© 2021 Urantia Society of Greater New York
Makale 181. Son Tembihler and Uyarılar |
Dizin
Çoklu sürüm |
Makale 183. İsa’nın İhanet Edilişi ve Tutuklanışı |
182:0.1 BU PERŞEMBE İsa on bir havarisiyle İlyas ve Meryem’in evinden önde ayrıldığında saat yaklaşık olarak ondu, ve Markus Gethsemane kampına onları arkada takip ediyordu. Tepelerdeki o günden beri Yahya Markus İsa’nın üzerinde gözetimci bir göze sahip olmayı kendi işi haline getirmişti. Yahya, uykuya ihtiyaç duyan bir biçimde, Üstün havarileri ile birlikte üst odadayken, birkaç saatlik dinlenmede bulunmuştu; ancak, onların merdivenlerden inişini duyması üzerine o kalkıp, hızlıca üzerine bir keten paltoyu geçiren bir biçimde, kendilerini Kidron çayından ve Gethsemane Parkı’ndaki özel kamplarına kadar şehirden takip etmişti. Ve, Yahya Markus bu gece boyunca ve sonraki gün Üstün’e oldukça yakın bir konumda bulunmuştu ki o, bu zaman zarfından çarmıh saatine kadar her şeye şahit olmuş ve Üstün’ün söylemiş olduğu birçok şeye kulak misafirliğinde bulunmuştu.
182:0.2 İsa ve on birli kampa vardıklarında, havariler Yudas’ın uzun süren yokluğunun taşıdığı anlamı merak etmeye başlamış olup, onlar birbirlerine Üstün’ün içlerinden birinin kendisine ihanet edeceğine dair onun tahmininden bahsetmeye başladılar; ve, ilk kez onlar Yudas İskariot ile bir şeyin doğru gitmediğini düşündüler. Ancak, onlar, kampa ulaşıp onun kendilerini karşılamayı bekler bir biçimde burada bulunmayışını gözlemleyene kadar, Yudas’a dair açık bir yorumda bulunmadılar. Onların hepsi Yudas’a ne olduğunu öğrenmek için Andreas’a üşüştüklerinde, onların başı yalnızca, “Yudas’ın nerede olduğunu bilmiyorum, ancak korkarım ki o bizleri terk etti” yorumunda bulundu.
182:1.1 Kampa ulaştıktan birkaç dakika sonra, İsa onlara: “Benim arkadaşlarım ve kardeşlerim, sizlerle olan vaktim şimdi çok kısıtlı, ve ben, bu saatte bizleri bir arada tutmak için güç vermesi amacıyla dua ederek kendimize çekilmemizi istiyorum, ki böylece yaptığımız her şey onun adına olsun.”
182:1.2 İsa bu şekilde konuştuktan sonra, o Zeytindağı’na kısa bir mesafe kat eden bir biçimde önden gitti; ve, görevlendirildikleri gün onların gerçekleştirdikleri gibi, Kudüs’ün bütüncül görünüşü karşısında onların kendi çevresi etrafında bir büyük düz kaya parçası üzerinde diz çökmelerini istedi; ve, bunun ardından, o orada onların arasında narin ay ışığı içinde ihtişamlı halde parıldarken, gözlerini göğe kaldırdı ve şu şekilde dua etti:[1]
182:1.3 “Baba, benim vaktim geldi; Evlat’ın senin ihtişamını verebilmesi için şimdi Evlat’a ihtişam ver. Ben senin bana, âlemim içindeki tüm yaşayan yaratılmışlar üzerinde bütüncül yönetim yetkisi vermiş olduğunu biliyorum; ve, ben, Tanrı’nın inanç evlatları haline gelecek olan herkese ebedi yaşamı vereceğim. Ve, bu, yaratılmışlarım seni tek gerçek Tanrı ve her şeyin Babası olarak bilmesi gereken ebedi yaşamdır; ve, senin dünyaya göndermiş olduğun kişiye inanmaları gereken. Baba, ben seni yeryüzü üzerinde yücelttim ve senin bana vermiş olan görevi başarıyla tamamladım. Ben, kendi öz yaratımımıza ait olan çocuklar üzerinde bahşedilmemi neredeyse bütünüyle tamamlamış haldeyim; arda kalan tek şey beden içindeki yaşamımı öne sermemdir. Ey benim Babam, bu dünyada olmadan seninle sahip olduğum ihtişamla beni ihtişamlandır ve beni bir kez daha sağ koluna kabul et[2].
