© 2021 Urantia Society of Greater New York
146:0.1 CELİLE’DEKİ ilk kamu duyuru turnesi M.S. 28 yılında, Ocak’ın 18’inde, Pazar günü başlamış olup, Mart’ın 17’sinde Kapernaum’a olan geri dönüşle sonlanan bir biçimde, yaklaşık olarak iki ay boyunca devam etmişti. Bu turnede, Yahya’nın eski havarilerinin yardımı ile beraber, İsa ve on iki havari; Rimon, Yotapata, Ramah, Zebulun, İron, Gişhala, Çorazin, Madon, Kana, Nain, ve Endor’da müjdeyi duyurmuş ve inananları vaftiz etmişti. Bu şehirlerde onlar vakitlerini geçirmiş ve öğretide bulunmuşlarken, içlerinden geçmiş oldukları diğer birçok küçük kasabada da krallığın müjdesini duyurmuşlardı.
146:0.2 Bu, İsa’nın birlikteliklerine herhangi bir sınırlama olmadan duyuruya izin verdiği ilk seferdi. Bu turnede de İsa onları yalnızca üç durum üzerinde uyarmıştı o kendilerini, Nasıra’dan uzak durmak ve Kapernaum ve Tiberya’dan geçerlerken dikkatli olmak konusunda uyarmıştı. Havariler için, en azından sınırsız bir biçimde duyurmada ve öğretide bulunmada özgür olduklarını hissetmek büyük bir memnuniyet kaynağıydı ve, onlar, müjdenin duyurulması, hastalara yardım edilmesi ve inananların vaftizi görevine büyük içtenlikle ve neşeyle atılmışlardı.
146:1.1 Rimon küçük şehri bir zamanlar, bir Babil hava tanrısı olan Raman’ın ibadetine adanmıştı. Birçok erken Babil ve sonraki Zerdüşt öğretileri hala, Rimon sakinlerinin inançlarını oluşturmaktaydı bu nedenle İsa ve yirmi dörtlü vakitlerinin büyük bir kısmını, bu eski inanışlar ile krallığın yeni müjdesi arasındaki farkı açık bir biçimde ortaya koymanın görevine adamışlardı. Petrus burada “Harun ve Altın Buzağı” isimli öncül kariyerinin muhteşem vaazlarından bir tanesini vermişti[1].
146:1.2 Her ne kadar Rimon vatandaşlarının büyük bir kısmı İsa’nın öğretilerinin inananları haline gelmişse de, onlar kardeşleri için daha sonraki yıllarda büyük zorluklar çıkarmışlardı. Doğa inananlarını tek bir insan yaşamının kısa süreci içinde ruhsal bir ideale olan hayranlığın bütüncül birlikteliğine dönüştürmek zor bir şeydir.
146:1.3 Aydınlık karanlık, iyi kötü, zaman ve ebediyet olarak Babil ve Fars’ın daha iyi olan ideallerinin çoğu daha sonra, tarafınızdan adlandırıldığı biçimiyle Hıristiyanlık’ın savlarına katılmıştı ve, onların bu eklenişi Hıristiyanlığı Yakın Doğu’nun insanları için daha hâlihazırda kabul edilebilir nitelikte kıldı. Benzer bir şekilde, sonrasında Philon tarafından İbrani din-kuramına uyarlanmış olan, ideal ruhaniyete ve görünür ve maddi her şeyin görünür olmayan yöntemlere dair Plato’nun kuramlarından çoğunun katılımı Pavlus’un Hıristiyan öğretisinin batı Yunanlılar tarafından daha kolay bir biçimde kabul edilişini sağlamıştı.
146:1.4 Todan’ın ilk kez krallığın müjdesini duyması Rimon’da gerçekleşmiş olup, daha sonra kendisi bu iletiyi Mezopotamya’ya ve onun çok ötesine taşımıştı. O, Fırat’ın ötesinde ikamet etmiş olanlara haberleri duyurmuş ilk kişilerin arasında gelmişti.
146:2.1 Her ne kadar Yotapata’nın genel ahalisi İsa ve havarilerini mutlulukla duymuş ve onların birçoğu krallığın müjdesini kabul etmişken, Yotapata görevini diğerlerinden ayrı bir yere koyan şey, onların bu küçük kasabadaki konukluklarının ikinci gününde İsa’nın yirmi dörtlüye gerçekleştirmiş olduğu konuşmaydı. Nathanyel’in aklı, Üstün’ün duaya, şükretmeye ve ibadete dair öğretileri ile karışmış haldeydi; ve, onun sorusuna karşılık olarak İsa, öğretisinin ilave bir biçimde açıklanması için uzun bir konuşmada bulunmuştu. Çağdaş kavramsallaşmalar içinde özetlenmiş bir halde bu söyleşi, şu noktaların altını çizen bir şekilde sunulabilir:
146:2.2 1. İnsan kalbi içinde haksızlığı bilinçli ve kararlı bir biçimde tercih etmek kademeli bir şekilde, insan ve onun Yapıcısı arasında var olan iletişimin ruhaniyet devrelerine insan ruhunun bağlanışını ortadan kaldırmaktadır[2]. Tabii ki Tanrı evladının arzusunu duymaktadır; ancak, insan kalbi bilinçli ve kararlı bir biçimde haksızlığın kavramsallaşmalarına sığındığında, orada kademeli olarak, yeryüzü evladı ve onun cennetsel Babası arasında bulunan kişisel birlikteliğin kaybı gerçekleşmektedir.
