar yetmişlinin hazinesinin idaresi verilecekti. Zira daha sonra, Kudüs'deki kilisenin kurulmasından sonra o, Üstün’ün emrine uymuştu; her ne kadar bu zaman zarfında yetmişliye olan üyeliği memnuniyetle deneyimlemek için çok geç kalmışsa da, o, Koruyucu’nun beden içindeki kardeşi olan Yakub’un başı olduğu Kudüs kilisesinin haznedarı olmuştu.
163:2.8 Bu her zaman böyle olmuş ve sonsuza kadar böyle olacaktır: İnsanlar, kendi kararlarına kendileri ulaşmak zorundadır. Orada, fanilerin kullanabilecekleri belirli bir düzeyde bir tercih özgürlüğü bulunmaktadır. Ruhsal dünyanın güçleri insanları zorlamayacaktır; onlar insanı, kendisinin tercih etmekte olduğu yola gitmesine izin vermektedir.
163:2.9 İsa, zenginlikleri ile birlikte Matadormus’un muhtemel bir biçimde, müjde için her şeyini feda etmiş olan, insanların görevlendirilmiş bir birlikteliği haline gelemeyeceğini öngörmüştü; aynı zamanda İsa, zenginlikleri olmadan Matadormus’un insanların nihai bir önderi haline geleceğini görmüştü. Ancak, Matadormus, İsa’nın kendi öz kardeşleri gibi; İsa’nın bu zaman zarfında tam da istemiş olduğu şeyi yapmış olsaydı kendi deneyimi haline gelecek olan, Üstün ile içten ve kişisel ilişkilemden kendisini mahrum bırakmamış olması nedeniyle krallık içinde hiçbir zaman büyük bir kişilik haline gelemedi, İsa’nın istemiş olduğu şeyi mevcut bir biçimde birkaç yıl sonra yapmış olmasına rağmen.
163:2.10 Zenginliklerin, cennetin krallığına giriş ile doğrudan hiçbir ilişkisi bulunmamaktadır; ancak, servete derinden sevgi besleyişin ilişkisi bulunmaktadır[21]. Krallığın ruhsal bağlılıkları, maddiyatı baş tacı eder tutuma taabiyet ile bağdaşan nitelikte bulunmamaktadır. İnsan, bir maddi adanmışlık ile ruhsal bir ideale olası en yüksek düzeyde gerçekleşen bağlılığını paylaşamayabilir.
163:2.11 İsa hiçbir zaman, servete sahip olmanın yanlış olduğunu öğretmemiştir. O yalnızca on ikili ve yetmişliden, dünyasal iyeliklerinin tümünü ortak amaca adamalarını istemiştir. Böyleyken bile, Havari Matta’nın durumunda olduğu gibi, mal varlıklarının karlı bir biçimde elden çıkarılışını kabul etmiştir. İsa birçok kez, Romalı zengin kişiye öğretmiş olduğu gibi varlıklı takipçilerine tavsiyelerde bulunmuştu. Üstün, arta kalan kazançları bilgece yatırıma dönüştürmeyi, gelecekteki ve kaçınılmaz zor durumlara karşı sigortanın kabul edilir bir türü olarak görmüştü. Havarisel hazine taştığı zaman, Yudas kaynakları, bir gelir azalışından fazlasıyla sıkıntı çekebilecekleri zaman olarak, daha sonra kullanılabilmek için bir kenara ayırmıştı. Bunu Yudas, Andreas’a başvurmasından sonra gerçekleştirmişti. İsa hiçbir zaman, sadakaların dağıtılışı dışında, havarisel mali işler ile herhangi bir ilişki içinde bulunmamıştı. Ancak, onun birçok sefer kınamış olduğu bir ekonomik istismar bulunmaktaydı ve, bu, güçlü, keskin zekâya sahip ve daha ussal olan akranların zayıf, eğimsiz ve daha az talihli olan kişiler üzerinden adil olmayan bir biçimde menfaat sağlamasıydı. İsa; erkeklere, kadınlara ve çocuklara bu türden insani olmayan bir biçimde davranılışın, cennetin krallığına ait kardeşlik ile bağdaşmadığını duyurmuştu.
