© 2021 Urantia Society of Greater New York
148:0.1 MAYIS AYI’nın 3’ünden Ekim’in 3’üne kadar, İsa ve havarisel kafile, Bethsayda’daki Zübeyde’nin evinde kalmıştı. Bu beş aylık kurak dönem boyunca devasa ölçekte bir kamp, İsa’nın büyüyen ailesini içine almak için fazlaca genişlemiş bulunan Zübeyde ailesi malikânesi yakınındaki deniz kenarında idare edilmişti. Gerçeklik arayanlardan, iyileşme adaylarından ve bağlanmışların meraklı olanlarından oluşan sayıları sürekli değişmekteki bir topluluğun ikamet etmiş bulunduğu, bu deniz kenarındaki kampın nüfusu, beş yüz ila bin beş yüz arasında değişiklik göstermekteydi. Bu çadır şehir, Alpheus ikizlerinin kendisine yardımlarını sunmuş olduğu, Davud Zübeyde’nin genel yüksek denetimi altındaydı. Kamp, genel idaresine ek olarak düzeni ve temizliği ile bir örnekti. Farklı türdeki hastalar ayrılmış olup, Elman ismindeki bir Suriyeli olan, inanan bir doktorun yüksek denetimi altındaydı.
148:0.2 Bu süreç boyunca havariler, deniz kenarındaki konaklamanın tüketimi için tuttuklarını kar karşılığında Davud’a veren bir biçimde, haftada en azından bir gün balık tutmaya gitmekteydiler. Bu şekilde elde edilen kaynaklar topluluk hazinesine devredilmekteydi. On ikili her ayda bir hafta, aileleri veya arkadaşları ile vakit geçirme hakkına sahiplerdi.
148:0.3 Her ne kadar Andreas havarisel etkinliklerin genel yönetimini sürdürmüş olsa da, Petrus, öğreti-yayıcıları okulunun bütüncül idaresinden sorumluydu. Havarilerin tümü her öğle öncesi, öğreti-yayıcılarını eğitme toplulukları üzerinde kendilerine düşen sorumluluğu yerine getirmiş olup, hem öğretmenler hem de öğrenciler öğleden sonraları insanlara öğretimde bulunmuştu. Akşam yemeğinden sonra, haftada beş gece olmak üzere, havariler, öğreti-yayıcılarının yararına soru dersleri düzenlemişlerdi. Haftada bir kez İsa, bir önceki oturumlardan cevaplanmamış olarak kalmış sorulara cevap veren bir biçimde, bu soru saatine başkanlık etmişti.
148:0.4 Beş ay içerisinde birkaç bin kişi bu kampa gelip gitmişti. Roma İmparatorluğu’nun her bir tarafından ve Fırat’ın doğusunda kalan yerlerden gelen ilgili insanlar müdavim katılımcılardı. Bu, Üstün’ün öğretisinin en uzun süre ikamet etmiş ve en iyi düzenlenmiş olduğu süreçti. İsa’nın doğrudan ailesi bu dönemin büyük bir kısmını ya Nasıra’da ya da Kana’da geçirmişti.
148:0.5 Kamp, havarisel ailenin olduğu gibi, ortak amaçların bir araya getirmiş olduğu bir cemiyet olarak idare edilmemekteydi. Davud Zübeyde, her ne kadar bir kez bile olsun bir tek kişi dahi içeri alınmadan geri gönderilmemiş olsa da, bu büyük çadır kentin kendi kendisini idare eden bir girişim haline gelmesi amacıyla idare etmişti. Bu sürekli değişmekte olan kamp, Petrus’un öğreti-yayıcıları eğitim okulunun onun katılımcılarına sunmuş olduğu olmazsa olmaz imkândı.
148:1.1 Petrus, Yakub ve Andreas; İsa tarafından tasarlanmış bulunan, öğreti-yayıcılarının okuluna başvurmuş olanların kabulüne onay veren heyet üyeleriydi. Roma dünyasının ve, Hindistan’a kadar uzanan bir biçimde, Doğu’nun her bir ırkı ve millet üyesi, öğrenciler arasında tanrı-elçilerinin bu yeni okulunda temsil edilmişti. Bu okul, öğrenme ve uygulamadan meydana gelmiş bir izlence uyarınca idare edilmişti. Öğle öncesi boyunca ne öğrenmişse öğrenciler, öğleden sonrası deniz kenarındaki kalabalığa onları öğretmişlerdi. Akşam yemeğinden sonra onlar gayrı-resmi bir biçimde hem öğleden öncesi öğrenim hem de öğleden sonrası öğretim hakkında konuşmaktaydılar.
148:1.2 Havarisel öğretmenlerden her biri, krallığın müjdesine dair kendi görüşünü öğretmişti. Onlar, tam da aynı şekilde öğretide bulunmak için hiçbir çabada bulunmamışlardı orada, din-kuramsal inanç savlarına ait standart hale getirilmiş veya dogmasal bir bütünlükte oluşturulmuş formülselleştirme bulunmamaktaydı. Her ne kadar onların hepsi aynı gerçekliği öğretmiş olsa da, her bir havari Üstün’e ait kendi bireysel yorumunu sunmuştu. Ve, İsa; kendisinin haftalık soru saatlerinde müjdenin bu birçok ve farklılık gösteren görüşlerini her seferinde uyumlaştırmış ve eş güdümsel hale getirmiş olarak, krallığın şeylerine ait kişisel deneyimin bu çeşitlilik gösteren sunumunu korumuştu. Öğretim hususlarındaki kişisel özgürlüğün bu oldukça yüksek düzeyine rağmen, Şimon Petrus, öğreti-yayıcılarının okulunun sahip olduğu din-kuramında egemen olma eğilimi göstermişti. Petrus’dan sonra, Yakub Zübeyde en büyük etkide bulunmuştu.
148:1.3 Deniz kenarında bu beş ay boyunca eğitilmiş olan yüz ve daha fazla öğreti-yayıcısı, (Abner’in ve Yahya havarilerininki dışındaki) daha sonraki yetmiş müjde öğretmeni ve duyurucusundan bir araya getirilmiş kaynağı sunmuştu. Öğreti-yayıcıları okulu, on ikilinin sahip olduğu gibi aynı düzeyde eş ortaklığa sahip değildi.
148:1.4 Bu öğreti-yayıcıları, her ne kadar müjdeyi öğretmiş ve duyurmuş olsalar da, krallığın yetmiş ileticileri olarak İsa tarafından daha sonra atanana ve yetkilendirilene kadar inananları vaftiz etmemişlerdi. Buradaki gün batımı olayında iyileştirilen büyük sayıdaki insan topluluğu içinde yalnızca yedi kişi öğreti-yayıcıları öğrencileri arasında bulunmaktaydı. Kapernaumlu soylu kişinin oğlu, Petrus’un okulunda müjde hizmeti için eğitilmiş olanlar arasındaydı.