182:1.4 “Ben seni, dünyadan seçmiş olduğun ve bana vermiş bulunduğun insanlara açığa çıkardım. Onlar senindir — tüm yaşam senin ellerindedir; sen onları bana verdin, ve ben onlar arasında, onlara yaşamın yolunu öğreten bir biçimde, yaşadım, ve onlar inandılar. Bu insanlar, sahip olduğum her şeyin senden gelmekte olduğunu öğreniyorlar; ve, beden içinde yaşadığım hayatın Babamı dünyalar tarafından bilinir hale getirmek olduğunu. Senin bana verdiğin gerçekliği ben onlara açığa çıkardım. Benim arkadaşlarım ve elçilerim olarak, bu kişiler, içten bir biçimde senin sözünü alma iradesi gösterdiler. Ben onlara benim senden gelmiş olduğumu, senin beni bu dünyaya göndermiş olduğunu, ve benim sana geri dönmek üzere olduğumu söyledim. Baba, ben bu seçilmiş insanlar için dua ediyorum. Ve, ben onlar için, dünya için dua ettiğim gibi değil, tıpkı benim seni bu dünyada beden içindeki konukluğum boyunca temsil etmiş olduğum gibi, vermiş olduğun görevine geri döndükten sonra dünyaya beni temsil etmeleri için dünyadan seçmiş olduğum kişiler olarak dua ediyorum. Bu insanlar benimdir; sen onları bana verdin; ancak, benim olan her şey sonsuza kadar senindir; öncesinde senin olan her şeyin şimdi benim olmasını sağladın. Sen benim içimde yüceltildin, ve ben şimdi benim bu insanlarda onurlandırılmam için dua ediyorum. Ben artık bu dünyada olamam; ben senin bana vermiş olduğun göreve geri dönmek üzereyim. Ben bu insanları arkada, bizleri ve insanlar arasındaki krallığımızı temsil etmeleri için bırakmak zorundayım. Baba, beden içindeki yaşamımı vermeye hazırlanırken bu insanları dosdoğru kıl. Benim arkadaşlarım olan bu kişilerin, tıpkı bizlerin olduğu gibi, ruhaniyette bir bütün olmalarına yardım et. Onlarla olabildiğim müddetçe, ben onlara göz kulak olabildim ve onları yönlendirebildim; ancak, şimdi, ben ayrılmak üzereyim. Onların yakınında ol, Baba, onları teselli etmek ve güçlendirmek için yeni öğretmeni gönderebilene kadar[3].
182:1.5 “Sen bana on iki insan verdin, ve ben biri, bizlerle ilave birliktelikte bulunmayacak olan intikamın evladı dışında, onların hepsini tutabildim. Bu insanlar zayıf ve kırılgandır; ancak, ben bizlerin onlara güvenebileceğimizi biliyorum; ben onları sınadım; onlar beni derinden sevmekte, tıpkı onların sana derinden saygı duydukları gibi[4]. Onlar benim için çok fazla sıkıntı çekmek zorunda olsa da, ben onların aynı zamanda cennetsel krallık içindeki evlatlığın güvencesinden gelen neşe ile dolmaları arzusunu duymaktayım. Dünya onlardan nefret edebilir, tıpkı onların benden nefret ettikleri gibi; ancak, ben senden, onları bu dünyadan almanı değil, dünyadaki kötülüğü onlardan uzak tutmanı istiyorum. Onları gerçeklikte arındır; senin sözün gerçekliktir. Ve, sen beni bu dünyaya gönderdiğin gibi, ben bu insanları dünyaya göndermek üzereyim. Onlar için insanlar arasında yaşadım ve yaşamımı senin hizmetine adadım ki, kendilerine öğretmiş olduğum gerçeklik ve onlara açığa çıkarmış bulunduğum sevgi ile saflaşmaları için ilham kaynağı olabileyim. Çok iyi biliyorum, Babam, benim için, gittikten sonra bu kardeşlere göz kulak olmanı rica edecek bir sebep bulunmamaktadır; ben senin onları tıpkı benim gibi derinden sevdiğini biliyorum; ancak, ben bunu onlar Baba’nın fani insanı tıpkı Evlat’ın gerçekleştirdiği gibi derinden sevdiğini daha iyi anlamaları için yapıyorum.[5]