146:2.3 2. Tanrı’nın bilinen ve istikrar içindeki kanunları ile bağdaşmayan dua, Cennet İlahiyatları için oldukça itici nitelikte bir şeydir. Eğer insan, yaratanlarına ruhaniyetin kanunları içinde konuşurken Tanrıları dinlemezlerse, yaratılmış tarafından gerçekleştirilen tam da bu türden kasti ve bilinç dâhilindeki önemsiz görüş eylemi ruhaniyet kişiliklerinin kulaklarını bu gibi kanunsuz ve itaatkâr olmayan fanilerin kişisel taleplerini duymaktan çevirecektir. İsa havarilerine, Tanrı-elçisi Zekeriya’dan şu alıntıda bulunmuştu: ‘Ancak onlar can kulağıyla dinlemeyi reddetmiş, omuzlarını dönmüş ve duymamak için kulaklarını kapamıştır. Evet, onlar kalplerini bir taş kadar kararlı kılmıştır, benim kanunumu ve ruhaniyetim vasıtasıyla peygamberler boyunca göndermiş olduğum sözleri duymamak için; bu nedenle, onların kötü düşüncelerinin sonuçları, suçlu başlarına büyük bir gazap getirdi. Ve, öyle bir zaman geldi ki, onlar benim merhametin için haykırdı, ancak onu duyacak hiçbir hazır kulak kalmamıştı[3].” Ve, bunun sonrasında İsa şunu söylemiş olan bilge bir adamın güzel sözüne atıfta bulunmuştu: “Kutsal yasayı duymadan her kim kulağını çevirirse, onun duası bile oldukça itici bir şey olacaktır[4].”
146:2.4 3. Tanrı-insan iletişim kanalının insan ucunun açılmasıyla, faniler anında dünyaların yaratılmışlarına, kutsal hizmetin sürekli akmakta olan nehrini kullanılabilir kılarlar. İnsan, insan kalbi içinde Tanrı’nın ruhaniyetinin konuşmasını duyduğunda, bu türden bir deneyim içinde içkin olarak, Tanrı’nın eş zamanlı bir biçimde insanın duasını duyuşunun gerçekliği bulunmaktadır. Günahın bağışlanması bile bu aynı, hiç değişmez biçimde gerçekleşir[5]. Cennet içindeki Baba, ona sormayı düşünmenizden önce bile sizleri atfetmiş halde bulunur; ancak, bu türden bağışlama, akran insanlarını bağışladığınız türden bir zamana kadar kişisel nitelikteki dini deneyiminizde tarafınıza sunulmuş bir konumda bulunmamaktadır. Tanrı’nın bağışlaması gerçeklik olarak, akranlarınızı bağışlamanıza bağlı olan bir şey değildir; ancak, deneyim olarak, o tam da bu şekilde koşullu haldedir. Ve, kutsal ve insan bağışlamasının bu eş uyumluluğu gerçeği, İsa’nın havarilerine öğretmiş olduğu dua içinde bu şekilde tanınmış ve ilişkilendirilmiş konumda bulunmuştur.
146:2.5 4. Kâinat içinde, bağışlamanın bir şekilde etrafından dolanmada güçsüz olduğu temel bir adalet yasası bulunmaktadır. Cennetin bencil olmayan ihtişamlarının, zaman ve mekânın âlemlerine ait tamamiyle bencil olan bir yaratılış tarafından alınması mümkün değildir. Tanrı’nın sınırsız olan derin sevgisi bile, varlığı ebedi bir biçimde sürdürebilmeye ait kurtuluşu var kalabilmeyi tercih etmeyen herhangi bir fani yaratılmış üzerine zorla dayatamaz. Bağışlama, bahşedilmenin çok büyük üst derecelere sahiptir; ancak, son kertede, orada, bağışlama ile bir araya gelmiş derin sevginin bile etkin bir biçimde yürürlükten kaldıramayacağı adalete ait yükümlülükler bulunmaktadır. Tekrar İsa İbrani yazıtlarından bir alıntıda bulunmuştu: “Ben seni çağırdım ve sen duymayı reddettin; ben elimi uzattım ama kimse onu düşünmedi. Siz tavsiyemi tamamiyle görmezden geldiniz ve benim uyarımı elinin tersiyle ittiniz; ve, bu isyankâr tutum nedeniyle sizlerin beni çağırması ve bir cevap alamayışı kaçınılmaz hale gelmektedir. Yaşamın yolunu reddetmiş olarak sizler, ızdırap dönemlerinizde beni kararlı bir biçimde arayabilirsiniz; ancak, sizler beni bulamayacaksınız[6].”
146:2.6 5. Bağışlamayı alacak olanlar bağışlama göstermek zorundadırlar; yargılanmak istemiyorsan yargılama[7]. Sen, diğerlerini yargıladığın ruhaniyetin tam da kendisiyle ileride yargılanacaksın. Bağışlama evren hakkaniyetini bütünüyle yürürlükten kaldırmamaktadır. Sonunda şu doğru çıkacaktır: “Her kim kulaklarını fakirin çığlığına kapatırsa, o aynı zamanda bir gün yardım için çığlıkta bulunacak; ve, onu hiç kimse duymayacak[8].” Herhangi bir duanın içtenliği, onun duyulma kesinliğinde yatmaktadır; herhangi bir talebin ruhsal bilgeliği ve evrensel tutarlılığı, onun cevabının zamanını, biçimini ve düzeyini belirlemektedir. Bilge bir baba, her ne kadar çocuklar saçma taleplerde bulunmaktan fazlasıyla keyif ve gerçek ruh tatminini elde edecek olsalar da, bilgisiz ve deneyimsiz çocuklarının budalaca isteklerine kelimenin tam anlamıyla cevapta bulunmamaktadır.
146:2.7 6. Cennet içindeki Yaratıcı’nın iradesini gerçekleştirmeye tamamiyle adamış olduğunuz zaman, tüm arzularınıza cevap yola çıkmış olacaktır çünkü böyle bir anda sizlerin duaları tamamiyle Yaratıcı’nın iradesi ile uyum içinde olacak ve Yaratıcı’nın iradesi onun uçsuz bucaksız kâinatı boyunca sürekli bir şekilde dışa vurulmuş nitelikte bulunacaktır[9]. Gerçek evladın arzuladığı ve sınırsız Yaratıcı’nın irade ettiği şey VAR KILINIR. Bu türden dua cevaplanmamış halde kalmaz, ve talebin başka herhangi bir türüne hiçbir şekilde bütünüyle karşılık verilemez.
146:2.8 7. Doğruluk çığlığı Yaratıcı’nın iyilik, gerçeklik ve bağışlamasının hangar kapılarını Tanrı’nın çocuğuna açan inanç eylemidir; ve, bu iyi hediyeler hâlihazırda uzunca bir süredir, evladın yakınlaşmasını ve kişisel iyeliğini beklemektedir. Dua, insana olan kutsal tutumu değiştirmemektedir; ancak, o, insanın değişmez Yaratıcı’ya olan tutumunu değiştirmektedir. Dua’nın arkasındaki güdü doğru bir biçimde kutsal kulağa ulaşmasını sağlamaktadır; duayı edenin toplumsal, ekonomik veya dışa doğru olan dini düzeyi değil.