148:2.1 Deniz kenarındaki kamp ile ilişkili olarak, Suriyeli doktor, Elman, yirmi beş genç kadından ve on iki erkekten meydana gelen bir birliğin yardımı ile birlikte; krallığın ilk hastanesi olarak görülmesi gereken örgütlenmeyi dört ay boyunca düzenlemiş olup, onu idare etmişti. Ana çadır kentin güneyinden kısa bir uzaklıkta konumlanmış olarak, bu revirde onlar, dua ve inanç cesaretlendirişinden meydana gelen ruhsal uygulamalara ek olarak bilinen her türlü maddi yöntemler uyarınca hastaları iyileştirmişti. İsa, hastaların bu kampını haftada üç seferden az olmayan bir biçimde ziyaret etmiş olup, her sıkıntı çeken ile kişisel iletişimde bulunmuştu. Bildiğimiz kadarıyla, bu revirden düzelme gösterdiği için veya iyileşmiş olarak taburcu olan bin hasta ve sıkıntı içindeki kişi arasında hiçbir kişide, tarafınızdan adlandırıldığı biçimiyle doğa-üstü iyileşmenin mucizeleri gerçekleşmemişti. Buna rağmen, yarar görmüş bu bireylerin çok büyük bir çoğunluğu, İsa’nın kendilerini iyileştirmiş olduğunu duyurmaktan kendilerini bir an olsun almadı.
148:2.2 Elman’ın hastaları için, hizmeti ile ilişkili olarak İsa tarafından gerçekleştirilmiş olan iyileştirmelerin büyük bir çoğunluğu, gerçekten de, mucizeleri gerçekleştirmeye benzer görünümdedir; ancak, bizlere, onların yalnızca, hizmetinin korkuyu uzaklaştırdığı ve endişeyi yok ettiği güçlü, olumlu ve iyiliksever bir kişiliğin doğrudan ve ilham verici etkisi altında bulunan beklenti içindeki ve inancın üzerinde hâkim olduğu kişilerin deneyimlerinde ortaya çıkabilecek olan, akıl ve ruhaniyete ait dönüşümler oldukları bilgisi verilmiştir.
148:2.3 Elman ve onun birliktelikleri, “kötü ruhaniyetler tarafından ele geçirilme” hususunda bu hasta olanlara gerçeği öğretmeye çabalamıştı ancak, onlar çok az ölçüde başarılı olabilmişti. Fiziksel hastalığa ve zihinsel bozukluğa, rahatsızlık içerisindeki kişinin aklındaki veya bedenindeki, tarafınızdan adlandırıldığı biçimiyle temiz-olmayan ruhaniyetin ikametinin sebep olabileceği inancı neredeyse herkes tarafından benimsenen bir görüştü.
148:2.4 Hasta ve sıkıntı içindeki olanlarla gerçekleştirmiş olduğu tüm iletişimi içinde, konu iyileştirmenin bir yöntemine veya hastalığın bilinmeyen nedenlerinin açığa çıkarılışına geldiğinde, İsa; Urantia vücutlaşımı girişimine başlamadan öncesinde kendisine Cennet abisi, Emanuel tarafından verilmiş olan yönergeleri göz ardı etmemişti. Yine de, hasta olanlara yardımda bulunanlar, İsa’nın inanca ve hasta ve sıkıntı içindekilerin kendine olan güvenine ilham kaynağı oluş biçimini gözlemleyerek birçok yararlı dersi öğrenmişlerdi.
148:2.5 Kamp, soğuk algınlığı ve ateşteki artış döneminin geçmesinden kısa bir süre önce dağılmıştı.
148:3.1 Bu süreç boyunca İsa, bir düzineden daha az bir sefer boyunca kampta kamu hizmeti yönetmiş olup, Celiledeki ikinci kamu duyuru turnesi üzerinde yeni eğitilmiş bulunan öğreti-yayıcıları ile birlikte ayrılmalarından öncesi ikinci Şabat olarak, Kapernaum sinagogunda yalnızca bir kez konuşmada bulunmuştu.
148:3.2 Vaftizinden beri Üstün, Bethsayda’daki öğreti-yayıcılarının eğitim kampının bu süreci boyunca bu kadar yalnız başına kalmamıştı. Ne zaman havarilerden bir tanesi cesaretini toplayıp, İsa’ya neden aralarından bu kadar fazla bir süre boyunca ayrı olduğunu sormaya giriştiğinde, o her seferinde kendisinin “Baba’nın görevi üzerinde” olduğu yanıtını vermişti.
148:3.3 Ayrı kalmış olduğu bu süreçler boyunca İsa’ya, yalnızca havarilerden ikisi eşlik etmekteydi. O öncesinden; Petrus’u, Yakub’u ve Yahya’yı geçici olarak kendisinin kişisel refakatçileri görevlerinden, yüzden fazla olan yeni öğreti-yayıcı adaylarını eğitme çalışmalarına onların da katılabilmeleri için serbest bırakmıştı. Üstün, Yaratıcı’nın görevi için tepelere gitmeyi arzuladığında, o zaman zarfında boş bulunabilecek havarilerden herhangi ikisini kendisine eşlik etmek için çağırırdı. Bu şekilde on ikilinin her biri, İsa ile olan yakın birliktelik ve daha yakından iletişim için bir olanağı memnuniyetle deneyimlemişti.
148:3.4 Bu anlatının içerdiği amaçlar doğrultusunda açığa çıkarılmamış bulunsa da, tepelerdeki bu yalnız dönemlerin birçoğu boyunca Üstün’ün, evren hususlarından sorumlu olan baş yöneticilerinin birçoğu ile doğrudan ve yönetimsel bir birliktelik içerisinde bulunduğu çıkarımını yapmaya yönlendirilmiş bir konumdayız. Vaftiz zamanından başlayarak bahse konu zamana kadar evrenimizin bu vücutlaştırılmış Egemeni, sürekli olarak, evren idaresinin belirli fazlarının idaresinde artan bir biçimde ve bilinç dâhilinde etkin hale gelmişti. Ve, bizler her zaman, bir biçimde onun doğrudan birlikteliklerine açığa çıkarılmamış olarak, yeryüzünün olaylarına olan azalmış katılımın bu haftaları boyunca İsa’nın; uçsuz bucaksız bir evrenin idaresi ile görevlendirilmiş bulunan yüksek ruhaniyet uslarının yönlendirilişine katılmış olduğu ve insan İsa’nın bu türden etkinlikleri “Babasının görevi” olarak tanımlamayı tercih ettiği görüşünü beslemiş bulunmaktayız.”
148:3.5 Birçok sefer, İsa saatler boyunca yalnız olduğunda, ancak havarilerinden ikisi yakın bir konumda bulunduğunda, havariler; her ne kadar onun hiçbir söylemediğini duymuş olsalar da, İsa’nın çehre ve mimiklerinin hızlı ve pek çok değişik geçirdiğini gözlemlemişlerdi. Ne de onlar, bazılarının daha sonraki bir sefer şahit oldukları gibi, Üstünleri ile muhtemel bir biçimde iletişim halinde bulunabilecek göksel varlıkların görünebilir herhangi bir dışavurumunu gözlemlememişlerdi.