182:1.6 “Ve, şimdi, Babam, ben sadece bu on bir kişi için değil, aynı zamanda şimdi inanan veya bundan sonra onların gelecekteki hizmetinin sözüyle krallığın müjdesine inanabilecek tüm diğerleri için dua etmek istiyorum. Ben onların tamamının, tıpkı sen ve benim bir oluşu gibi bir olmalarını istiyorum. Sen benim içindesin ve ben senin içindeyim; ve, ben, bu inananların benzer bir biçimde bizler içinde olmalarını arzu ediyorum; ikimizin de sahip olduğu ruhaniyetin onlarda ikamet etmesini. Eğer benim çocuklarım bizlerin bir olduğu gibi bir olursa, ve eğer onlar birbirlerini benim onları derinden sevmiş olduğum gibi derinden severse, insanların tümü o zaman benim senden gelmiş olduğuma inanıp, gerçekleştirmiş olduğum gerçekliğin ve ihtişamın açığa çıkarılışını almaya gönüllü olacaktır[6]. Senin bana vermiş olduğun ihtişamı ben bu inananlara açığa çıkardım. Senin benimle birlikte ruhaniyet içinde yaşadığın gibi, ben onlarla birlikte ruhaniyet içinde yaşadım. Senin benimle birlikte bir olduğun gibi, ben onlarla birlikte bir oldum; ve, benzer bir biçimde, yeni öğretmen sürekli olarak onlarla birlikte ve onlar içinde olacak. Ve, tüm bunların hepsini ben, beden içindeki kardeşlerim tıpkı Evlat’ın gerçekleştirdiği gibi Baba’nın onları derinden sevdiğini bilmeleri için gerçekleştirdim; ve, senin onları tıpkı senin beni derinden sevdiğin gibi derinden sevmekte olduğunu. Baba, onların yakın bir süre içinde benimle birlikte ihtişam içinde bulunabilmeleri ve bunun arından Cennet kucağında sana katılmaya devam edebilmeleri için, bu inananları kurtarmak amacıyla benimle birlikte emek ver. Aşağılanmış haldeki benimle birlikte hizmet verenleri ben yanımda ihtişamıma alacağım ki onlar, fani bedenin suretinde zamanın tohumunun ekiminin ebedi hasadı olarak benim ellerime vermiş olduğun her şeyi görebilsinler. Ben yeryüzü kardeşlerime, bu dünya kurulmadan önce seninle sahip olduğum ihtişamı göstermenin derin arzusunu duymaktayım. Bu dünya senin hakkında çok az şeyi bilmekte, doğru Baba, ancak ben seni bilmekteyim, ve ben seni bu inananlar tarafından bilinebilir kıldım; ve, onlar senin ismini diğer nesiller için bilinebilir kılacaktır. Ve, şimdi, ben onlara, senin onlarla, tıpkı senin benimle bulunduğun gibi — gerçekte her zaman olduğu gibi — dünyada onlarla birlikte olacağının sözünü veriyorum[7].”
182:1.7 On birli İsa çevresinde, ayağa kalkıp sessizlik içinde yakındaki kamplarının geri dönüş yolunu tutmadan önce, birkaç dakika boyunca bu daire içinde dizleri üzerinde kaldı.
182:1.8 İsa takipçileri arasındaki bütünlük için dua etti; ancak, o tek-tipliği arzu etmemekteydi. Günah, kötülük niteliğinde bulunan eylemsizliğin bir ölüm düzeyini yaratmaktadır; ancak, doğruluk, ebedi gerçekliğin yaşayan gerçekliklerinde ve Baba ve Evlat’ın kutsal ruhaniyetlerinin ilerleyici birlikteliğinde bireysel deneyimin yaratıcı ruhaniyetini beslemektedir. İnanan evlat ile kutsal Baba’nın ruhsal birlikteliğinde hiçbir zaman, topluluk bilincinin inanç savından temelini alan bir kesinlik veya herhangi bir mezhepsel üstünlük bulunamaz.
182:1.9 Üstün, havariler ile olan bu son duanın sürecinde, Baba’nın isminin bu dünyaya gösterilişi gerçeğine imada bulunmuştu. Ve, bu gerçekten de, onun beden içindeki kusursuzlaşmış yaşamı boyunca Tanrı’nın açığa çıkarılışı ile gerçekleştirmiş olduğu şeydi. Cennet içindeki Baba kendisini Musa’ya açığa çıkarmaya çalışmıştı ancak, o, “BEN”den daha ileri giden başka bir şeyin söylenmesine neden olamamıştı[8]. Ve, o, kendisinin daha ileri bir açığa çıkarılışında ısrarcı olduğunda, yalnızca “BEN BEN’im” ortaya çıkmıştı[9]. Ancak, İsa yeryüzü yaşamını tamamladığında, Baba’nın bu ismi öyle bir biçimde açığa çıkarılmıştı ki, Baba’nın vücutlaşımı olan, Üstün gerçek bir biçimde şunları söyleyebilmişti:
182:1.10 Ben yaşamın ekmeğiyim.[10]
182:1.11 Ben yaşayan suyum.[11]
182:1.12 Ben dünyanın ışığıyım.[12]
182:1.13 Ben tüm çağların arzusuyum.[13]
182:1.14 Ben ebedi kurtuluşun açık kapısıyım.[14]
182:1.15 Ben sonsuz yaşamın gerçeğiyim.[15]
182:1.17 Ben sonsuz kusursuzluğun yoluyum.[17]
182:1.18 Ben yaşamın yeniden dirilişiyim.[18]
182:1.19 Ben ebedi kurtuluşun sırrıyım.[19]
182:1.20 Ben yolum, gerçekliğim ve yaşamım.[20]
182:1.21 Ben, sınırlı çocuklarımın sonsuz Babası’yım.[21]
182:1.22 Ben gerçek asmayım; sizler dallarsınız.[22]
182:1.23 Ben, yaşayan gerçekliği bilen herkesin umuduyum.[23]
182:1.24 Ben, bir dünyadan diğerine olan yaşayan köprüyüm.