146:2.9 8. Dua, zamanın gecikmelerinden kaçınmak veya mekânın kısıtlılıklarının ötesine geçmek için kullanılmamalıdır. Dua, benliği büyütmek veya bir insanın akranları karşısında kendi için haksız kazanç elde etmek amacıyla tasarlanmış bir yöntem değildir. Tamamiyle bencil olan bir ruh, kelimenin gerçek anlamıyla dua edemez. Şunu söylemişti İsa: “Sizlerin duyacağınız en yüksek beğeni Tanrı’nın karakterinde olsun ve o size kesin bir biçimde kalbinizin içten arzularınızı verecektir[10].” “Yolunuzu Tanrı’ya adayın; ona güvenin, ve o gerekeni yapacaktır[11].” “Zira Koruyucu ihtiyaç duyanın çığlığını duymakta olup, yoksulun duasını görecektir[12].”
146:2.10 9. “Ben Yaratıcı’dan ayrılarak geldim; bu nedenle, Yaratıcı’dan neyi talep edeceğinize dair bir kez bile olsun bir şüphe içinde bulunacak olursanız, ben, gerçek ihtiyaçlarınız ve arzuların uyarınca ve Babam’ın iradesi doğrultusunda sizlerin taleplerini sunacağım.” Dualarınızda benmerkezci hale gelmenin büyük tehlikesine karşı kendinizi koruyun; daha çok kardeşlerinizin ruhsal ilerleyişi için dua edin. Maddi duadan kaçının; ruhaniyet içinde ve ruhaniyetin hediyelerinin bolluğu için dua edin.[13]
146:2.11 10. Hasta ve sıkıntı içindekiler için dua ettiğiniz zaman, taleplerinizin bu sıkıntı içinde bulunanların ihtiyaçlarına olacak sevgi dolu ve ussal hizmetin yerini alacağını beklemeyin. Ailelerinizin, arkadaşlarınızın ve akranlarınızın refahı için dua edin; ancak, özellikle, sizleri lanetlemiş olanlar için dua edin, ve sizleri idam edenler için sevgi dolu isteklerde bulunun[14]. “Ancak, dua edileceği zaman, ben konuşmayacağım. Ancak, sizlerin içinde ikamet etmekte olan ruhaniyet, ruhaniyetlerin Babası ile olan içsel ilişkinizin ifadesi olan bu arzuları dile getirmeye sizleri itebilir[15].”
146:2.12 11. Birçok kişi, sorun içinde bulunduğu zaman duaya başvurmaktadır. Bu türden bir davranış düşüncesiz ve yanlış yönlendirici niteliktedir. Gerçektir ki, rahatsız edildiğinizde dua ederek iyi bir şey yapmaktasınız; ancak, sizler aynı zamanda, ruhunuzda her şey yolunda giderken bile Babanızla bir evlat olarak konuşmayı göz önünde bulundurmalısınız. Gerçek taleplerinizin her zaman bir sır içinde kalmasına özen gösterin[16]. İnsanların sizlerin kişisel dualarınızı duymasına izin vermeyin. Şükür duaları, ibadet edenlerin toplulukları için yerinde bir şeydir; ancak, ruhun duası kişisel bir husustur. Tanrı’nın tüm çocukları için yerinde olan yalnızca tek bir dua türü vardır, ve o: “Her ne olursa olsun, senin iraden yerine gelecektir.”
146:2.13 12. Bu müjdeye inananların hepsi, cennetin krallığının genişlemesi için içten bir biçimde dua etmelidir. İbrani yazıtları içindeki tüm duaların içinde İsa’nın en olumlayıcı bir biçimde yorumlamış olduğu talep Mezmurcu’nun talebidir: “Ben içinde temiz bir kalp yarat, Ey Tanrım, ve içimde doğru bir ruhaniyeti yenile. Beni gizli günahlarımdan arındır ve senin bu hizmetkârını cüretkâr ihlalden uzak tut[17].” İsa, şuna alıntıda bulunan bir biçimde, dua ile dikkatsiz ve kırıcı bir konuşma arasında bulunan ilişki üzerinde etraflıca bir yorumda bulunmuştu: “Dilimi gözet, Ey Koruyucum; dudaklarımın kapısını tut[18].” “İnsan dili” demişti İsa “çok az kişinin boyunduruğu altına alabileceği bir beden parçasıdır; ancak, insan içindeki ruhaniyet bedenin bu güvenilmez üyesini hoşgörünün iyi niyetli bir sesine ve merhametin ilham verici bir hizmetkârına dönüştürebilir[19].”
146:2.14 13. İsa önem bakımından, yeryüzü yaşamının gidişatı için kutsal rehberlik amacıyla edilen duanın Yaratıcı’nın iradesine dair bir şeyi öğrenme talebinden hemen sonra geldiğini öğretmişti. Özünde bu, kutsal bilgelik için bir dua anlamına gelmektedir. İsa hiçbir zaman, dua tarafından insan bilgisinin ve özel yeteneğin kazanılabileceğini öğretmemişti. Ancak, o, duanın, kutsal ruhaniyetin mevcudiyetini almak için bir kişinin yetisini arttırmada bir etken olduğunu öğretmişti. İsa birlikteliklerine ruhaniyet ve gerçeklik içinde dua etmeyi öğrettiğinde, dürüst ve inançlı bir şekilde, tüm samimiyetle ve ussal bir biçimde gerçekleştirilir haldeki içtenlikle ve kişinin aydınlanması uyarınca dua etmeyi kastetmiş olduğunu açıklamıştı[20].