148:4.1 Zübeyde bahçesinin herkesten uzak ve ayrılmış bir köşesinde, kendisiyle konuşmayı arzu etmekte olan bireyler ile her hafta iki akşam özel görüşmelerde bulunması İsa’nın âdetiydi. Bu akşam konuşmalarının bir tanesinde, Tomas Üstün’e özel olarak şu soruyu yöneltmişti: “Krallığa girmek için insanların ruhaniyetten doğması neden gerekli bir şeydir? Şeytanın denetiminden kaçmak için yeniden doğmak gerekli bir şey midir? Üstün, kötülük nedir?” İsa bu soruları duyduğunda, Tomas’a şunu söylemişti:[1]
148:4.2 “Kötülüğü şeytan ile, daha doğru bir ifade ile haksızlık yapan ile karıştırma hatasına düşme. Şeytan olarak adlandırmış olduğun kişi, Babamın ve onun sadık Evlatlarının idaresine karşı kasti isyan yoluna bilerek girmiş yüksek bir yönetici biçiminde, benlik-sevgisinin bir evladıdır. Ancak, hâlihazırda ben bu günahkâr isyankârları bozguna uğratmış bulunmaktayım. Aklında, Yaratıcı ve onun evrenine dair bu farklı tutumları bir kesinliğe kavuştur. Hiçbir zaman, şu kanunların Yaratıcı’nın iradesi ile olan ilişkisini unutma:
148:4.3 “Kötülük, Yaratıcı’nın iradesi olarak kutsal kanuna bilinçsiz ve amaçlanmamış bir biçimde gerçekleşen karşı geliştir. Kötülük benzer bir biçimde, Yaratıcı’nın idaresine olan bağlılığın kusurluluğunun ölçüsüdür.
148:4.4 “Günah, Yaratıcı’nın idaresi olarak kutsal kanuna bilinçli, isteyerek ve kasti bir biçimde gerçekleşen karşı geliştir. Günah, kutsal bir biçimde yönlendirilmeye ve ruhsal bir biçimde doğrutulmaya olan isteksizliğin ölçüsüdür.
148:4.5 “Haksızlık, Yaratıcı’nın iradesi olarak kutsal kanuna irade göstererek, kararlı ve devamlı bir biçimde gerçekleşen karşı geliştir. Haksızlık, Yaratıcı’ya ait olan kişilik kurtuluşunun sevgi dolu tasarımının ve Evlatlar’a ait günahlardan arınışın merhamet sahibi hizmetinin devamlı reddinin ölçüsüdür.
148:4.6 “Doğası gereği, ruhaniyetten yeniden doğuşundan önce, fani insan, içkin kötülük eğilimlerine tabidir; ancak, davranışa ait bu türden doğal kusurluluklar, ne günah ne de haksızlıktır. Fani insan, Cennet içindeki Yaratıcı’nın sahip olduğu kusursuzluğa olan uzun yükselişine daha yeni başlar halde bulunmaktadır. Doğal bahşedilmişlikler içerisinde kusurlu veya diğer bir değişle henüz tamamlanmamış bulunmak günah olan bir şey değildir. İnsan gerçekten de kötülüğün etkisi altında bulunmaktadır; ancak, o, günahın ve tamamen haksızlıktan meydana gelen yaşamın yollarını isteyerek ve bilinçli bir biçimde tercih etmedikçe, hiçbir biçimde şeytanın çoğu değildir. Kötülük, bu dünyanın doğal düzeni içinde içkin bir konumdadır; ancak, günah, ruhsal aydınlıktan zipzifiri karanlığa düşmüş olanlar tarafından bu dünyaya getirilmiş bilinçli isyana ait bir tutumudur.
148:4.7 “Yunanlılar’ın inanç-savları ve Farslılar’ın hataları nedeniyle senin kafan karışmış haldedir, Tomas. Sen; kötülüğün ve günahın ilişkilerini, yeryüzü üzerindeki insanlığı kusursuz bir Âdem’den başlayarak hızlı bir biçimde, günah nedeniyle, insanın mevcut hor görülesi düzeyine alçalır gördüğün için anlamamaktasın. Ancak, sen, Âdem’in oğlu olan, Kabil’in Nod topraklarına gidip kendisine bir eş aldığını açığa çıkaran kaydın anlamını kavramayı neden reddetmektesin? Ve, sen, Tanrı’ya ait oğulların eşlerini insanlara ait kızlardan seçişlerini resmeden kaydın anlamını yorumlamayı neden reddetmektesin?[2]
148:4.8 “İnsanlar, gerçekten de, doğaları gereği kötüdür; ancak, bu, doğrudan bir biçimde onların günahkâr oldukları anlamına gelmemektedir. Yeniden doğum — ruhaniyetin vaftizi olarak — kötülükten kurtulmak için temel derecede önemli olup, cennetin krallığına giriş için gereklidir; ancak, bunlardan hiçbiri, insanın Tanrı’ya ait bir evlat olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Ne de, potansiyel kötülüğün bu içkin mevcudiyeti; insanın bir biçimde cennet içindeki Babası tarafından gizemli bir biçimde ayrı düştüğünün ve böylece bilinmeyen, yabancı, veya diğer bir değişle üvey bir çocuk olarak onun Babası tarafından resmi nüfusa geçirilmeyi arzuladığı anlamına gelmemektedir. Tüm bu düşünceler, ilk başta, sizlerin Yaratıcı’ya dair yanlış anlayışınızdan ve daha sonra da, insanın kökenine, doğasına ve nihai sonuna dair bilgisizliğinizden kaynağını almaktadır[3].
148:4.9 “Yunanlılar ve diğerleri sizlere, insanın tanrısal kusursuzluktan düzenli bir biçimde bilinmeze veya diğer bir değişle yok olmaya düşmekte olduğunu öğretegelmiştir; ben sizlere, krallığa girerek, insanın kesin bir biçimde ve kuşkusuz olarak Tanrı’ya ve kutsal kusursuzluğa yükselmekte olduğunu göstermek için gelmiş bulunmaktayım. Ebedi Tanrı’nın iradesinin kutsal ve ruhsal ideallerinin altında bir düzeyde kalan her varlık, potansiyel olarak kötüdür; ancak, bu türden varlıklar, bırakınız haksız olmayı, hiçbir biçimde günahkâr değildir[4].
148:4.10 “Tomas, içinde şunun yazılmış olduğu, Yazıtlarda bu bahisteki şeyleri okumadın mı?: ‘Sizler, sizlerin Tanrısı olan Koruyucu’nun çocuklarısınız.’ ‘Ben onun babası, o benim çocuğum olacaktır[5].’ ‘Ben onu benim çocuğum olarak seçmiş bulunmaktayım — ben onun Babası olacağım[6].’ ‘Oğullarımı uzaklardan, kızlarımı yeryüzünün dört bir tarafından getirin; benim ismim ile çağrılmakta olan her bir kişiyi bile, zira ben onları ihtişamım için yarattım[7].’ ‘Sizler, yaşayan Tanrı’nın evlatlarısınız[8].’ ‘Tanrı’nın ruhaniyetine sahip olanlar, gerçekten de, Tanrı’nın evlatlarıdır[9].’ Doğadan gelen çocukta insan babasının maddi bir kısmı bulunmaktaysa da, krallığın her inanç evladı içinde cennetsel Yaratıcı’nın ruhsal bir parçası bulunmaktadır.”