182:1.25 Ben yaşam ve ebediyet arasındaki yaşayan zincirim.
182:1.26 Böylece İsa, nesillerin tümü için Tanrı’nın isminin yaşayan açığa çıkarılışı genişletmişti. Kutsal derin sevgi Tanrı’nın doğasını açığa çıkarırken, ebedi gerçeklik sürekli genişleyen ölçeklerde onun ismini açık hale getirir.
182:2.1 Havariler, kampa geri dönüp, Yudas’ı burada bulamayınca fazlasıyla şaşkınlık içine düşmüşlerdi. On birli onların ihanetkar akran havarilerine dair hararetli bir konuşmaya girerken, Davud Zübeyde ve Yahya Markus İsa’yı bir kenara çekip, Yudas’ı birkaç gündür göz hapsine aldıklarını, ve onlar Yudas’ın kendisini düşmanların eline atacağını bildiklerini açığa çıkardılar. İsa onları dinledi, ancak kendilerine yalnızca şunu söyledi: “Benim arkadaşlarım, İnsan Evladı’nın başına cennetteki Baba irade göstermeze hiçbir şey gelmez. Kalplerinizin sıkıntıya düşmesine izin vermeyin; her şey, Tanrı’nın ihtişamı ve insanların kurtuluşu için beraber çalışacaktır.”
182:2.2 İsa’nın neşeli tutumu sönmekteydi. Saat geçtikçe, o giderek ciddi, hatta kederli hale geldi. Havariler, fazlasıyla sinirli hale gelmiş bir biçimde, Üstün tarafından istenildiğinde bile çadırlarına geri dönmeyi hiç istememekteydiler. Davud ve Yahya ile olan konuşmasından geri dönmüş bir halde, o, şunu söyleyen bir biçimde, on birlinin tümüne şu son sözlerle seslendi: “Benim arkadaşlarım, istirahatınıza gidin. Kendinizi yarının işi için hazırlayın. Hatırlayın, hepimiz kendimizi cennet içindeki Baba’nın iradesine teslim etmeliyiz. Huzurumu sizlere bırakıyorum.” Ve, bu şekilde konuşan bir biçimde o kendilerine çadırlarını gösterdi; ancak, onlar giderken, şunu söyleyen bir biçimde Petrus’u, Yakub’u ve Yahya’yı çağırdı: “ben sizlerin benimle birlikte bir süre daha kalmanızı istiyorum[24].”
182:2.3 Havariler uykuya yalnızca tamamiyle güçleri tükendiği için düşmüştü; onlar, Kudüs’e vardıklarından beri çok az uyku ile ayakta durmaktaydılar. Ayrı uyku bölümlerine gitmelerinden önce, Şimon Zelotes onların tümünü, kılıçları ve diğer silahları saklamış olduğu çadırına götürüp, her birine bu savaş aracını vermişti. Onların tümü, Nathanyel dışında, bu silahları almış olup, onlarla kendilerini kuşanmıştı. Nathanyel, silahlanmayı reddetmiş bir biçimde, şunu söylemişti: “Kardeşlerim, Üstün sürekli olarak bizlere onun krallığının bu dünyaya ait olmadığını, ve takipçilerinin onun kuruluşunu gerçekleştirmek için kılıçla savaşmamalarını söylemişti. Ben buna inanıyorum; ben Üstün’ün kendi koruması için bizlerin kılıcı kullanmamıza ihtiyaç duyduğunu düşünmüyorum. Hepimiz onun kudretli gücünü gördük ve onun kendisini eğer istediği takdirde düşmanlarına karşı savunabileceğini biliyoruz. Eğer o düşmanlarına karşı koymayacaksa, bu türden bir gidişatın onun Babası’nın iradesini yerine getirme girişimini temsil ettiği çıkarımı yapılmalıdır. Ben dua edeceğim, kılıcı tutmayacağım.” Andreas Nathanyel’in konuşmasını duyduğunda, kılıcı Şimon Zelotes’e geri verdi. Ve, böylece, onların dokuzu, gece için ayrıldıklarında silahlanmış haldeydi.