146:2.15 14. İsa takipçilerini; süslü tekerlemelerde, etkileyici ifadelerde, oruç tutmada, tövbekârlıkta veya feda vermelerde bulunarak dualarının daha etkili kılındığı düşüncesine karşı uyarmıştı[21]. Ancak, güçlü bir biçimde o takipçilerinden, duayı şükür vasıtasıyla gerçek ibadete götüren bir biçimde kullanmalarını istemişti. İsa, takipçilerinin dualarında ve ibadetlerinde şükür tutumunun çok azının bulunmasından büyük üzüntü duymuştu. O bu hususta, şunu söyleyen bir biçimde, Yazıtlar’a alıntıda bulunmuştu: “Koruyucu’ya teşekkür etmek ve En Yüksek’in ismine övgü şarkıları söylemek, her sabah onun sevgi dolu iyiliğini ve her akşam doğruluğunu tanımak iyi bir şeydir; zira Tanrı beni, yaptıkları şeylerle mutlu kılmıştır. Her şey de ben ona, Tanrı’nın iradesi uyarınca teşekkür edeceğim[22].”
146:2.16 15. Ve, bunun sonrasında İsa: “Sıradan ihtiyaçlarınız hususunda sürekli endişe duyar halde olmayın. Yeryüzüsel mevcudiyetinize ait sorunlar ile ilgili evhamlı olmayın; ancak, tüm bu durumlarda ihtiyaçlarınızı, dua ve alçakgönüllü talep vasıtasıyla, içten şükür tutumu ile beraber, cennet içinde olan Babanız önüne serin[23].” Bunun sonrasında kendisi Yazıtlardan şu alıntıyı yapmıştı: “Ben Tanrı’nın ismini bir şarkı ile öveceğim ve onu şükürle yücelteceğim. Ve, bu Koruyucuyu, boynuzları ve toynaklarıyla birlikte bir öküzü veya tosunu kurban vermekten daha çok memnun edecektir[24].”
146:2.17 16. İsa takipçilerine; Baba’ya dua ettikleri zaman, ikamet eden ruhaniyetin dinlemekte olan ruhla konuşmasının daha iyi olanağını sunmak için bir süre sessiz algı içinde kalmalarını öğretmişti. Babanın ruhaniyeti insanla en iyi, insan aklı gerçek ibadetin bir tutumu içinde bulunduğu zaman konuşmaktadır. Bizler Tanrı’ya, Yaratıcı’nın ikamet eden ruhaniyetinin yardımıyla ve gerçekliğin hizmeti vasıtasıyla olan insan aklının aydınlanmasıyla ibadet etmekteyiz. İbadet, öğretti İsa, bir kişiyi artan bir biçimde ibadet edilen haline getirmektedir. İbadet, aracılığı ile sınırlı olanın kademeli bir biçimde Sınırsız’ın mevcudiyetine yaklaştığı ve nihai olarak ona eriştiği dönüştürücü bir deneyimdir.
146:2.18 Ve, İsa havarilerine, insanın Tanrı ile olan birlikteliğine dair başka birçok gerçekliği söylemişti; ancak, onların çoğu kendisinin öğretisini bütünüyle anlayamamıştı.
146:3.1 Ramah’da İsa, bilim ve felsefenin insan deneyiminin ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli olduğunu öğreten yaşlı bir Yunan filozofu ile dikkate değer bir konuşmada bulunmuştu. İsa, söylemiş olduğu birçok şeyin taşıdığı doğruluğu onaylayan bir biçimde bu Yunan öğretmenini sabırla ve anlayışla dinlemişti; ancak, İsa kendisine, insan mevcudiyetine dair konuşmasının tamamı boyunca onun “nereden, neden ve nereye” sorularını açıklamada başarısız olduğuna işaret etmiş ve şunu eklemişti: “Senin bıraktığın yerde bizler başlamaktayız. Din; insan ruhunun, aklın tek başına hiçbir zaman keşfedemeyeceği veya bütünüyle kavrayamayacağı nitelikteki ruhsal gerçeklikler ile olan ilişkisine ait bir açığa çıkarılıştır. Ussal uğraşlar, yaşama ait gerçekleri açığa çıkarabilir; ancak, krallığın müjdesi, varlığa ait gerçeklikleri bilinir hale getirmektedir. Sen, gerçekliğe ait maddi gölgeler hakkında konuştun; şimdi sen, fani mevcudiyetin maddi gerçeklerine ait bu zamansal nitelikteki geçici gölgeleri yaratan ebedi ve ruhsal gerçekliklerden bahsederken beni dinleyecek misin?” Bir saatten daha fazla bir süre boyunca İsa bu Yunanlıya, krallığın müjdesine ait kurtarıcı gerçeklikleri öğretti. Yaşlı filozof Üstün’ün yaklaşım biçiminden etkilenmiş olup, tamamiyle dürüst bir kalpte olan bir şekilde kurtuluşun bu müjdesine çabucak inanmıştı.
146:3.2 Havariler, Yunanlı’nın varsayımının birçoğuna İsa’nın açık bir biçimde onay verişi karşısında bir az da olsun şaşkınlığa uğramıştı ancak, İsa daha sonrasında kendilerine özel olarak şunları söylemişti: “Çocuklarım, Yunanlı’nın felsefesini hoş görmeme şaşırmayın. İçsel olan gerçek ve içten kendinden eminlik dışa doğru yapılacak olan irdeleyişten hiçbir biçimde korkmaz; ne de gerçeklik, dürüst eleştiriciye kin tutar. Sizler, hoşgörüsüzlüğün; bir kişinin, sahip olduğu inanışın gerçekliğine dair gizli kuşkular besleyişini kapatan maske olduğunu hiçbir zaman unutmamalısınız. Tüm kalbiyle inanmış olduğu gerçekliğe kusursuz güveni duyan hiçbir kişi hiçbir zaman komşusunun tutumdan rahatsız duymaz. Cesaret, bir kişinin inancını ilan ettiği şeylere olan bütüncül dürüstlüğünün taşıdığı kendinden eminliktir. İçten insanlar, gerçek yargıları ve soylu ideallerinin eleştirel bir biçimde irdelenmesinden korkmazlar.”
146:3.3 Ramah’daki ikinci akşam, Tomas İsa’ya şu soruyu sormuştu: “Üstünümüz, nasıl olur da senin öğretinin yeni bir inananı, krallığın bu müjdesinin taşımış olduğu gerçekliği gerçekten bilebilir, ondan gerçekten emin olabilir?”