163:3.1 İsa’nın Matadormus ile konuşmasını bitirdiği vakit, Petrus ve havarin belirli bir kısmı kendisi etrafında toplanmıştı ve, zengin genç adam ayrılırken, İsa, başını havarilere dönen bir biçimde çevirmiş olup, şunu söylemişti: “Sizler, zenginliklere sahip olanlar için Tanrı’nın krallığına bütünüyle girmenin ne kadar zor olduğunu görüyorsunuz! Ruhsal ibadet, maddi adanmışlıklar ile paylaşılamaz; hiçbir kişi iki sahibe hizmet edemez. Sizlere, “bir devenin iğne ucundan geçmesi, inanmayanın ebedi yaşamı miras almasından daha kolaydır,’ şekilde bir değişe sahipsiniz. Ve, ben duyuruyorum ki, bir devenin iğne ucundan geçmesi ile bu, benliklerini tatmin etmek isteyen zenginlerin cennetin krallığına girmesi ile eşit kolaylıktadır[22].”
163:3.2 Petrus ve havariler bu sözleri duyduklarında, onlar aşırı bir biçimde şaşkınlığa düşmüştü; öyle ki, Petrus şunu söylemişti: “Öyleyse, kim kurtarılabilir ki, Koruyucu? Zenginliklere sahip olan herkes krallığın dışında mı bırakılacak?” Ve, İsa şu cevabı vermişti: “Hayır, Petrus, ancak, güvenlerini zenginliklere emanet etmiş olanların tümü, neredeyse hiçbir biçimde, ebedi ilerleyişe götüren ruhsal yaşama giremez. Ancak, böyleyken bile, insan için imkânsız olanın çoğu, cennet içindeki Baba’nın uzanacağı yerin ötesinde değildir; bunun yerine bizler, Tanrı ile ilgili olan her şeyde her şeyin mümkün olduğunu tanımalıyız[23].”
163:3.3 Onlar kendi başlarına gittiklerinde, İsa Matadormus’un kendileri ile kalmayışı üzerine kederlenmişti; zira, o kendisini fazlasıyla derinden sevmekteydi. Ve, onlar göle yürüyerek indiklerinde, su kenarında oturmuş olup, Petrus, (bu zaman zarfında orada mevcut olan herkes biçiminde) on ikili adına konuşur halde, şunu söylemişti: “Bizlerin kafasını, zengin genç kişi hakkında söylemiş olduğun sözler karıştırdı. Seni takip edeceklerden tüm dünyasal mallarını bırakmalarını mı şart koşacağız?” ve, İsa şunu söylemişti: “Hayır, Petrus, yalnızca havariler haline gelecek ve benimle sizlerin gerçekleştirdiği gibi, bir aile olarak yaşamayı arzulayacak olanlar için. Ancak, Baba, çocuklarının sevgilerinin saf ve bölünmemiş olmasını şart koşmaktadır. Sizler ve cennetin gerçeklerine olan derin sevgi arasına giren her şey veya kişi bırakılmak zorundadır. Eğer bir kişinin serveti ruhun sınırlarını ihlal etmiyorsa, bu, krallığa girecek olanların ruhsal yaşamlarında önemli bir yere sahip değildir.”
163:3.4 Ve, bunun sonrasında Petrus: “Ama, Üstün, bizler seni takip etmek için her şeyimizi vermiş bulunmaktayız, daha ne vermeliyiz?” Ve, bunun üzerine İsa on ikilinin tümüne şunu söylemişti: “Gerçekten de, gerçekten de, sizlere söylüyorum; servetini, evini, eşini, kardeşlerini, ebeveynlerini veya çocuklarını benim ve cennetin krallığı için terk etmiş olan kişi, bunların kat be katını bu dünyada almayacaktır; bırakınız bunu, idamlarla bile ödüllendirilecektir; ancak, onlar, feda edilenlerin kat be katını gelecek olan ebedi yaşamda alacaklardır[24]. Ancak, bu dünyada en önde gelenlerin çoğu en sonra gelecek olup, en sonda gelenler çoğu hallerde ebedi yaşam içinde ilk önce geleceklerdir[25]. Baba kendi yaratılmışlarıyla; onların ihtiyaçları uyarınca ve bir evrenin refahına dair kendisinin bağışlayıcı ve sevgi dolu düşüncesinin ürünü olan adil yasalarına olan onların bağlılıklarını gözeten biçimde ilgilenir.