148:4.11 Tüm bunları ve daha da fazlasını İsa Tomas’a söylemişti; ve, her ne kadar İsa kendisini “Baba’ya geri dönene kadar bu hususlar hakkında diğerlerine bahsetme” biçiminde uyarmış olmasına rağmen, havari anlatılanların çoğunu kavramıştı. Ve, Tomas, Üstün bu dünyadan ayrılana kadar bu görüşmeden bahsetmemişti.
148:5.1 Bahçedeki bu özel görüşmelerin bir diğerinde, Nathanyel İsa’ya şunu sormuştu: “Üstünümüz, her ne kadar ben, senin iyileştirmeyi her anda herkese uygulamayı reddedişinin nedenini anlamaya başlasam da, cennet içindeki sevgi dolu Babanın yeryüzü üzerindeki çocuklarının bu kadar büyük bir kısmının bu kadar fazla sıkıntıdan muzdarip oluşuna izin verme nedenini hala anlayamamaktayım.” Üstün, şunu söyleyen bir biçimde, Nathanyel’e cevap verdi:
148:5.2 “Nathanyel, sizler ve diğer birçok kişi; bu dünyanın doğal düzeninin, birçok sefer Yaratıcı’nın iradesine olan belirli isyankâr ihanetkarların günahkâr serüvenleri tarafından bozulmuş olduğunu kavramayışınız nedeniyle bu türden kafa karışıklığı içinde bulunmaktadır. Ve, ben, bu şeyleri yerli yerine koymanın bir başlangıcını oluşturmak için gelmiş bulunmaktayım. Ancak, evrenin bu kısmını eski yollara geri döndürmek ve böylece insanların çocuklarını günah ve isyanın ilave yüklerinden serbest bırakmak için birçok çağın geçmesi gerekecektir. Kötülüğün mevcudiyeti tek başına insanın yükselişi için yeterli bir sınavdır — günah, kurtuluş için olmazsa olmaz nitelikte değildir.
148:5.3 “Ancak, benim evladım, Yaratıcı’nın bilinçli bir biçimde kendi çocuklarına acı çektirmekte olmadığını bilmelisin. İnsan, kutsal iradenin daha iyi yollarında yürümeyi kararlı bir biçimde reddedişinin bir sonucu olarak gereksiz acıyı kendisine getirmektedir. Sıkıntı, kötülük bakımından potansiyel niteliktedir; ancak, onun büyük bir kısmı, günah ve haksızlık nedeniyle ortaya çıkmıştır. Bu dünya üzerinde olağanın dışında birçok şey gerçekleşmiş olup, düşünmekte olan her insanın şahit olduğu acı ve sıkıntı sahneleri karşısında şaşkınlık içine düşmesi garip bir şey değildir. Ancak, bir şeyden emin olabilirsiniz: “Yaratıcı sıkıntıyı, yanlış bir eylem için keyfi bir cezalandırılış olarak göndermemektedir. Kötülüğün içermiş olduğu engeller ve kusurlar içkin niteliktedir; günahın cezaları kaçınılmazdır; haksızlığın getirmiş olduğu yok edici sonuçlar durdurulamaz bütünlüktedir. İnsan, kendisinin seçmiş olduğu yaşamın doğal sonucu olan sıkıntılar için Tanrı’yı suçlamamalıdır; ne de insan, bu dünyada yaşanılmakta olduğu gibi hayatın bir parçası olan deneyimler için şikâyette bulunmalıdır. Fani insanın kararlı ve tutarlı bir biçimde yeryüzü üzerindeki varlığının iyileşmesi için çalışması Yaratıcı’nın iradesidir. Usun uygulanışı insanı, olumsuz yeryüzüsel deneyimlerinin çoğunun üstesinden gelmede yetkin kılacaktır[10].
148:5.4 “Nathanyel; çok katmanlı maddi sorunlarını çözmeye koyulmaya daha iyi hazırlanmaları ve bunu gerçekleştirmeye daha güçlü ilham duymaları amacıyla, insanların ruhsal sorunları çözmede yardımcı olmak ve bu şekilde onların akıllarını hızlı çalışır hale getirmek bizlerin görevidir. Yazıtları okumuş olarak senin deneyimlemekte olduğun kafa karışıklığını bilmekteyim. Haddinden fazla sıklıkla orada, bilgisiz insanın anlamakta başarısız olduğu her şeyin sorumluluğunu Tanrı’ya atfetme eğilimi süregelmiştir. Yaratıcı, kavramakta başarısız olabileceğiniz her şey için kişisel olarak sorumlu değildir. Kutsal bir emre masumane veya kasıtlı bir biçimde karşı gelmiş olmanız sonrasında kendisinin emriyle oluşturulmuş adil ve bilge kanunun birinin size sadece tesadüfen zarar vermiş olması nedeniyle Yaratıcı’nın sevgisinden şüphe duymayın.
148:5.5 “Ancak, Nathanyel, eğer bir kavrayan gözle okuduğunda Yazıtlar’da seni eğitecek pek çok şey daha bulunmaktadır. Şunun yazılmış olduğunu hatırlamıyor musun: “Benim evladım, Koruyucu’nun cezalandırışını aşağı görme; ne de onun düzeltişinden yılgın düş zira, Koruyucu, düzelttiğini derinden sevmektedir, tıpkı babanın çok sevmekte olduğu evladını düzeltişi gibi[11][12].’ ‘Koruyucu isteyerek acı çektirmez[13].’ ‘Başıma sıkıntı gelmeden önce, doğru yoldan ayrılmıştım, ancak şimdi kanuna uyuyorum[14]. Sıkıntı, aracılığı ile kutsal emirleri öğrenebildiğim için, benim için iyi olan bir şeydir.’ ‘Ben senin acılarını biliyorum[15]. Ebedi Tanrı senin sığınağınken, bu sığınağın temelinde sonsuza kadar uzanan kollar bulunmaktadır[16].’ ‘Koruyucu aynı zamanda, sorun zamanlarında istirahatın bir cenneti olarak, ezilmişlerin bir sığınağıdır[17].’ ‘Koruyucu, sıkıntı yatağı üzerinde bu kişiyi güçlendirecektir; Koruyucu hastayı unutmayacaktır[18].’ ‘Bir baba çocukları için nasıl merhamet gösterirse, Koruyucu kendisinden korkanlara dair o kadar merhamet sahibidir. O sizin bedeninizi bilmektedir; sizlerin bir toz olduğunu hatırlamaktadır[19].’ ‘O kalbi kırılmışları iyileştirmekte, onların yaralarını sarmaktadır[20].’ ‘O; fakirin umudu, sıkıntısı içinde ihtiyacı olanların kuvveti, fırtınadan korunmak için bir sığınak ve yok edici sıcaklıktan kaçınmak için bir gölgedir[21].’ ‘O güçsüze güç verir ve hiçbir kudreti olmayanların gücünü arttırır[22].’ ‘O incinmiş bir sazlık otunu kırmayacak, yanan keteni söndürmeyecektir[23].’ ‘Sıkıntının sularından geçerken, ben sizlerle birlikte olacağım; ve, düşmanlığın nehirleri sel olup üzerinize geldiğinde, sizleri yalnız bırakmayacağım[24].’ ‘O beni kalbi kırılmışları sarmak, esirlere özgürlüğü duyurmak ve yas tutanların hepsine teselli olmak için gönderdi[25].’ ‘Sıkıntı çekmede düzeltici olan bir şey bulunmaktadır; acılar topraktan gelmemektedir[26][27].’”