182:2.4 Yudas’ın bir ihanetkar oluşuna dair itiraz bir anlığına havarilerin akıllarındaki her şeyin ötesine geçmişti. Üstün’ün, son duanın sürecinde söylenilmiş bir biçimde, Yudas atfı onların gözlerini Yudas’ın kendilerini terk etmiş oluşu gerçekliğine açmıştı[25].
182:2.5 Sekiz havari nihai olarak çadırlarına gittiklerinde, ve Petrus, Yakup ve Yahya Üstün’ün emirlerini almak için orada dururlarken, İsa Davud Zübeyde’yi çağırıp, “Bana en ayağına çabuk ve güvenilir ulağını gönder” dedi. Davud Üstün’e, bir seferinde Kudüs ve Bethsayda arasında gece iletim hizmetinde bulunmuş bir haberci olan, Yakup ismindeki birini getirdiğinde, İsa, kendisine seslenen bir biçimde, şunu söyledi: “Çabucak Philadelphia’daki Abner’e git ve şunu söyle: ‘Üstün sana huzurun selamlarını gönderiyor ve diyor ki, kendisini ölüme gönderecek olan, düşmanlarının ellerine verileceği saat geldi; ancak, o ölümden dirilecek ve sana, Baba’ya gitmeden önce, kısa bir süreliğine görünecek; ve, o bu vakit sana, yeni öğretmenin kalplerinizde yaşayacağı zamana kadarki süre için tavsiyede bulunacak.” Ve, Yakup bu iletiyi Üstün’ü tatmin edene kadar prova ettiğinde, İsa kendisini, şunu söyleyen bir biçimde, yoluna gönderdi: “Herhangi bir kişinin sana bir şey yapacak oluşundan korku duyma, Yakup, zira bu gece görünmeyen bir melek senin yanında koşacak.”
182:2.6 Bunun ardından İsa, kendileriyle birlikte kamp yapmakta olan ziyaretçi Yunanlıların başına dönüp, şunu söyledi: “Benim kardeşim, ben sizleri hâlihazırda önceden uyardığım için, gerçekleşecek olan şeyden rahatsız olmayın. İnsan Evladı, baş din-adamları ve Musevi yöneticileri olarak düşmanlarının kışkırtmalarıyla ölüme gönderilecek; ancak, ben, Baba’ya gitmeden önce sizlerle kısa bir süre birlikte olmak için dirileceğim. Ve, siz bunların hepsinin gerçekleştiğini gördüğünüz zaman, Tanrı’ya ihtişamını verin ve kardeşlerinizi güçlendirin.
182:2.7 Olağan koşullarda havariler Üstün’e kişisel bir iyi gecelerde bulunurdu; ancak, bu akşam onların aklı fazlasıyla Yudas’ın terk edişini birden fark etmeleriyle meşgul olup, onlar, onun güle güle selamlarını dinledikleri ve sessizlik içinde ayrıldıkları Üstün’ün elveda duasının olağandışı doğasının çok yoğun etkisi altındaydılar.
182:2.8 İsa, bu gece yanından ayrılırken Andreas’a şunu söylemişti: “Andreas, ben bu kadehi bitirdikten sonra sizlere tekrar gelene kadar kardeşlerini beraber tutmak için elinden gelen her şeyi yap. Benim hâlihazırda sizle her şeyi söylemiş olduğumu gören bir biçimde kardeşlerini güçlendir. Huzur seninle olsun.”
182:2.9 Havarilerin hiçbiri, hâlihazırda çok geç olduğu için olağanın dışında herhangi bir şeyin gerçekleşeceğini beklememekteydi. Onlar, sabahın erken saatlerinde kalkabilmek ve en kötü için hazırlanabilmek amacıyla uyuma arzusundaydılar. Onlar, Hamursuz için hazırlanma gününde öğle vaktinden sonra din-dışı hiçbir şeyin o zamana kadar yapılmamış olduğu için, baş din-adamlarının Üstünlerini sabah erken saatte tutuklamayı amaçlayacaklarını düşünmüşlerdi. Sadece Davud Zübeyde ve Yahya Markus, İsa’nın düşmanlarının Yudas ile tam da o gece gelmekte olduğunu anlamıştı.