163:3.5 “Cennetin krallığı, çok sayıda insanı işe almakta olan ve kendi üzüm bağında çalıştırmak için sabahın erken saatlerinde işçileri tutmaya gitmiş bir ev sahibi gibidir. Bu kişi, kendilerine günde bir denariusu ödemekte anlaşmış olduğu işçileri üzüm bağına gönderir. Daha sonra, saat dokuz gibi dışarı bir çıktığında, pazarda öylece oyalanır halde olanları görünce şunu söyler: ‘Diğerleri gibi sizlerde benim üzüm bağıma gidin, her kim orada doğru şeyi yaparsa para kazanacak.’ Ve, bu kişiler doğrudan çalışmaya giderler. Bu işveren on iki gibi ve üç gibi dışarı çıkıp, aynı şeyi tekrardan yapar. Ve, öğleden sonra saat beş gibi pazara tekrar gittiğinde, hala orada oyalanan başka kişileri bulur ve kendilerine, ‘Neden bütün gün boyunca burada hiçbir şey yapmadan öylece duruyorsunuz’ diye sorar. Ve, insanlar cevap verir, ‘Bizleri kimse işe almadı ki.’ Bunun sonrasında işveren: ‘Sizlerde benim üzüm bağımda çalışmaya gidin, her kim orada doğru şeyi yaparsa para kazanacak.’[26]
163:3.6 “Akşam vakti geldiğinde, bu üzüm bağı sahibi gözetmenine şunu söyler: ‘İşçileri çağır ve, en son içe alınandan başlayarak ilk olana giden bir biçimde, onlara günlüklerini ver.’ Beşte işe alınanlar da bir denarius alır, diğerleri de. Günün başında işe alılanlar ne kadar geç günlüklerini aldıklarını gördüklerinde, anlaşılan miktardan daha fazlasını almayı beklerler. Ancak, diğerleri gibi her kişi yalnızca bir denarius alır. Ve, her biri günlüğünü aldığında, ev sahibine, şunu söyleyen bir biçimde, şikâyette bulunurlar: ‘En son işe alınmış bu kişiler yalnızca bir saat çalıştı, ama sen yine de onlara, kızgın güneşin altında günün yükünü çekmiş olan bizler ile aynı ücreti ödemektesin.’[27]
163:3.7 “Bunun sonrasında ev sahibi: ‘Arkadaşlarım, ben sizlere hiçbir yanlışta bulunmadım. Her biriniz günde bir denarius için çalışmaya anlaşmadınız mı? Şimdi sizlerin olanı alıp, yollarınıza gidiniz; zira, son gelenlere sizler ile aynı ücreti vermek benim arzumdur. İstediğimi yapmak benim için yasal değil midir? Yoksa sizler, iyi şeyi yapmayı arzuladığım ve bağışlama gösterdiğim için benim merhametime kötü gözle mi bakıyorsunuz?’”[28]
163:4.1 Yetmişlinin ilk görevinde çıktığı gün Mecdel Kampı çevresinde heyecan verici bir zamandı. Bu sabahın erken saatleri, yetmişli ile olan son konuşmasında, İsa şunlar üzerinde vurguda bulunmuştu:
163:4.2 1. Krallığın müjdesi, Musevilere ek olarak gentilelilere gerçekleşen bir biçimde, dünyanın tümüne duyurulmak zorundadır.
163:4.3 2. Hastalara yardım ederken, mucize beklemeye dair öğretiden kaçının.
163:4.4 3. Tanrı’nın evlatlarına ait ruhsal bir kardeşliği duyurun, dünyasal güç ve maddi ihtişama ait dışa dönük bir krallığı değil.