148:6.1 Aynı zamanda Yahya’nın da İsa’ya, görünürde masum olan bu kadar çok kişinin birçok hastalıktan ızdırap çekişinin ve birçok sıkıntıyı deneyimleyişinin nedenini sorması Bethsayda’daki bu aynı akşam gerçekleşmişti. Yahya’nın sorularına cevap verişinde, diğer birçok şey arasında, Üstün şunları söylemişti:
148:6.2 “Beni evladım, sizler, düşmanlığın anlamını veya diğer bir değişle ızdırabın amacını anlamıyorsunuz. Eyüp’ün acılarını konu alan Yazıtlar hikâyesi olarak — İbrani edebiyatının başyapıtını okumadınız mı? Bu muhteşem bilmecenin, Koruyucu’nun uşağının sahip olduğu maddi servete dair anlatı ile başlamakta olduğunu hatırlamıyor musunuz? Sizler; Eyüp’ün, çocuklarla, refahla, soylulukla, toplumsal konumla, sağlıkla ve bu zamansal yaşam içinde insanın değer verdiği her şey ile bahşedilmiş olduğunu oldukça iyi hatırlarsınız. İbrahim’in geleneksel öğretilerine göre, bu türden maddi servet, kutsal iltimasın kanıtı için tamamiyle yeterli bir nitelikteydi. Ancak, bu türden maddi iyelikler ve zamansal servetler, Tanrı’nın iltimasını göstermemektedir. Cennet içindeki benim Babam, zengini olduğu kadar fakiri sevmektedir; o, hiçbir insanı ayırt etmemektedir[28].
148:6.3 “Her ne kadar kutsal yasaya karşı gelişi er veya geç cezalandırışın hasadı takip edecek olsa da, ve insanlar kesin bir biçimde ektiklerini nihai olarak biçecek olsalar da, sizler, insanların çekmiş oldukları sıkıntıların her zaman onun öncesinden gelmekte olan günahın bir cezalandırılışı olmadığını bilmelisiniz. Hem Eyüp hem de onun arkadaşları, yaşamış oldukları kafa karışıklarına gerçek bir cevap bulmada başarısız oldular. Ve, mevcut an içerisinde memnuniyetle deneyimlemiş olduğunuz ışıkla birlikte sizler, neredeyse hiçbir biçimde, bu benzersiz bilmece içinde rol oynayan unsurlara ne Şeytan’ı ne de Tanrı’yı atfedemezsiniz. Her ne kadar, Eyüp, sıkıntı vasıtasıyla, ussal sorunlarının giderilişini veya felsefi zorluklarının çözümünü bulamamışsa da, o büyük zaferleri elde etmişti; din-kuramsal savunmalarının çöküşünün tam karşısında bile o, üzerinde içten bir biçimde ‘kendimden utanıyorum’ diyebildiği ruhsal doruklara yükselmişti; bunun sonrasında, orada kendisine, bir Tanrı’ya dair kavrayışın getirmiş olduğu kurtuluş bahşedilmişti. Böylece, her ne kadar acı çekişi yanlış anlamış olsa da Eyüp, ahlaki anlayışın ve ruhsal kavrayışın insan-ötesi düzlemine yükselmişti. Acı çekmekte olan hizmetkâr Tanrı’ya ait bir kavrayışı elde ettiği zaman, tüm insan anlayışı üzerinde egemen olan bir ruh huzuru ortaya çıkmaktadır.[29]
148:6.4 “Eyüp’ün arkadaşlarından ilki olan, Elifaz, güçlü bir biçimde acı çekmekte olandan; tüm sıkıntıları içinde, varlığı döneminde diğerlerine salık vermiş olduğu gibi aynı cesareti göstermesini talep etmişti[30]. Bu sahte teselli verici şöyle söylemişti: “Dinine güven, Eyüp; doğru olanın değil, ahlaksız olan kişinin sıkıntı çektiğini hatırla. Bu cezalandırışı hak etmiş olmalısın, aksi halde şu anda sıkıntı çekiyor olmazdın. Ahlaksız olanın gerçekte hiçbir zaman belini doğrultamayacağını biliyorsun. Her neyse, görünen o ki insan sıkıntı çekmenin nihai sonuna sahiptir, ve muhtemelen Koruyucu seni sadece kendi iyiliğin için cezalandırmaktadır.’ Garip Eyüp’ün, insanın acı çekişi sorunsalına karşı bu türden bir yorumdan fazla teselli bulamayışına şaşmamak gerek.
148:6.5 “Ancak, onun ikinci arkadaşı olan, Bildad’ın tavsiyesi, bu zamanların kabul edilmiş din-kuramının bakış açısından sağlam olsa da, daha da bile umutsuzluk vericiydi[31]. Şunu söylemişti, Bildad: ‘Tanrı adaletsiz olamaz. Senin çocukların, yok oldukları için, günahkâr olmalıdırlar; sen hata yapıyor olmalısın, aksi halde bu kadar acı çekmezdin. Ve, eğer sen gerçekten doğruysan, Tanrı kesin bir biçimde seni sıkıntılarından kurtaracaktır. Her Şeye Gücü Yeten’in yalnızca ahlaksızı yok edişi olarak, Tanrı’nın insan ile olan ilişkilerinin tarihinden bir şeyler öğrenmelisin.’
148:6.6 “Ve, bunun sonrasında, şunu söyleyen bir biçimde, Eyüp’ün arkadaşlarına nasıl cevap vermiş olduğunu hatırlayın: ‘Tanrı’nın yardım için benim çığlığımı duymadığını çok iyi biliyorum. Tanrı nasıl adil olup aynı zamanda da benim suçsuzluğumu bu kadar tamamiyle görmezden gelir? Her Şeye Gücü Yeten’e başvurmaktan hiçbir sonuç alamayacağımı öğrenmekteyim. Ahlaksız tarafından iyinin idam edilişini Tanrı’nın hoş görmekte olduğunu kavrayamıyor musunuz? Ve, insan bu kadar zayıf olduğu için, onun, her şeye gücü yeten bir Tanrı’nın bağışlaması için ne kadar bir şansı olabilir ki? Tanrı beni, şu andaki ben olarak yarattı ve, o bana bu şekilde gücünü doğrulttuğunda, ben yalnızca savunmasız halde bulunabilirim. Ve, yalnızca bu acınası halde sıkıntı çekmem için Tanrı beni neden de yarattı ki?’[32]
148:6.7 “Ve, arkadaşlarının tavsiyeleri ve kendi aklında yer teşkil etmiş hatalı Tanrı düşünceleri karşısında Eyüp’ün tutumuna kim karşı koyabilir ki? Eyüp’ün; bir insan Tanrısı’nı arzu etmiş olduğunu, ve, insanın fani düzeyini bilen ve adil olanın sıklıkla uzun Cennet yükselişine ait bu ilk yaşamın bir parçası olarak masumiyet içinde acı çekişini anlamakta olan bir kutsal Varlık ile bütünlük içinde bulunma açlığını çekmiş olduğunu görmüyor musunuz? Bu nedenle İnsan Evladı beden içinde, bundan böyle Eyüp’ün sıkıntılarını çekmek zorunda kalacakların tümünü teselli etmeye ve onları bir parça olsun rahatlatmaya yetkin olabilen bir hayatı yaşamak için Tanrı tarafından onun yanından gönderilmiştir.