182:2.10 Davud o gece Bethani-Kudüs yoluna giden üst patika yolunda bekçilik görevinde bulunmayı düzenlemişken, Yahya Markus, Kidron’dan gelip Gethsemane’ye doğru giden bütün yolu gözetleyecekti. Davud kendi kendisine vermiş olduğu bekçilik görevine gitmeden önce, şunu söyleyen bir biçimde, İsa’ya elveda etmişti: “Üstün, sana olan hizmetimden çok büyük neşe duydum. Benim kardeşlerim senin havarilerin oldu, ancak ben yapılması gereken daha küçük şeyleri gerçekleştirmekten büyük keyif aldım; ve, ben, sen gittiğinde seni tüm kalbimle özleyeceğim.” Ve, bunun arından İsa Davud’a: “Davud, benim evladım, diğerleri kendilerinden istenilmiş şeyleri yaptı ama sen bu hizmeti kendi öz kalbinden yaptın; ve, ben, senin adanmışlığının her zaman farkındaydım. Sen de bir gün benimle birlikte ebedi krallıkta hizmet vereceksin.”
182:2.11 Ve, bunun ardından, üst patikayı gözetlemek için gitmeye hazırlanırken, Davud İsa’ya şunu söyledi: “Sen gerçekte biliyorsun, Üstün, ben ailene haber gönderdim, ve ben bir ulaktan onların bu gece Eriha’da olduğu haberini aldım. Onlar öğleden önce erken saatlerde burada olacaklar zira onların gece üzeri bu kanlı yoldan gelmeleri tehlikeli olacaktır.” Ve, İsa, Davud’a gözlerini indiren bir biçimde, sadece şunu söyledi: “Öyle olsun, Davud.”
182:2.12 Davud Zeytindağı’na çıktığında, Yahya Markus Kudüs’e akan çayın aktığı yolun yakınında gece nöbetine başladı. Ve, Yahya bu noktada kalmayı arzu etmekteydi ancak o İsa’nın yakında olmayı ve orada neyin bittiğini öğrenmeye can atıyordu. Davud’un kendisinden ayrılışından kısa bir süre sonra, ve Yahya Markus, Petrus, Yakub ve Yahya ile İsa’nın yakındaki bir vadiye çekilişini gözlemlediğinde, adanmışlığın ve merakın birleştiği bir duygunun güçlü etkisi altına öyle bir biçimde girmişti ki, gözetçi yerini terk edip, çalılıklar arasında kendisini gizleyen bir şekilde, onları takip etti; burada o, bahçedeki son anlar boyunca ve Yudas ve silahlı koruyucuların tutuklamak için ortaya çıkışından hemen önce gerçekleşmiş olan her şeyi görmüş ve onlara kulak misafiri olmuştu.
182:2.13 Tüm bunlar Üstün’ün kampında gerçekleşirken, Yudas İskariot, ihanetkarın önderliği altında İsa’yı tutuklama amacına hazırlık için adamlarını toplamış olan, mabet muhafızlarının kumandanı ile görüşme içindeydi.
182:3.1 Kamp çevresinde her şey dingin ve sakin hale geldikten sonra, Petrus, Yakub ve Yahya’yı alan bir biçimde İsa, öncesinde dua etmek için ve bütünleşmek için sıklıkla gitmiş olduğu yakındaki bir vadiye kısa yoldan çıkmıştı. Havariler, kendisinin oldukça etkilenmiş olduğunu görmemezlikten gelemiyorlardı daha önce hiçbir zaman onlar Üstünleri’nin bu kadar ağır hisler altında ve kederli halde oluşunu gözlemlememişlerdi. Onlar İsa’nın adanmışlıklarında bulundukları yere geldiklerinde, İsa, bir taş atımlık mesafede dua etmek için kendilerinden ayrıldığı yere giderken, onların üçünden oturmalarını ve kendilerini izlemelerini istemişti. Ve, o yüzü üzerine kapaklandığında, şu duada bulunmuştu: “Babam, ben bu dünyaya senin iradeni gerçekleştirmek için geldim, ve ben bunu böylece gerçekleştirdim. Beden içinde yaşamımı verme vaktinin geldiğini biliyorum, ve ben ondan kaçınmıyorum; ancak, bu kadehi bitirmemin senin iraden olup olmadığını bilmek istiyorum. Bana, tıpkı yaşamımda gerçekleştirdiğim gibi ölümümle seni mutlu edeceğime dair güvenceni gönder.”[26]
182:3.2 Üstün bir süre boyunca dua eder tutumda kalmaya devam etti, ve bunun ardından, üç havariye doğru giden bir biçimde, onları güçlü bir uyku içerisinde buldu; zira, onların gözleri öncesinde ağırlaşmış halde olup, uyanık duramamaktaydı[27]. İsa onları uyandırdığında, o: “Bu da ne! Beni bir saatliğine bile izleyemiyor musunuz? Ruhumun fazlasıyla, hatta ölecek kadar bile, kederli olduğunu görmüyor musunuz? Ve, sizlerin dostluğunuza fazlasıyla ihtiyaç duymakta olduğumu?” Üçü uykularından kalktığında, Üstün tekrar kendi başına çekilip, yere kapaklanan bir biçimde, yine dua etti: “Baba, biliyorum, bu kadehten kurtulmak mümkün — seninle her şey mümkün — ancak ben senin iradeni gerçekleştirmek için geldiğim için, ve bu zor bir kadeh olsa da, eğer senin iraden ise onu içeceğim[28].” Ve, o bu şekilde dua ettiğinde, yüksek bir melek yanına inip, kendisiyle konuşan bir biçimde, ona dokundu ve onu cesaretlendirdi[29].