163:4.5 4. Müjdeyi duyurmaya olan içten adanmışlıktan sizleri başka yöne çekecek olan aşırı toplumsal ziyaretlerle ve diğer gereksiz şeylerle vakit yitirmekten kaçının.
163:4.6 5. Eğer, bir ana merkez olarak seçilen ilk evin değerli bir ev olduğu ortaya çıkarsa, bu şehirdeki konukluğunuzun tamamı boyunca orada kalmaya devam edin.
163:4.7 6. Tüm doğru inananlara, Kudüs’de bulunan dini önderler ile ilişkilerinin koparılış vaktinin şimdi gelmiş olduğunu açık bir biçimde ifade edin.
163:4.8 7. İnsanın bütüncül görevinin, bu tek bir emirde özetlenmiş olduğunu öğretin: Tanrınız olan Koruyucu’yu tüm aklınız ve ruhunuz ile, komşunuzu kendiniz gibi sevin[29][30]. (Bunu onlar, Ferisiler tarafından öğretilen 613 yaşam kuralının yerine insanın bütüncül görevi olarak sunacaklardı.)
163:4.9 İsa yetmişliye, havarilerin ve takipçilerin tümü önünde bu şekilde konuştuğunda, Şimon Petrus onları baş başa toplamış olup, ellerini başlarına koyduğunda ve kendilerini krallığın ileticileri olarak ayırdığında Üstün’ün vermiş olduğu görevin bir açıklanışı olarak, görevlendiriliş vaazlarını onlara duyurmuştu. Petrus güçlü bir biçimde yetmişliden, deneyimlerinde şu erdemlere memnuniyetle sahip olmalarını talep etmişti:
163:4.10 1. Kutsal adanmışlık. Müjde hasadı için daha fazla emekçinin gönderilişi amacıyla her zaman dua etmek. O, biri dua ettiğinde daha muhtemel bir biçimde “Ben buradayım; bana gönder” diyecek oluşunu açıklamıştı[31]. O, gündelik ibadetlerini göz ardı etmelerine karşı uyarda bulunmuştu.
163:4.11 2. Gerçek cesaret. Petrus onları, düşmanlıkla karşılaşacaklarıma ve sonlarının idam ile son bulacağından emin olmaları konusunda uyarmıştı. Petrus onlara, görevlerinin korkakların girişebileceği bir şey olmadığını söylemiş olup, korku içindekilerin görevlerine başlamadan önce kenara çekilmesini tavsiye etmişti. Ancak, onlardan hiçbiri geri çekilmemişti.
163:4.12 3. İnanç ve güven. Onlar bu kısa görevlerine, tamamiyle erzaksız gitmek zorundaydılar; onlar, yiyecek, barınak ve ihtiyaç duymuş oldukları tüm diğer şeyler için Baba’ya güvenmek zorundaydılar.
163:4.13 4. Şevk ve inisiyatif. Onlar, şevk ve ussal coşkuya sahip olmak zorundaydılar; onlar, katı bir biçimde Üstünleri’nin verdiği görevi yerine getirmek durumundaydılar. Doğuya ait selam, uzun ve detaylı bir törendi; bu nedenle, onlardan, “yollarında olmayan hiçbir kişiyi selamlamaları” istenmişti; bu, vakit kaybetmeden kişinin kendi işi ve gücüne gitmesini güçlü bir biçimde istemenin genel bir yöntemiydi[32]. Onun, dostane selamlamayla hiçbir ilişkisi bulunmamaktaydı.
163:4.14 5. İyilik ve nezaket. Üstün kendilerine, toplumsal törenlerde gereksiz vakit harcamaktan kaçınmaları emrini vermişti; ancak, o güçlü bir biçimde, kendileriyle iletişim kurmak için gelen herkese nazik bir biçimde davranmayı istemişti. O, evlerinde kendilerini ağırlayacak olanlara her türlü iyilikte bulunacaklardı. Onlar, alçak gönüllü bir evi daha güç sahibi birinin evinde ağırlanmak için terk etmeye karşı katı bir biçimde uyarılmışlardı.