148:6.8 “Eyüp’ün üçüncü arkadaşı olan, Zofar bunun sonrasında, şunları söylediğinde, daha da az teselli edici sözleri ifade etmişti: ‘Bu şekilde acı çekmekte olduğunu görür halde, sen, doğru olduğunu söylemekle budalalık etmektesin[33]. Ancak, ben, Tanrı’nın yollarını kavramanın imkânsız olduğunu kabul ediyorum. Muhtemeldir ki, tüm acıların içinde bir gizli amaç bulunmaktadır.’ Ve, Eyüp üç arkadaşını da dinlediğinde, ‘anneden dünyaya gelmiş olan insanın, birkaç günlük olduğu ve yaşamının her türlü sıkıntı ile dolu olduğu’ gerçeğini özrü olarak kullanarak, Tanrı’ya doğrudan bir biçimde yardım için başvurdu.’[34]
148:6.9 “Bunun sonrasında, arkadaşları ile ikinci görüşme başladı. Elifaz, suçlar ve alaycı bir biçimde, daha da müsamahasız hale geldi[35]. Bildad, Eyüp’ün arkadaşlarını hor görüşünü karşısında kızgınlaştı[36]. Zofar, kasvete davet eder tavsiyesini yineledi[37]. Eyüp arkadaşlarına dair daha çok iğrenici duygular besler hale gelmiş ve Tanrı’ya bir kez daha başvurmuştu; ve, bu aşamada o, arkadaşlarının felsefesini oluşturan ve kendi dini tutumunda bile saklı konumda bulunmuş olan adetsizliğin Tanrısı’na karşı adil bir Tanrı’ya itirazda bulunmuştu[38][39]. Bir sonraki aşamada Eyüp, maddi mevcudiyetin içerdiği haksızlıkların daha adil bir biçimde düzeltilebileceği gelecek bir yaşamın tesellisine sığınmıştı[40]. Bunun sonrasında, onun kalbinde, inancı ve kuşkusu arasında büyük bir mücadele kopmuştu[41]. Nihai olarak, bu acı çeken insan, yaşamın ışığını görmeye başlar; onun eziyet çektirilmiş ruhu, umut ve cesaretin yeni doruklarına yükselir; o acı çekmeyi sürdürebilir, ve hatta ölebilir, ancak onun aydınlanmış ruhunun dilinden bu aşamada zaferin şu haykırışı dökülür: ‘Kurtarıcım yaşıyor!’[42][43]
148:6.10 “Eyüp, ebeveynlerini cezalandırmak için Tanrı’nın çocuklara sıkıntı çektirdiğine dair inanç-savına karşı geldiğinde tamamiyle doğruydu. Eyüp, Tanrı’nın doğru olduğunu kabul etmeye her daim hazır bulunmuştu; ancak, o, Ebedi’nin kişisel karakterine dair ruhu tatmin edecek bir açığa çıkarılışın arzusunu duymuştu. Ve, bu, bizlerin yeryüzü üzerindeki görevidir. Artık acı çekmekte olan faniler bir daha, Tanrı’nın derin sevgisini bilmenin ve cennet içindeki Yaratıcı’nın merhametini anlamanın vermiş olduğu teselliden alıkonulmamalıdır. Tanrı’ya dair bu fazla düşünülmeden gerçekleştirilmiş konuşma ifade edilmiş olduğu dönem için ihtişamlı bir kavramsallaşma niteliğinde bulunsa da, sizler hâlihazırda, Yaratıcı’nın kendisini bu şekilde açığa çıkarmadığını öğrenmiş konumdasınız; bunun yerine, Tanrı, şunu söyleyen bir biçimde, insan kalbi içinde sessizce, ince bir sesle konuşur: ’Yol burası buradan yürü[44][45][46][47].’ Tanrı’nın içinizde ikamet etmekte olduğunu kavramıyor musunuz, sizleri kim olduğu hale getirmek için şu anda kim halinde oluşunuza dönüşmüş bulunduğunu!”
148:6.11 Bunun sonrasında, İsa şu nihai ifadelerde bulunmuştu: “Cennet içindeki Yaratıcı, insanların çocuklarına isteyerek acı çektirmemektedir[48]. İnsan, ilk başta, zamana ait kazarlardan ve olgun olmayan fiziksel bir mevcudiyetin taşımış olduğu kötülük kusurluluklarından muzdarip olmaktadır. Bunun sonrasında, o, ışık ve yaşamın kanunlarına karşı gelme olarak — günahın durdurulamaz sonuçlarından muzdarip olmaktadır. Ve, nihai olarak, insan, yeryüzü üzerinde cennettin doğru olan idaresine karşı isyanda haksız kararlılığının hasadını toplamaktadır. Ancak, insanın acıları, kutsal yargının kişisel nitelikte gerçekleşen bir ziyareti değildir. İnsan, zamansal acılarını azaltmak için fazlaca şeyi yapabilecek olup, bunu gerçekleştirecektir de. Ancak, bir seferde ve tamamen, Tanrı’nın insana şeytana uyduğu acı çektirdiğine dair hurafeden kurtulunmalıdır. Eyüp’ün kitabını, yalnızca, iyi insanların bile dürüstçe bir biçimde akıllarından geçirebildikleri Tanrı’ya dair ne kadar çok yanlış düşüncenin varlığını keşfetmek için irdeleyin; ve, bunun sonrasında, bu türden yanlış öğretilere rağmen acılar içinde sıkıntı çeken Eyüp’ün bile tesellinin ve kurtuluşun Tanrısını bulmuş olduğuna dikkatlice bakın. En sonunda onun inancı, iyileştirici bağışlama ve sonsuza kadar süren doğruluk olarak Yaratıcı’dan yağdırılan yaşamın ışığını görmek için sıkıntının bulutlarını dağıtabilmişti.”
148:6.12 Yahya kalbinde, bu sözler üzerinde birçok gün boyunca uzun uzun düşünmüştü. Onun ölümden sonraki bütüncül yaşamı, bahçedeki Üstün ile gerçekleştirmiş olduğu bu konuşmanın bir sonucu olarak dikkate değer bir biçimde değişti; ve, o, daha sonraki dönemlerde, olağan insan acılarının kaynağına, doğasına ve amacına dair diğer havarilerin bakış açısını değiştirmeye sebep olmak için birçok şey yapmıştı. Ancak, Yahya, Üstün ayrılana kadar bu görüşmeden hiçbir zaman bahsetmemişti.