146:3.4 Ve, İsa Tomas’a şunu söylemişti: “Sizlerin, Baba’nın krallık ailesine girişinize ve krallık çocukları ile birlikte ebedi olarak kurtuluşa erişeceğinize dair duymuş olduğunuz güvence tamamiyle bir kişisel deneyim meselesidir — kelimenin gerçek anlamıyla, inançtır. Ruhsal güvence; kutsal gerçekliğin ebedi mevcudiyetleri içindeki kişisel nitelikteki dini deneyiminize denk olup, bir başka açıdan, ruhsal inancınıza ek ve dürüst kuşkularınızdan eksik olarak gerçekliğe dair ussal anlayışınıza eşittir.
146:3.5 “Evlat doğal olan bir içkinlikte Baba’nın yaşamı ile bahşedilmiş konumdadır. Baba’nın yaşayan ruhaniyetine bahşedilmiş bir biçimde sizler böylelikle Tanrı’nın evlatlarısınızdır. Sizler, bedene ait maddi yaşam içindeki yaşamınızdan kurtuluşa ermektesiniz çünkü ebedi yaşamın hediyesi olan Yaratıcı’nın yaşayan ruhaniyeti ile özdeşleşmişsinizdir. Birçokları, gerçekten de, Yaratıcı’dan ayrılarak buraya gelmemden önce bu yaşama sahip oldu; ve, onlardan çok daha fazlası, benim sözüme inandıkları için bu ruhaniyeti aldı ancak, ben şunu duyuruyorum ki, Yaratıcı’ya geri döndüğümde o ruhaniyetini tüm insanların kalplerine gönderecek[25].
146:3.6 “Her ne kadar sizler, akıllarınız içinde faaliyet göstermekte olan bu kutsal ruhaniyeti gözleyemez olsanız da, orada, sahip olduğunuz ruhsal güçlerin denetimini cennetsel Yaratıcı’ya ait bu ikamet eden ruhaniyetin öğretisine ve rehberliğine ne derece bıraktığınızı keşfedebileceğiniz kullanışlı bir yöntem bulunmaktadır; bu, akran insanlarınızı derinden sevebilme derecenizdir. Yaratıcı’nın ruhaniyeti Yaratıcı’nın derin sevgisinden almaktadır; ve, o insan üzerinde egemen olurken, her seferinde insanı, kutsal ibadetin doğrultularına ve kişinin akranlarını sevgi dolu bir biçimde görüşüne yönlendirmektedir. İlk başta sizler, benim öğretim sizleri Babamız’ın ikamet eden mevcudiyetinin içsel yönlendirmelerine karşı daha bilinçli kılmasından dolayı Tanrı’nın evlatları olduğunuza inandınız; ancak, yakın bir zaman içinde Gerçekliğin Ruhaniyeti bedene yağdırılacak, ve o, tıpkı benim şimdi sizler aranızda yaşamam ve sizlere gerçekliğin sözlerini söylemem gibi, insanlar arasında yaşayacak ve onların tümüne öğretimde bulunacaktır. Ve, bu Gerçekliğin Ruhaniyeti, ruhlarınızın ruhsal bahşedilmişlikleri için konuşan bir biçimde, sizlerin Tanrı’nın evlatları olduğunuzu bilmenize yardım edecektir. O mutlak bir biçimde; şu an içerisinde bazılarında ikamet ederken gelecek olan zaman zarfında insanların tümünde ikamet edecek, ruhaniyetiniz halindeki, Yaratıcı’nın ikamet eden mevcudiyetinin sizlere kendinizin gerçekte Tanrı’nın evlatları olduğunuzu söyleyişine şahitlik edecektir[26].
146:3.7 “Bu ruhaniyetin yönlendirişini takip eden her yeryüzü evladı, nihai bir biçimde Tanrı’nın iradesini bilir hale gelecek; ve, kendisini Babamın iradesine teslim etmiş olan kişi sonsuza kadar var kalacak. Yeryüzü yaşamından ebedi yerleşkeye olan yol, sizler için açık bir biçimde ortaya konulmamıştır; ancak, orada bir yol vardır, her zaman olmuştur, ve ben bu yolu yeni ve yaşayan hale getirmek için gelmiş bulunmaktayım. Krallığa girmiş olan kişi hâlihazırda ebedi yaşama sahiptir — o kişi hiçbir zaman yok olmayacaktır. Ancak, bunun çoğunu siz, ben Yaratıcı’ya döndüğüm zaman ve siz geri dönüp bu mevcut deneyimlerinizi yeniden değerlendirebildikten sonra daha iyi anlayacaksınız[27].
146:3.8 Ve, bu bahşedilmiş sözleri duymuş olan herkes fazlasıyla neşelenmişti. Musevi öğretileri, doğru olanın kurtuluşuna dair kafası karışık ve belirsiz haldeydi; ve, tüm gerçek inananların ebedi kurtuluşu hakkında güvencenin bu oldukça belirgin ve olumlu sözlerini duymak İsa’nın takipçileri için canlandırıcı ve ilham verici olmuştu.
146:3.9 Havariler inananlara duyuruda bulunmaya ve onları vaftiz etmeye devam ederken, üzgün olanlara teselli olan ve hasta ve rahatsızlık içindekilere yardımda bulunan bir biçimde evden eve gitme uygulamalarını sürdürdüler. Havarisel örgüt bu aşamada, İsa’nın her bir havarisinin Yahya’nınkilerden gelen birini yardımcı olarak alması bakımından genişlemişti; Abner, Andreas’ın yardımcısı olmuştu; ve, bu tasarım, bir sonraki Hamursuz için Kudüs’e inişlerine kadar varlığını sürdürmeye devam etmişti.
146:3.10 Zebulun’daki konuklukları boyunca İsa tarafından verilmiş özel eğitim; başlıca krallığın karşılıklı sorumluluklarına dair ilave konuşmalar ile ilgili olmuş, ve, kişisel nitelikteki dini deneyim ile toplumsal nitelikteki dini yükümlülük birlikteliği arasındaki farkları açıklığa getirmek için tasarlanmış öğretimi içine almıştı. Bu, Üstün’ün dinin toplumsal yönlerine dair ender gerçekleştirmiş olduğu birkaç konuşmadan bir tanesiydi. Yeryüzü yaşamının tamamı boyunca Üstün takipçilerine, dinin toplumlaşımı ile ilgili çok az yönergede bulunmuştu.