163:4.15 6. Hastaya olan yardım. Yetmişli Petrus tarafından, akıl ve bedende hasta olanları bulmakla ve sıkıntılarının iyileşmesi veya onların kökten tedavisi için ellerinden ne geliyorsa yapmakla görevlendirilmişti.
163:4.16 Ve, onlar bu şekilde görevlendirildiklerinde ve eğitildiklerinde, ikişerli topluluklar halinde, Celile, Samarya ve Yudea’daki görevlerine çıkmışlardı.
163:4.17 Her ne kadar Museviler, inanmayan milletlerin sayısının yetmiş olduğu biçimde, yetmiş rakamı için tuhaf bir bakışa sahip olmuşlarsa da, ve her ne kadar bu yetmiş iletici insanların tümüne bu müjde ile gidecek olsalar da, bizlerin anladığı kadarıyla, bu topluluğun yine de, tam da yetmiş kişiden oluşması yalnızca tesadüf eseriydi. İsa’nın, yarım düzineden başka insanı kabul etmek istemesi kesin bir gerçekti; ancak, bu kişiler, servetlerini ve ailelerini geride bırakma bedelini ödemeye isteksizlerdi.
163:5.1 İsa ve on ikili bu aşamada, Üstün’ün Ürdün’de vaftiz edildiği yer olan, Pella yakınında bulunan, Perea’daki son ana merkezlerini kurmaya hazırladı. Kasım’ın son on günü Mecdel’deki heyetle geçirilmişti; ve, Salı günü, Aralık ayının 6’sı, yaklaşık olarak üç yüz kişiden meydana gelmiş bütün kafile tüm eşyaları ile birlikte gündoğumunda, nehir kenarında bulunan Pella yakınında geceyi geçirmek için yola çıkmıştı. Burası, Vaftizci Yahya’nın birkaç yıl öncesinde, bahar ayında, kendi kampını kurmuş olduğu aynı yerleşkeydi.
163:5.2 Mecdel Kampı’nın dağıtılmasından sonra, Davud Zübeyde Bethsayda’ya dönüp, doğrudan bir biçimde iletici hizmetini azaltmaya başlamıştı. Krallık bu aşamada yeni bir faza girmekteydi. Her gün, Filistin’in her bir köşesinden ve hatta Roma İmparatorluğu’nun uzak bölgelerinden kutsal-yolcular ulaşmaktaydı. İnananlar zaman zaman, Mezopotamya’dan ve Dicle’nin doğusunda kalan yerlerden gelmekteydi. Bunun uyarınca, Pazar günü, Aralık’ın 18’si, kendisinin iletici birliği ile birlikte, Davud, o zamanlar babasının evinde tutmakta olduğu, öncesinde göl kenarındaki Bethsayda kampını aracılığı ile inşa etmiş bulunduğu kamp eşyalarını yük hayvanlarına yüklemişti. Bethsayda’ya bir süreliğine elveda eder halde, havarisel kampın yaklaşık olarak bir kilometre kuzeyinde bulunan bir noktaya gider halde, göl kıyısından güneye ve Ürdün nehri boyunca ilerlemişti; ve, bir haftadan daha az bir süre içinde, yaklaşık olarak bin beş yüz kutsal-yolcu ziyaretçisini ağırlamaya hazır hale gelmişti. Havarisel kamp yaklaşık olarak beş yüz kişiyi ağırlar haldeydi. Bu, Filistin’de yağmurlu olan bir dönemdi; ve, bu kalacak yerlerin, Perea’ya İsa’yı görmek ve öğretisini duymak için gelen, çoğu içten haldeki, sayıları sürekli olarak artan öğrenme arzusuna sahip kişileri ağırlaması gerekmekteydi.
163:5.3 Davud, her ne kadar Mecdel’de Filip ve Matta’nın tavsiyesine başvurmuşsa da, tüm bunların hepsini kendi inisiyatifi olarak gerçekleştirmişti. O, bu kampı inşa etmede eski iletici birliğinin büyük bir kısmını yardımcıları olarak çalıştırmıştı o bu aşamada, olağan iletici görevi içinde yirmiden daha az kişiyi kullanmaktaydı. Aralığın sonuna yakın ve yetmişlinin geri dönüşünden önce, neredeyse sekiz yüz kişiden meydana gelmiş ziyaretçi Üstün çevresinde toplanmış olup, onlar kalacak yerlerini Davud’un kampında bulmuşlardı.