148:7.1 Celile’deki ikinci duyuru turnesi içinde havarilerin ve öğreti-yayıcılarının yeni birliğinin ayrılışından önce, ikinci Şabat, İsa, “Doğru Yaşamın Sevinçleri” üzerine Kapernaum sinagogunda konuşma gerçekleştirmişti. İsa konuşmasını bitirdiğinde, iyileşme arzulayan bir biçimde, bedeninin bir uzvunu kaybetmiş, topallamakta olan, hasta ve sıkıntı içindekilerden oluşan büyük bir topluluk etrafını çevrelemişti. Aynı zamanda bu topluluk içinde havariler, yeni öğreti-yayıcılarının çoğu ve Kudüs’den gelmekte olan Farisi hafiyeler bulunmaktaydı. İsa nereye gitmişse (Babasının görevi için tepelerde oluşu dışında) altı Kudüs hafiyesi kesin bir biçimde kendisini takip etmekteydi.
148:7.2 İsa insanlara konuşmak için ayağa kalkarken, gizlice izler haldeki Farisilerin önderi, felçli ele sahip bir adamı İsa’ya yaklaşmak ve Şabat günü iyileşmenin yasal mı olacağını yoksa başka bir gün mü yardım alması gerektiğini kendisine sorması için ikna etmişti[49]. İsa bu adamı gördüğünde, sözlerini duyduğunda ve onun Farisiler tarafından gönderilmiş olduğunu anladığında, şunu söyledi: “Şimdi ben sana bir soru sorarken şöyle beri gel. Eğer bir koyuna sahip olsaydın ve o Şabat günü bir çukura düşseydi, aşağı uzanıp, elini tutup, onu kaldırır mıydın? Bu türden şeyleri Şabat günü yapmak yasaya uygun mudur?” Ve, adam cevapladı: “Evet, Üstünümüz, Şabat günü böyle iyi şeyleri yapmak yasaldır.” Bunun sonrasında, İsa, herkese hitap eden bir biçimde, şunu söylemişti: “Hangi amaçla bu kişiyi benim mevcudiyetime göndermiş olduğunuzu biliyorum. Eğer beni Şabat günü merhamet gösterme cazibesine düşürebilirseniz, benim yasaya karşı gelişime bir kanıt bulacaksınız. Sessizlik içinde hepiniz, Şabat günü dahi, talihsiz koyunu kuyudan çıkarmanın yasal olduğundan hem fikir oldunuz; ve, ben sizleri, Şabat günü yalnızca hayvanlara değil aynı zamanda insanlara da sevgi dolu iyiliği göstermenin yasal olduğuna şahit olmaya çağırıyorum. Bir insan bir koyundan ne kadar da fazla değere sahiptir! Ben, Şabat günü insanlara iyi davranmanın yasal olduğunu duyuruyorum.” Ve, onların hepsi İsa’nın karşısında sessizlik içerisinde dururlarken, İsa, felçli ele sahip olan adama hitap eden bir biçimde, şunu söyledi: “Yanımda ayakta dur da herkes seni görebilsin. Ve, şimdi, Şabat günü iyilikte bulunmanın benim Babamın iradesi olduğunu bilebildiğin için, eğer iyileşmek için inanca sahipsen, senden elini uzatmanı istiyorum.”
148:7.3 Ve, bu kişi felçli elini tamamen uzattığında, eli bütünüyle sağlıklı hale geldi[50]. İnsanlar Farisilere dönmek istedi ama İsa, şunu söyleyen bir biçimde, onlardan sakinliklerini korumalarını talep etti: “Ben daha henüz sizlere, yaşam kurtarmak olarak, Şabat günü iyilikte bulunmanın iyi olduğunu söyledim ama ben sizlere zarar vermeyi ve öldürme arzusuna yenik düşmeyi öğretmedim.” Sinirlenen Farisiler oradan ayrıldı ve, Şabat günü olmasına rağmen, derhal Tiberya’ya yetişip, İsa’ya karşı Hirodesçiler’i müttefikler olarak teminat altına almak için kendisinin sinirini ayağa kaldırmak amacıyla her şeyi yapan bir biçimde, Hirodes’in tavsiyesine başvurdular. Ancak, Hirodes; onlara, şikâyetlerini Kudüs’e taşımalarını tavsiye eden bir biçimde, İsa’ya karşı önlem almayı reddetti.
148:7.4 Bu, düşmanlarının zorlayışına karşı olarak İsa tarafından gerçekleştirilmiş olan bir mucizenin ilkiydi. Ve, Üstün, bu tarafınızdan-adlandırıldığı-biçimiyle mucizeyi; sahip olduğu iyileşme gücünün bir gösterisi olarak değil, Şabat din dinlencesini, insanlığın tümü üzerinde anlamsız sınırlandırmalardan meydana gelen güçlü düzeyde bir esaret haline getirmeye karşı etkin bir itiraz olarak gerçekleştirmişti. Bu kişi, şükran ve doğruluğun bir yaşamının peşi sıra izlemiş olduğu iyileştirilmişlerden biri haline gelen bir biçimde, bir taş ustası olarak işine geri dönmüştü.
148:8.1 Bethsayda’daki konukluklarının son haftasında, Kudüs hafiyeleri, İsa ve onun öğretilerine dair tutumlarında fazlasıyla görüş ayrılığına düşer hale gelmişlerdi. Bu Farisilerin üçü, görmüş ve duymuş oldukları şeyler karşısında devasa bir biçimde etkilenmişlerdi. Bu arada, Kudüs’de, Sanhedrin heyetinin genç ve nüfuz sahibi bir üyesi olan, İbrahim, İsa’nın öğretilerine kamuya açık bir biçimde destek vermiş olup, Abner tarafından Siloam gölcüğünde vaftiz edilmişti. Kudüs’ün tamamı bu olayla çalkalanmaktaydı, ve ulaklar, hafiyelik yapmakta olan altı Farisiyi geri çağıran bir biçimde, doğrudan Bethsayda’ya gönderilmişlerdi.
148:8.2 Celile’ye gerçekleştirilmiş bir önceki turda krallık için kazanılmış bulunan Yunanlı filozof, İskenderiye’nin belli başlı varlıklı Musevileri ile geri dönmüştü; ve, bir kez daha onlar İsa’yı, hastalar için bir revirhaneye ek olarak felsefe ve dinin ortak bir okulunu kurmak amacıyla şehirlerine gelmesi için davet etmişlerdi. Ancak, İsa, kibar bir biçimde bu daveti geri çevirmişti.
148:8.3 Yaklaşık olarak bu zaman zarfında Bethsayda kampına, Kirmet isimli Bağdat’dan gelmekte olan bir trans tanrı-elçisi uğramıştı. Bu varsayılan peygamber, trans halinde iken tuhaf rüyaları görmekte olup, uykusu bölündüğünde inanılması güç şeyler görmekteydi. O, kampta dikkate değer düzeyde rahatsızlık yaratmıştı ve, Şimon Zelotes, kendi kendisini kandırmakta olan bu taklitçi ile, herkesten ziyade, kaba kuvvet ile ilgilenme eğilimi içindeydi; ancak, İsa, araya girmiş olup, bir kaç gün boyunca bu kişiye bütüncül özgürlüğü verdi. Onun duyurusunu duymuş olanların hepsi, yakın bir süre içinde, bu kişinin öğretisinin krallığın müjdesinin hissedildiği kadar temelli olmadığının farkına varmıştı. Bu kişi kısa süre içinde, kendisiyle birlikte yalnızca yarım düzine dengeli olmayan ve ne yapacağı belirsiz ruhu alan bir biçimde, Bağdat’a geri döndü. Ancak, İsa’nın Bağdat peygamberi için araya girmesinden önce, kendi kendisini görevlendirmiş bir heyetin yardımı ile birlikte, Davud Zübeyde, Kirmet’i göle götürmüş olup, onu tekrar eden bir biçimde suya batırıp çıkardıktan sonra — kendisine ait kampı örgütleyişi ve inşa edişi olarak — geldiği yere gitmesini tavsiye etmişti.