146:3.11 Zebulun’da insanlar, ağırlıklı olarak ne Musevi ne de Musevi-olmayan sayılabilecek bir halde, karma bir ırktaydı ve, her ne kadar Kapernaum’daki hastaların iyileşmesini duymuş olsalar da, onların birkaçı gerçekten İsa’ya inanmıştı.
146:4.1 İron’da, Celile ve Yehuda’nın küçük şehirlerinin birçoğunda olduğu gibi, bir sinagog bulunmakta olup, İsa’nın hizmetinin öncül dönemlerinde Şabat günü bu sinagoglarda konuşmak onun âdeti haline gelmişti. Zaman zaman o sabah ayininde konuşur, ve öğleden sonra saatinde Petrus veya diğer havarilerden bir tanesi vaazda bulunurdu. İsa ve havariler aynı zamanda sıklıkla, sinagogda gerçekleştirilen hafta içi akşam topluluklarına öğretide ve duyuruda bulunmaktaydı. Her ne kadar Kudüs’deki dini önderler İsa’ya karşı artan bir biçimde düşmancıl hale gelmişse de, onlar, bu şehrin dışındaki sinagoglarda hiçbir doğrudan denetime sahip değillerdi. İsa’nın kamu hizmetinin sonraki dönemine kadar onlar, öğretisini neredeyse her bir sinagoga kapatır biçimde kendisine karşı bu türden yaygın bir duyuş oluşturmaya yetkin hale gelmemişlerdi. Bu zaman zarfında Celile ve Yehuda’nın tüm sinagogları kendisine açıktı[28].
146:4.2 İron, bu dönemler için oldukça geniş bir mineral madenler yerleşkesiydi; ve, İsa, bir madencinin yaşamını daha öncesinde hiç paylaşmamış olduğu için, İron’da ikamet ederken vaktinin büyük bir kısmını madenlerde geçirmişti. Havariler evleri ziyaret ederken ve kamu mekânlarında duyurularda bulunurken, İsa, bu yeraltı emekçileri ile birlikte madenlerde çalışmıştı. Bir iyileştirici olarak İsa’nın ünü, bu uzak kasabaya bile ulaşmış haldeydi; ve, birçok hasta ve sıkıntı içindeki kişi ellerinden yardım dilemiş olup, birçokları onun iyileştirici yardımlarından fayda görmüştü. Ancak, bu vakaların hiçbirinde İsa, cüzamlı olanınki dışında, tarafınızdan adlandırıldığı şekliyle bir iyileştirme mucizesini gerçekleştirmemişti.
146:4.3 İron’daki üçüncü günün geç öğleden sonrası vakti, madenlerden geri dönerken İsa tesadüfen, kaldığı yere olan yolu üzerinde küçük bir yan sokaktan geçmişti. İsa bir cüzamlı kişinin oldukça kirli barakasına yaklaşırken, bu sıkıntı içindeki kişi, bir iyileştirici olarak İsa’nın ününü duymuş bir biçimde, kendisi kapısının önünden geçerken yolunu kesme cüreti göstermişti; onun önünde eğilerek İsa’ya şunu söyledi: “Koruyucumuz, eğer bir istersen, beni temiz hale getirsin. Ben, sana ait öğretmenlerin iletisini duydum, ve ben, eğer temiz kılınırsam krallığa girebileceğim.” Ve, cüzamlı bu şekilde konuşmuştu çünkü Museviler arasında cüzamlı olanların sinagoga girmesi bile veya diğer hallerde de kamu ibadetine katılması yasaklanmıştı. Bu kişi gerçekten de, cüzamı için bir çare bulamadıkça gelmekte olan krallığa alınamayacağına inanmaktaydı. Ve, onu sıkıntısı içinde gördüğünde ve güçlü inancının sözlerini işittiğinde İsa’nın insan kalbi etkilenmiş ve kutsal akıl merhametle harekete geçmişti. İsa ona doğru gözlerini indirirken, adamın yüzü düştü ve ibadet etmeye başladı. Bunun sonrasında Üstün, elini sunup, kendisine dokunan bir biçimde, şunu söyledi: “İstiyorum — temiz ol.” Ve, anında bu kişi iyileşmişti; cüzam artık kendisine rahatsızlık vermemekteydi[29].
146:4.4 İsa bu kişi dizlerinden kaldırdığında, onu şöyle uyarmıştı: “Hiç kimseye iyileşmenden bahsetme; bunun yerine, din-adamına kendini gösteren ve temizlenmene kanıt için Musa tarafından emredilmiş olan fedaları sunan bir biçimde, sessizce görevini yap[30].” Ancak, bu kişi İsa’nın yönerdiği biçimde davranmamıştı. Bunun yerine, İsa’nın kendi cüzamını iyileştirdiğini tüm kasabaya yaymaya başlamıştı ve, o tüm köy tarafından bilenen biri olduğu için, insanlar açık bir biçimde onun hastalığından temizlenmiş olduğunu görebilmekteydi[31]. O, İsa’nın kendisine sorumluluklarını hatırlatmış olduğu gibi din-adamlarına gitmemişti. İsa’nın kendisini iyileştirmesine dair haberleri etrafa yaymasının bir sonucu olarak Üstün hastalarla o kadar çevrelenmişti ki, ertesi gün erken kalkıp köyü terk etmek zorunda kalmıştı. Her ne kadar İsa bir daha kasabaya girmemiş olsa da, krallığın müjdesine dair inanan madencileri eğitmeye devam eden bir biçimde madenlerin yakındaki kasabanın uç bölgelerinde iki gün daha kalmaya devam etmişti[32].
146:4.5 Cüzamlının bu temizlenişi, İsa’nın bilinçli ve kasıtlı bir biçimde bu zaman zarfına kadar gerçekleştirmiş olduğu, tarafınızdan adlandırıldığı biçimiyle ilk mucizeydi. Ve, bu, gerçek bir cüzam vakasıydı.