163:6.1 Cuma günü, Aralık’ın 30’u, İsa yakındaki tepelerde Petrus, Yakub ve Yahya ile beraber bulunmaktayken, yetmiş öğreti-yayıcısı, kendilerine eşlik etmekte olan sayısız inanan ile birlikte, Pella ana merkezine çiftler halinde varmaktaydı[33]. Yetmişlinin tümü, İsa’nın kampa geri döndüğü vakit olan yaklaşık olarak beş sularında öğreti yerleşkesinde bir araya gelmişti. Akşam yemeği, krallığın müjdesine ait bu şevkliler deneyimlerimi anlatırlarken, bir saatten fazla gecikmişti. Daha öncesinde, Davud’un ileticileri havarilere, önceki haftalar boyunca bu haberlerin çoğunu getirmiş haldeydi; ancak, müjdeye ait bu yeni görevlendirilmiş kişilerin, iletilerinin aç Museviler ve gentileliler tarafından nasıl karşılanmış olduğunu kişisel olarak söyleyişlerini duymak gerçekten de ilham verici nitelikteydi. En sonunda İsa, kendi kişisel mevcudiyeti olmadan iyi haberleri yaymak için çıkan bu kişileri görebilir hale gelmişti. Üstün, krallığın ilerleyişine ciddi bir biçimde engel olmadan bu dünyadan ayrılabilecek oluşunu oldukça iyi bir biçimde bilmekteydi.
163:6.2 Yetmişli, “ecinnilerin bile kendilerine nasıl tabi olduklarını,” anlattıklarında, sinirsel bozuklukları çekmekte olan vakalarında nasıl muhteşem iyileştirmelerde bulunduklarını söylemekteydiler[34]. Yine de, orada, yardımları ile giderilen gerçek ecinni iyeliğinin birkaç vakası bulunmuş olup, onlar hakkında İsa şunları söylemişlerdi: “Şeytan’ın cennetten yıldırım gibi düştüğünü görmüş olarak, bu itaatkâr olmayan küçük ruhaniyetlerin sizlere tabi olması şaşırtıcı değildir. Ancak, bunun bitmiş oluşuna çok da fazla odaklanmayın çünkü sizlere duyuruyorum ki, Babama geri döner dönmez, bu kaybolmuş birkaç ruhaniyetin talihsiz fanilerin akıllarına bir daha girememesi için, insanların tam da akıllarına bizlerin ruhaniyetlerini göndereceğiz. Ben, insanlar üzerinde sizlerin güce sahip olmasından memnuniyet duymaktayım; ancak, doğrudan bir biçimde bu deneyim nedeniyle neşelenmeyin, cennetin isim listesine adlarınızın yazılmış olmasından ve ruhsal utgunluğa ait sonsuz bir süreçte böylece ilerleyecek oluşunuz için mutluluk duyun.”
163:6.3 Ve, akşam yemeğini yemelerinden hemen önce, İsa’nın, takipçilerinin zaman zaman şahit olmuş bulundukları, duygusal coşkunluğun bu ender anlarından bir tanesini deneyimlemesi bu zaman zarfında gerçekleşmişti. O şunu söylemişti: “Yerin ve göğün Koruyucusu olan, sen Babam, sana teşekkür ediyorum; bu muhteşem müjde bilge ve doğrudan saklı iken, ruhaniyet bu ruhsal ihtişamları krallığın bu çocuklarına açığa çıkardı[35]. Evet, benim Babam, bunun gerçekleşmesini görmek senin gözüne hoş gelse gerek; ve, ben, sana geri döndükten sonra ve bana yerine getirilmesi için vermiş olduğun görevin başına geçtikten sonra bile, iyi haberlerin tüm dünyaya yayılacak olacağını bilmekten derin mutluluk duymaktayım. Ben, tüm yönetim yetkisini benim ellerime teslim edecek oluşunun bilincinde bulunmaktan, çok büyük bir heyecan duymaktayım; başlı başına, gerçekten benim kim olduğumu bilmenden, ve başlı başına, benim ve seni açığa çıkarmış olduğum kişilerin gerçekten senin kim olduğunu bilmemizden. Ve, ben bu duyuruyu beden içindeki kardeşlerime açığa çıkarmayı tamamladığımda, yukarıdaki yaratılmışlarına açığa çıkarmayı sürdüreceğim.”