148:8.4 Bu aynı günde, Beth-Marion isimli bir Fenike kadını, o kadar köktenci hale geldi ki aklını yitirdi; su üzerinde yürümeyi denemesi sonucu neredeyse boğulur hale geldikten sonra, arkadaşları tarafından buradan uzaklaştırıldı.
148:8.5 İnancını yeni değiştirmiş olan Farisi İbrahim, sahip olduğu tüm dünyasal şeyleri havarisel hazineye vermiş olup, bu katkı, yeni eğitilmiş olan yüz öğreti-yayıcısının doğrudan gönderilişinin mümkün kılınmasına fazlasıyla katkıda bulundu. Andreas hâlihazırda kampın kapatılışını duyurmuştu; ve, herkes, ya evlerine gitmeye yâda Celile’ye olan öğreti-yayıcılarını takip etmeye hazırdı.
148:9.1 Ekim’in 1’i, Cuma öğleden sonrası, İsa havariler, öğreti-yayıcıları ve dağıtılan kampın diğer önde gelenleri ile son buluşmasını düzenlerken, ve Zübeyde evinin geniş ve büyük giriş odasında bu kalabalığın ön saflarında Kudüs’den gelmekte olan altı Farisi oturmuş halde iken, İsa’nın yeryüzü yaşamının tümü içerisinde en garip ve en benzersiz yaşanmışlıklardan bir tanesi ortaya çıkmıştı[51]. Üstün, bu zaman zarfında, yağmurlu mevsim boyunca bu türden kalabalıkları ağırlamak için inşa edilmiş bulunan, bu geniş odada ayakta durarak konuşmaktaydı. Ev tamamiyle, İsa’nın konuşmasının bir parçasını yakalamak için can kulağı ile dinlemekte olan insanların geniş bir buluşması ile çevrelenmişti.
148:9.2 Ev bu şekilde insanla dolu iken ve istekli dinleyiciler tarafından tamamen çevrelenmişken, uzun zamandır felçli bulunan bir adam, arkadaşları tarafından küçük bir oturak üzerinde güneydeki Kapernaum’dan taşınmıştı. Bu felçli, İsa’nın Bethsayda’dan ayrılmak üzere olduğunu duymuş olup, oldukça yakın bir süre içinde sağlığına kavuşturulmuş olan taş ustası Aaron ile konuşmuş halde, iyileşmeyi arayabileceği yer olan İsa’nın mevcudiyetine taşınmaya karar vermişti[52]. Onun arkadaşları, hem ön hem de arka kapılardan Zübeyde’nin evine girmeye çalışmıştı ancak, haddinden çok fazla sayıdaki kişi bir araya toplanmış haldeydi. Ancak, felçli yenilgiyi kabul etmeyi reddetmekteydi; o arkadaşlarına, aracılığıyla İsa’nın konuşmakta olduğu odanın çatısına çıkacakları merdivenleri getirmelerini emretti; ve, kiremitleri yerlerinden söktükten sonra, onlar cüretkâr bir biçimde, koltuğu üzerindeki hasta adamı Üstün’ün hemen önündeki yere inene kadar alçaltmıştı. İsa onların ne yapmış olduklarını gördüğünde, konuşmasına ara vermişti; bu arada da, odada kendisiyle birlikte bulunan kişiler, hasta kişi ve onun arkadaşlarının azmi karşısında şaşkınlık içinde kalmışlardı. Felçli kişi şunu söylemişti: “Üstünümüz, öğretini bölmek istemezdim ama sağlığıma kavuşmakta kararlıyım. Ben, iyileşmeni alan ve sonra derhal öğretini unutanlardan değilim. Ben, cennetin krallığında hizmet verebilmek için sağlığıma kavuşmak istiyorum.” Bu aşamada, bu kişinin yaşamış olduğu rahatsızlık hayatını yanlış idame ettirişi nedeniyle gerçekleşmiş olsa da, İsa, onun inancını gören bir biçimde, felçliye şunu söylemişti: “Evladım, korkma; günahların bağışlanmıştır. İnancın seni kurtaracaktır.”
148:9.3 Kudüs’den gelen Farisiler, kendileri ile birlikte oturmakta olan diğer kâtipler ve yasa uzmanlarıyla, İsa tarafından gerçekleştirilmiş bu duyuruyu işittiklerinde, kendilerine şunları söylemeye başlamışlardı: “Bu adam nasıl böyle konuşmaya cüret eder? Bu türden sözlerin dine hakaret olduğunu anlamıyor mu? Tanrı’dan başka kim günahı affedebilir?” İsa ruhunda, akılları içinde ve aralarında onların bu nedensellikte düşündüklerini gören bir halde, şunu söyleyen bir biçimde, onlara dönük konuşmaya başlamıştı: “Kalplerinizde neden bu şekilde düşünüyorsunuz? Siz kim oluyorsunuz da benim üzerimde karar veriyorsunuz? Bu felçliye günahın bağışlandı, yâda, ayağa kalk, yatağını topla ve yürü demem arasındaki fark da nedir? Ancak, tüm bunların hepsine şahit olan sizler, İnsan Evladı’nın yeryüzü üzerinde günahları bağışlamak için güce ve yetkiye sahip olduğunu nihai olarak bilesiniz diye, bu sıkıntı içindeki kişiye, Ayağa kalk, yatağını topla ve kendi evine git diyeceğim[53].” Ve, İsa böyle konuştuğunda, felçli ayağa kalkmış olup, diğerleri onun önünü açarken, herkesin gözü önünde çıkıp gitti[54]. Ve, bu şeyleri görmüş olanlar hayretler içine düşmüşlerdi. Petrus kalabalığı dağıtırken, birçokları, bu türden garip olayları daha öncesinde hiç görmemiş olduklarını itiraf eden bir biçimde, Tanrı’ya dua edip, onu yüceltmişti.
148:9.4 Ve, yaklaşık olarak bu zaman zarfında Sanhedrin heyetine ait ulaklar, altı hafiyenin Kudüs’e geri dönmelerini emretmek için varmıştı. Onlar bu iletiyi duyduklarında, kendileri arasında dürüstçe gerçekleşmiş bir konuşmaya tutuşmuşlardı ve, görüşmelerini tamamladıktan sonra, hafiyelerin başı ve onun iki birlikteliği Kudüs’e ulaklar ile geri dönerken, hafiyelik yapmakta olan Farisilerin üçü İsa’ya olan inançlarını itiraf etmişti; ve, onlar, derhal göle giden bir biçimde, Petrus tarafından vaftiz edilmiş olup, krallığın çocukları olarak havariler tarafından aralarına kabul edilmişlerdi.