146:4.6 İron’dan onlar, müjdenin duyurulması için iki gün harcayan bir biçimde Gişhala’ya gitmişlerdi; ve, bunun sonrasında, iyi haberleri duyurmak için neredeyse bir hafta geçirmiş oldukları Çorazin için ayrılmışlardı ancak, onlar, Çorazin’de krallık için birçok inananı kazanamaya yetkin olamamışlardı. Daha öncesinde öğretide bulmuş olduğu başka hiçbir yerde İsa, iletisinin bu denli genel bir reddi ile karşılaşmamıştı. Çorazin'deki konukluk havarilerin çoğu için oldukça umut kırıcı olup, Andreas ve Abner birlikteliklerinin cesaretini korumada fazlasıyla zorluk çekmişlerdi. Ve, böylece, Kapernaum boyunca sessizce geçen bir biçimde onlar, daha şanslı oldukları yer olan Madon köyüne devam etmişlerdi. Havarilerin çoğunun akıllarında; bu çok yakın zamanda ziyaret etmiş oldukları kasabalarda başarılı olamamalarının nedeninin, kendilerinin dualarında ve öğretilerinde İsa’dan bir iyileştirici olarak bahsetmekten kaçınmalarına dair onun ısrarı olduğu düşüncesi hâkim olmuştu. Onlar ne kadar da derinden, kendisinin başka bir cüzamlıyı iyileştirmesini veya bir başka şekilde insanların ilgisini çekecek bir biçimde gücünü dışa vurmasını arzu etmişlerdi! Ancak, Üstün, onların içten ricalarına kayıtsızdı.
146:5.1 Havarisel kafile, İsa “Yarın Kana’ya gidiyoruz” şeklinde duyuruda bulunmasıyla fazlasıyla neşelenmişti[33]. Onlar Kana’da olumlu bir dinlenişe sahip olduklarını biliyorlardı, zira İsa burada oldukça iyi bir biçimde tanınmaktaydı. Onlar; bir yarı inanan ve oğlu oldukça ciddi bir biçimde hasta olan Titus ismindeki bir önde gelen Kapernaum vatandaşının Kana’ya varmış olduğu üçüncü günlerine kadar, insanları krallığa getirme görevlerinde oldukça iyi bir iş çıkarmaktaydılar[34]. Titus İsa’nın Kana’da olduğunu duymuştu; böylece, kendisini görmeye yetişmişti. Kapernaum’daki inananlar İsa’nın her türlü hastalığı iyileştirebileceğini düşünmekteydi.
146:5.2 Bu soylu kişi Kana’da İsa’yı bulduğunda, güçlü bir biçimde kendisinden Kapernaum’a yetişmesini ve sıkıntı içindeki oğlunu iyileştirmesini rica etmişti. Havariler nefeslerini tutmuş bekler halde dururlarken, İsa, hasta oğlanın babasına bakan bir biçimde, şunu söylemişti: “Sizlere daha ne kadar tahammül etmeliyim? Tanrı’nın gücü aranızda ama işaretleri ve harikaları görmeden inanmayı reddetmektesiniz.” Ancak, soylu kişi, şunu söyleyen bir biçimde, İsa’ya yalvardı: “Koruyucum, ben gerçekten de inanıyorum; ancak, oğlum yok olmadan önce gel, zira ben onu bıraktığımda bile kendisi ölümün eşiğindeydi.” Ve, İsa başını sessizce düşünmek için bir anlığına eğdiğinde, aniden şöyle söyledi: “Evine geri dön; oğlun yaşayacak.” Titus İsa’nın sözüne inanmış olup, Kapernaum’a geri yetişti. Ve, o geri dönüş yolundayken, hizmetlileri, şunu söyleyen bir biçimde, kendisini karşılamak için yola düşmüştü: “Sevin, oğlun düzeldi — o yaşıyor.” Bunun sonrasında Titus onlara hangi saat oğlanın düzelmeye başlamış olduğunu sordu; ve, hizmetliler “dün saat yedi gibi ateşi kendisini terk etti” şeklinde cevap verince, baba bunun yaklaşık olarak İsa’nın “Evladın yaşayacak” dediği vakit olduğunu hatırladı. Ve, Titus bu andan itibaren tüm kalbiyle inanmış olup, onun tüm ailesi de inandı. Bu evlat krallığın kudretli bir hizmetkârı haline gelmiş olup, daha sonra, Roma’da acı çekmiş olanlarla birlikte yaşamını teslim etmişti. Her ne kadar Titus’un tüm hanesi, onların arkadaşları ve hatta havariler bu yaşanmışlığı bir mucize olarak görmüşse de, bu bir mucize değildi. En azından bu, fiziksel hastalığı iyileştirmenin bir mucizesi değildi[35]. O yalnızca, vaftizinin sonrasında İsa’nın sıklıkla başvurmuş olduğu tam da bu türden bilgi gibi, doğal yasanın gidişatına dair öncül-bilginin bir durumuydu[36].
146:5.3 Tekrar, İsa, bu köydeki hizmetiyle birlikte açığa çıkmış bu türden ikinci yaşanmışlığa olan yersiz ilgi nedeniyle Kana’dan bir an önce ayrılmak zorunda kalmıştı. Kasaba insanları su ve şarabı hatırlamıştı ve, şimdi onun, bir soylu adamın çocuğunu o kadar uzaktan iyileştirmiş olduğu varsayıldığı için kendisine, yalnızca hasta ve sıkıntı içindekiler değil aynı zamanda acı çekenlerin uzaktan iyileşmeyi talep eden ulakları gelmişti. Ve, İsa, tüm şehir çevresinin ayaklandığını görünce, “Haydi Nain’e gidelim” dedi.
146:6.1 Bu insanlar işaretlere inanmıştı onlar, harikalar arayan bir nesildi. Bu zaman zarfında, merkezi ve güney Celile insanları, İsa ve onun kişisel hizmetine dair mucize arayan zihin içine girmişlerdi. Tamamiyle sinirsel bozukluklardan ve duygusal kökenli rahatsızlıklardan ızdırap çeken dürüst düzinelerce, yüzlerce kişi İsa’nın huzuruna gelmiş ve bunun sonrasında evlerine, İsa’nın kendisini iyileştirmiş olduğunu arkadaşlarına duyuran bir biçimde geri dönmüşlerdi. Ve, bu bilgisiz ve basit-akıldaki insanlar zihinsel iyileşmenin bu vakalarını, mucizevî çareler biçiminde, fiziksel iyileşme olarak görmüşlerdi.