163:6.4 İsa Baba’ya bu şekilde hitap ettiğinde, havarileri ve yardımcıları ile konuşmak için kenara çekildi: “Bu şeyleri gören gözler ve onları duyan kulaklar kutsanmışlardır. Geçmiş çağların birçok tanrı-elçisi ve büyük insanının şu an görmekte olduğunuz şeye şahit olmayı derinden arzulamış bulunduklarını sizlere söylememe izin verin. Ve, gelecek haldeki ışığın çocuklarının birçok nesli bu şeyleri duyduklarında, sizlerin onları bizzat duymuş ve görmüş olmanıza gıpta edeceklerdir[36].”
163:6.5 Bunun sonrasında, takipçilerinin tümüne hitap eder halde, İsa şunu söylemişti: “Sizler, ne kadar sayıda şehir ve kasabanın krallığın iyi haberlerini almış bulunduğunu, ve ne kadar sayıda yardımcım ve öğretmenimin hem Museviler hem de gentileliler tarafından kabul edilmiş olduğunu duymuş haldesiniz. Ve, krallığın müjdesine inanmayı tercih etmiş bulunan bu cemiyetler gerçekten de kutsanmış olanlardır. Ancak, bu ileticileri iyi bir şekilde almamış olan, Çorazin, Bethsayda-Yulias ve Kapernaum gibi şehirlerin ışığı reddeder sakinlerinin başına talihsizlik gelecektir[37][38]. Sizlere duyuruyorum, bu yerlerde verilmiş çok büyük emekler Tire ve Şidon’a gerçekleştirilmiş olsaydı, bu tarafınızdan-adlandırıldığı-biçimiyle inanmayan şehirlerin insanları uzunca bir süredir çuval bezinde ve küllerde pişmanlıklarını belirtmiş olurlardı. Gerçekten de, yargı gününde Tire ve Şidon’a daha çok hoşgörü ile bakılacaktır.”
163:6.6 Ertesi günün Şabat olduğu biçimiyle, İsa yetmişliden ayrılmış olup, kendilerine şunu söylemişti: “Ben gerçekten de, Celile, Samarya ve Yudea boyunca etrafa dağılmış birçok insan tarafından krallığın müjdesinin kabulüne dair iyi haberleri taşıyan bir biçimde geri dönmüş olmanızdan büyük mutluluk duydum. Ancak, neden bu kadar şaşırmış halde sevinçlisiniz ki? İletinizin, duyuruluşunda gücü dışa vuracağını beklemiyor muydunuz? Bu müjde içinde çok az inanç besler halinde gittiğiniz de mi, başarısından bu kadar şaşırmış halde geri döndünüz? Ve, şimdi, her ne kadar ben neşeli halinize ket vurmayacak olsam da, sizleri, ruhsal gurur olarak, gururun dışarıdan kolayca görülemeyecek olan detaylarına karşı sert bir biçimde uyarmak istiyorum. Eğer siz, adaletsiz olan, Lucifer’in çöküşünü anlayacak olursanız, ruhsal gururun her türünden ulvi bir biçimde kaçınmayı arzu edersiniz.