182:3.3 İsa üç havari ile konuşmak için geri döndüğünde, kendisi yine onları derin uykuda buldu[30]. İsa onları, şunu söyleyen bir biçimde, uyandırdı: “Bu türden bir saatte sizlerin beni izlemenize ve benim için dua etmenize ihtiyaç duyuyorum — yapacağınız tek şey dua etmek ve cazibeye düşmemek — o halde neden sizlerden ayrıldığım zaman uykuya düşüyorsunuz?”[31]
182:3.4 Ve, bunun ardından, üçüncü bir sefer, Üstün çekildi ve dua etti: “Baba, sen benim uyuyan havarilerimi görüyorsun; onlara merhamet et. Ruhaniyet gerçekten de irade ediyor ancak beden zayıf[32]. Ve, şimdi, Ey Baba, eğer bu kadeh geçmeyecekse, o halde bunu içeceğim. Benim iradem değil, seninki yerine gelecek.” Ve, o duasını bitirdiğinde, bir süreliğine yerde yüzükoyun uzandı. Ayağa kalkıp, havarilerine geri döndüğünde, bir kez daha onları uykuda buldu[33]. İsa onları izledi, ve acıyan bir işaretle, anlayışlı bir biçimde şunları söyledi: “Şimdi uyuyun ve dinlenin; karar vakti geçti. İnsan Evladı’nın düşmanlarının ellerine ihanetle verilecek olduğu vakit şimdi geldi.” O, uyandırabilmek için onlara eğilirken, şunu söyledi: “Kalın, haydi kampa geri dönelim; zira, bakın, bana ihanet eden kişi yakında, sürümün dağılacağı vakit geldi. Ancak, ben hâlihazırda bu şeyleri sizlere söyledim.”
182:3.5 İsa’nın takipçileri arasında yaşamış olduğu yıllar boyunca, onlar gerçekten de kendisinin kutsal doğasına dair fazlasıyla kanıta sahip olmuştu; ancak, tam da bu an içinde onlar, onun insanlığına dair yeni kanıtları gözlemek üzereydi. Onun yeniden dirilişi olarak kutsallığının tüm açığa çıkarılışı içinde onun en büyüğünden önce, şimdi, onun aşağılanması ve çarmıha gerilmesi olarak sahip olduğu ahlaki doğasına dair en büyük kanıtlar gelmek zorundaydı.
182:3.6 Bahçede oynamış olduğu her zaman, onun insanlığı kutsallığı üzerinde inançtan gelen güçlü bir idarede bulunmuştu; onun insan iradesi daha bütüncül bir biçimde Babasının kutsal iradesi ile bir hale gelmişti. Yüksek melek tarafından kendisine söylenmiş olan diğer sözler arasında; Baba’nın kendi Evlat’ından, tıpkı fani yaratılmışların tümünün zamanın mevcudiyetinden ebediyetin ilerleyişine doğru geçişte maddi ayrışımı deneyimledikleri gibi, ölümün yaratılmış deneyimden geçmeyle yeryüzü bahşedilişini tamamlamasını arzu ettiği iletisi bulunmaktaydı[34].
182:3.7 Akşam vakti daha öncesinde kadehi içmek zor görünmemişti; ancak, insan İsa havarilerine elvedada bulunup onları istirahatlarına gönderince, sınav daha fazla sıkıntı verici hale gelmişti. İsa, insan deneyiminin tümü için olağan halde bulunan doğal gelgit hislerini deneyimlemişti; ve, tam da şimdi o, havarilerinin güvenliğine dair zorlu çabaların ve acı verici endişelerin uzun saatlerinden yorgun düşmüş halde, çabalarından tükenmişti. Hiçbir fani, tam da böyle bir zaman zarfında vücutlaştırılmış Tanrı Evladı’nın düşüncelerini ve hislerini anlamaya cüret edemezken, bizler biliyoruz ki, o büyük bir sıkıntıdan geçmiş olup, söylenmemiş kedere maruz kalmıştı zira, yüzünden terler büyük damlarla akmaktaydı[35]. O en sonunda, Baba’nın olağan olayların kendi yolunda izlemesine izin verme amacında oluşuna kani olmuştu; o bütünüyle, bir evrenin en yüksek başı olarak kendisini korumak için kendi egemen gücünden hiçbiri kullanmamaya kararlıydı.