146:6.2 İsa Kana’dan Nain’e gitmeyi amaçladığında, inananlardan ve birçok meraklı insandan oluşan büyük bir kalabalık kendisini takip etmişti. Onlar mucizeleri ve harikaları görmeye kararlılardı, ve onlar hayal kırıklığına uğramayacaklardı. İsa ve onun havarileri şehrin kapılarına yaklaştığında, Nainli bir dul annenin tek oğlunu taşıyan bir biçimde, yakındaki mezarlığa olan yolu üzerindeki bir cenaze alayı ile karşılaşmıştı[37]. Bu kadın fazlasıyla saygı duyulan birisi olup, köyün yarısı bu ölü olduğu varsayılan oğlanın tabutunu takip etmekteydi. Cenaze alayı İsa ve onun takipçilerine kadar geldiğinde, dul ve onun arkadaşları Üstün’ü tanımış ve güçlü bir biçimde ondan oğlanı yaşama geri döndürmesini rica etmişlerdi. Mucize beklentileri o kadar yüksek bir noktaya varmıştı ki onlar, İsa eğer her insan hastalığını iyileştirebiliyorsa bu türden bir iyileştiricinin bir ölüyü de diriltebilecek olduğunu düşünmüşlerdi. İsa, rahatsız edici bir biçimde böyle aralıksız ricada bulunulan bir biçimde, ileri adımını attı ve, tabutun kapağını kaldırarak, oğlanı incelemeye başladı. Genç adamın gerçekten ölmediğini keşfeden bir biçimde o, mevcudiyetinin bir trajedinin yaşanmasını önleyebileceğini gördü; böylece, anneye dönerek, şunu söyledi; “Ağlama. Oğlun ölü değil; o uyuyor. O sana tekrar kavuşturulacak.” Ve, bunun sonrasında, genç adamı elinden tutarak şunu söyledi: “Uyan ve ayağa kalk.” Ve, ölü olduğu varsayılan genç kısa bir süre oturdu ve konuşmaya başladı ve, İsa onları evlerine geri gönderdi.
146:6.3 İsa, kalabalığı sakinleştirmeye ve nafile bir biçimde ufaklığın gerçekten ölü olmadığını, onu mezardan geri getirmediğini açıklamaya çabaladı ancak, bu boşa bir uğraştı. Kendisini takip etmiş olan kalabalık ve tüm Nain köyü, duygusal kendinden geçiş halinin zirve noktasına çıkmıştı[38]. Birçoğunu korku almıştı, başka bir topluluk ise panik içindeydi, daha da başkaları da dua etmek için kapaklanmış günahları için çığırmaya başlamışlardı. Ve, yaygara içindeki kalabalığın dağıtılabilmesi karanlığın çöküşünden uzunca bir süre sonrasına kadar gerçekleşebilmişti. Ve, tabii ki, oğlanın ölü olmadığına dair İsa’nın ifadesine rağmen, herkes bir mucizenin gerçekleştiğinde, hatta ölünün diriltildiğinde ısrar etmişti. Her ne kadar İsa onlara, oğlanın yalnızca derin bir uykuda bulunduğunu söylemiş olsa da, onlar bunun İsa’nın konuşma tarzı olduğunu açıklamış ve onun, her zaman mucizelerini gizlemeye çalışan büyük alçakgönüllülük içinde bulunuşu gerçekliğine dikkat çekmişlerdi.
146:6.4 Böylece, İsa’nın dulun oğlunu ölüden diriltmiş olduğuna dair söz Celile boyunca yayıldı ve Yehuda’ya gitti; ve, bu anlatılanı duymuş olan birçok kişi ona inandı. Hiçbir zaman İsa, kendisinden uyanmasını ve ayağa kalkmasını istediğinde dulun oğlunun gerçekte ölü olmayışını havarilerin hepsinin bile bütünüyle anlamasını sağlayamamıştı. Ancak, İsa onlara; kendisine anlatılmış bir biçimde bu yaşanılmışlığı kaydetmiş olan Luka’nınki dışında, ilerideki kayıtların tümünde dışarıda tutulacak derecede bu hususun altını yeterli bir biçimde çizebilmişti[39]. Ve, yine, İsa bir doktor olarak o kadar kuşatma altına alınmıştı ki, ertesi gün Endor için erken saatlerde buradan ayrılmıştı.
146:7.1 Endor’da İsa birkaç günlüğüne, fiziksel iyileşmenin arayışı içinde gürültü kopartan kalabalıklardan kaçabilmişti. Bu yerdeki konuklukları boyunca Üstün öğretim amaçlı olarak Kral Şaul ve Endorlu büyücünün hikâyesini havarilerine anlatmıştı[40]. Üstün açık bir biçimde havarilerine; öncesinde birçok kez ölünün varsayılmakta olan ruhaniyetlerinin kılığına girmiş bulunan yoldan çıkmış ve isyankâr yarı-ölümlülerin, artık bu tuhaf şeyleri yapamayacak derecede denetim altına alınacağını söylemişti. O takipçilerine; Baba’ya geri dönmesinden sonra, ve bu zamana kadar gerçekleşmiş olacak ruhaniyetlerini bedenlerin tümüne yağdırışlarından sonra, artık — tarafınızdan temiz olmayan ruhaniyetler biçimde adlandırılan — bu türden yarı-ruhaniyet varlıklarının faniler arasında zayıf ve kötü niyetteki akılları hâkimiyet altına alamayacağını söylemişti.
146:7.2 İsa ilave bir biçimde havarilerine; ayrılmış olan insan varlıklarına ait ruhaniyetlerin, yaşayan akranları ile iletişim kurmak için doğmuş oldukları dünyalara geri dönmediklerini açıklamıştı. Yalnızca bir yazgı sonu çağının geçmesinden sonra fani insana ait ilerleyen ruhaniyetin yeryüzüne geri dönebilmesinin mümkün olduğunu ve böyle bir durumun bile yalnızca istisnai durumlarda ve gezegenin sahip olduğu ruhsal idarenin bir parçası olarak gerçekleştiğini.
146:7.3 Onlar iki gün dinlendikten sonra, İsa havarilerine şunu söyledi: “Ertesi sabah haydi, bu arada şehir çevresi sakinleşirken vakit geçirmek ve öğretimde bulunmak için Kapernaum’a geri dönelim. Bu zaman zarfında evdeki insanlar bu türden heyecandan eski hallerine kısmen de olsa dönmüşlerdir.”