163:6.7 “Sizler, fani insanlara kendisinin bir Tanrı evladı olduğunu öğretmenin bu büyük görevine girişmiş bulunmaktasınız. Ben sizlere yolu göstermiş bulunmaktayım; görevinize gidin, ve iyi şeyleri yapmaktan yorgun düşmeyin[39]. Sizlere ve çağlar boyunca adımlarınızı takip edecek olan herkese, şunu söylememe izin verin: ben her zaman yakında bulunmaktayım; ve, benim davet çağrım her zaman yakında olup, her zaman yakında bulunacaktır[40]. Emek veren ve ağır yük taşıyan hepiniz, bana gelin; ben sizleri dinlendireceğim. Benim boyunduruğumu giyin ve beni öğrenin; zira, ben gerçek ve sadık olanım; ve, sizler, ruhlarınız için ruhsal istirahatı bulacaksınız.
163:6.8 Ve, onlar, Üstün’ün vermiş olduğu sözleri sınadıklarında onun sözlerinin doğru olduğunu buldular. Ve, bu günden beri sayısız binler de, aynı sözleri sınamış ve onların kesinliğini onaylamıştır.
163:7.1 Birkaç sonraki gün, Pella kampında yoğun vakitlerdi; Perea görevi için hazırlıklar tamamlanılmaktaydı. İsa ve birliktelikleri; sadece, Üstün’ün yeryüzü üzerindeki son emekleri için Kudüs’e girişi ile sonlanmış bulunan, Perea’nın tamamından meydana gelen üç aylık turne olarak, son görevlerine girmek üzereydiler. Bu süreç boyunca İsa ve on iki havarinin ana merkezi, Pella kampında yönetilmekteydi.
163:7.2 Artık İsa için, dışarı gidip insanlara öğretide bulunmak gerekli olan nitelikte değildi. Onlar bu aşamada kendisine her hafta artan sayılarda ve, yalnızca Filistin’den değil aynı zamanda tüm Roma dünyasından ve Yakın Doğu’dan olmak üzere, dünyanın her bir tarafından gelmekteydi. Her ne kadar Üstün, Perea turnesinde yetmişliye katılmış olsa da, o vaktinin büyük bir çoğunluğunu, kalabalıklara öğreten ve on ikiliyi eğiten bir biçimde, Pella kampında geçirmişti. Bu üç aylık süreç boyunca, havarilerin en azından onu İsa ile birlikte kalmıştı.
163:7.3 Kadınların birliği de aynı zamanda, Perea’nın daha büyük şehirlerinde yetmişliyle beraber emek vermek için yola çıkmaya hazırlanmaktaydı. On iki kadından meydana gelen bu çekirdek topluluk yakın bir zaman içerisinde, ev ziyaretleri çalışmalarında ve hasta ve sıkıntı içindekilere yardım etme sanatında elli kadından meydana gelen daha geniş bir birliği eğitmiş haldeydi. Şimon Petrus’un eşi, Perpetua, kadınlar birliğinin bu yeni biriminin bir üyesi haline gelmiş olup, kendisine, Abner altında bulunan büyüyen kadınlar topluluğuna ait çalışmalarının önderliği görevi verilmişti. Hamursuz’dan sonra, o, öğreti-yayıcı turnelerinin tümünde kendisine eşlik eden bir biçimde, tanınmış eşiyle kalmıştı ve, o, Petrus’un Roma’da çarmığa gerildiği gün, arenada yaban hayvanlarına yem olarak atılmıştı. Bu kadınların yeni birliği aynı zamanda, Filip ve Matta’nın eşlerine ek olarak Yakub ve Yahya’nın annesine üyeleri olarak sahip olmaktaydı.
163:7.4 Krallığın emeği bu aşamada, İsa’nın kişisel önderliği altında son fazına girmeye hazırlanmaktaydı. Ve, bu mevcut faz, Celile’de meşhur halde bulunduğu geçmiş günler boyunca Üstün’ü takip etmiş bulunan mucize-aklında ve harika-arar kalabalıklar ile derin bir ruhsal tezatlıkta bulunmaktaydı. Buna rağmen, hala kendi takipçileri arasında; maddi-akılda olan ve cennetin krallığının, Tanrı’nın kâinatsal babalığının ebedi gerçekliği üzerine kurulmuş olan insanın ruhsal kardeşliği oluşunun gerçekliğini kavramada başarısız olan çok sayıda kişi bulunmaktaydı.