182:3.8 Uçsuz bucaksız bir yaratımın toplanmış birlikleri şimdi bu sahne üzerinde, Cebrail ve İsa’nın Kişileşmiş Düzenleyicisi’nin ortak emri altında beklemekteydi[36]. Göğün bu ordularının birlik kumandanları sürekli olarak, İsa’nın kendisi onlara müdahalede bulunmak için emir vermedikçe, yeryüzü üzerindeki bu türden gelişmelere müdahalede bulunmamakla uyarılmışlardı.
182:3.9 Havarilerden ayrılmak İsa’nın insan kalbinde büyük bir ağırlıktı derin sevgiden gelen bu keder üzerine çökmüş ve kendisini beklemekte oluşunu çok iyi bildiği bir ölümle yüzleşmesini daha da zor hale getirmişti. O havarilerinin ne kadar zayıf ve bilgisiz olduğunu görmüştü, ve onlardan ayrılmayı istememekteydi. O, ayrılma vaktinin gelmiş olduğunu oldukça iyi bilmekteydi; ancak, onun insan kalbi, muhtemel bir biçimde acı ve kederin bu korkunç durumundan kaçmak için makul bir yolun bulunup bulunmayışını öğrenmenin derin arzusunu taşımaktaydı. Ve, o bu şekilde kaçmayı amaçladığında, ve başarısız olduğunda, kadehi içmek gerekmişti. Mikâil’in kutsal aklı, havariler için elinden gelenin en iyisini yapmış olduğunu bilmekteydi; ancak, İsa’nın insan kalbi, dünyada yalnız başlarına bırakılmalarından önce onların için daha fazla şeyin yapılabileceğini umut etmişti. İsa’nın kalbi ezilmekteydi; o gerçekten de kardeşlerini derinden sevmişti. Beden içindeki ailesinden tecrit edilmiş haldeydi; seçilmiş birlikteliklerinden biri kendisine ihanet etmekteydi. Babası Yusuf’un insanları kendisini reddetmiş ve böylece bir insanlık olarak kendi kötü sonlarını yeryüzü üzerindeki özel bir görevle garanti altına almışlardı. Bu yalnızca, her şeyin amansız bir kabalıkla ve korkunç bir sıkıntıyla insanın üzerine çöktüğü o hiç istenmeyen insan anlarından bir tanesiydi.
182:3.10 İsa’nın insanlığı, özel yaşamdaki yalnızlığa, kamu yaşamındaki utanca ve amacında görünür haldeki başarısızlığa duyarsız değildi. Tüm bu duygular onun tarif edilemez bir yükle üzerine çökmüş haldeydi. Bu büyük kederde onun aklı Nasıra’daki çocukluğunun ve Celile’deki çalışmış olduğu erken yaşamına geri dönmüştü. Bu büyük sınav zamanında onun aklına, yeryüzüsel hizmetinin o keyifli sahnelerinin birçoğu gelmişti. Ve, Nasıra, Kapernaum, Hermon Dağı’na ve Celile Denizi’nde parıldayan gün doğuşa ve gün batışına ait bu eski hatırlardan kalbini güçlendirip ve çok yakın bir süre içinde kendisine ihanet edecek olan ihanetkar ile karşılaşmaya hazır hale gelerek kendisini telkin etmişti.
182:3.11 Yudas ve askerler ulaşmadan önce, Üstün bütüncül bir biçimde olağan duruşunu yeniden kazanmıştı ruhaniyet beden üzerinde utgun hale gelmişti; inanç kendisini, korku duymaya veya şüpheye düşmeye dair tüm insan eğilimlerin üzerinde kendisini göstermişti. İnsan doğasının bütünüyle gerçekleşimine dair en üst sınav verilmiş ve o makul bir biçimde geçilmişti. Bir kez daha İnsan Evladı, bir fani insanın koşulsuz bir biçimde Babasının iradesini gerçekleştirmeye adanışından gelen kendinden eminlik ve bundan dolayı yenilmez oluşunun bütüncül güvencesi ile düşmanlarıyla yüzleşmeye hazır hale gelmişti.
Makale 181. Son Tembihler and Uyarılar |
Dizin
Çoklu sürüm |
Makale 183. İsa’nın İhanet Edilişi ve Tutuklanışı |