© 2021 Urantia Society of Greater New York
142:0.1 NİSAN ayında İsa ve havariler, Bethani’de geceyi geçirmek için her akşam şehirden ayrılan bir biçimde, Kudüs’de çalışmışlardı. İsa’nın kendisi her hafta, önde gelen birçok Musevi’nin gizlice kendisiyle konuşmak için gelmiş olduğu, bir Yunan Musevisi olan Flavius’un evinde bir veya iki gece geçirmişti.
142:0.2 Kudüs’deki ilk gün İsa, bir zamanlar yüksek bir mevkide görev yapmış olan bir din-adamı ve Zübeyde’nin eşi Şalome’nin akrabası olan, önceki yıllardan arkadaşı Annas’ı çağırmıştı. Annas, İsa ve onun öğretilerini duymaktaydı ve, İsa yüksek din-adamının evine uğradığında, fazlasıyla temkinle karşılanmıştı. İsa Annas’ın soğukluğunu algılandığında, ayrılırken şunları söyleyen bir biçimde, derhal onun evini terk etti: “Korku insanın başlıca köleleştiricisi ve gururu büyük zayıflığıdır; sen kendine, hem neşenin ve hem de özgürlüğün bu yok edicilerine esir eden bir biçimde ihanet mi edeceksin?” Ancak, Annas cevap vermedi. Üstün Annas’ı, damadının İnsan Evladı hakkında yargıda bulunduğu güne kadar bir daha görmedi.
142:1.1 Bu ay boyunca, İsa veya havarilerden bir tanesi, günlük bir biçimde mabette öğretimde bulunmuştu. Hamursuz kalabalıkları mabet öğretisine giremeyecek kadar büyük olduğunda, havariler birçok öğretiyi dışarıda kutsal bölmelerde gerçekleştirmişti. Onların iletisinin özü şuydu:
142:1.2 1. Cennetin krallığı çok yakındadır[1].
142:1.3 2. Tanrı’nın babalığına olan inanç vasıtasıyla cennetin krallığına girebilir, böylece Tanrı’nın evlatları haline gelebilirsiniz[2].
142:1.4 3. Komşunu kendin gibi severken Tanrı’ya olası en yüksek sadakat olarak — derin sevgi, krallık içerisindeki yaşamın kuralıdır[3].
142:1.5 4. Bir kişinin kişisel yaşamında ruhaniyetin meyvelerini vermesi olarak, Yaratıcı’nın iradesine taabi olmak krallığın kanunudur[4].
142:1.6 Hamursuz’u kutlamak için gelmiş olan kalabalıklar İsa’nın bu öğretisini duymuş olup, onların yüzlercesi bu iyi haberlerden büyük keyif duymuşlardı[5]. Museviler’in baş din-adamları ve yöneticileri, İsa ve onun havarilerinden fazlasıyla endişe duyar hale gelmiş olup, kendi aralarında onlar hakkında neyin yapılması gerektiğini tartışmışlardı.
142:1.7 Mabet içi ve çevresindeki öğretinin yanı sıra havariler ve diğer inananlar, Hamursuz kalabalıkları arasında kişisel çalışmaya fazlasıyla katılmış haldeydi. Bu ilgili erkek ve kadınlar, İsa’nın iletisine dair haberi bu Hamursuz kutlamasından Roma İmparatorluğu’nun uç kısımlarına ve aynı zamanda Doğu’ya da taşımıştı. Bu, krallığın müjdesinin dış dünyaya olan yayılımının başlangıcıydı. Artık İsa’nın çalışması Filistin ile sınırlı değildi.
142:2.1 Kudüs’de Hamursuz şölenlerine katılmakta, Giritli zengin bir Musevi tüccarı olan Yakup isminde biri bulunmaktaydı ve, o, İsa ile özel bir biçimde görüşme ricasında bulunan bir biçimde, Andreas’a gelmişti. Andreas, İsa ile olan bu gizli buluşmayı bir sonraki günün akşamı Flavius’un evinde olarak düzenlemişti. Bu kişi Üstün’ün öğretilerini kavrayamamış olup, Tanrı’nın krallığına dair daha bütüncül bir biçimde bilge almayı arzulamak için gelmişti. Yakup İsa’ya şöyle söylemişti: “Ancak, Hahamımız, Musa ve eskinin peygamberleri bize Yahveh’in, büyük gazaba ve dehşetli kızgınlığa sahip bir Tanrı olarak, kıskanç bir Tanrı olduğundan bahsediyor. Peygamberler bize, onun kötülük yapanlardan nefret ettiğini ve yasasına uymayanlardan intikam aldığını söylüyor. Sen ve senin takipçilerin bizlere Tanrı’nın, senin çok yakında olduğunu duyurduğun, cennetin bu yeni krallığına kabul edeceği her insanı çok derin bir biçimde seven iyiliksever ve merhamet sahibi bir Baba olduğunu öğretiyorsunuz[6].”
142:2.2 Yakup konuşmasını bitirdiği zaman, İsa şu cevabı vermişti: “Yakup, sen, nesillerinin evlatlarına dönemlerinde var olan aydınlık uyarınca öğretide bulunmuş olan eskinin tanrı-elçilerinin öğretilerini oldukça iyi bir biçimde ifade ettin. Cennet içindeki Babamız, değişmezdir. Ancak, onun doğasına dair kavramsallaşma, Musa’nın döneminden Amos zamanına, ve hatta tanrı-elçisi İşaya’nın nesline kadar genişlemiş ve olgunlaşmıştır. Ve, bu aşamada ben beden içerisinde, Babayı yeni ihtişam içerisinde açığa çıkarmak ve onun derin sevgisi ve merhametini dünyaların her biri üzerindeki her bir insanın dikkatine çekmek için geldim. Bu krallığın müjdesinin taşımış olduğu memnuniyet ve iyi niyet iletisi insanların tümüne yayıldığında, millet ailelerinin tümü arasında gelişmiş ve iyileşmiş ilişkiler yeşerecektir. Zaman ilerledikçe, babalar ve çocukları birbirlerini daha çok sevecek ve böylelikle cennet içindeki Baba’nın yeryüzü üzerindeki çocukları için olan derin sevgisine ait daha iyi bir anlayış ortaya çıkacak. Şunu hatırla, Yakup: iyi ve gerçek bir baba yalnızca, kendi ailesini — bir aile olarak — bir bütün halinde derinden sevmez; o aynı zamanda, ailesinin her bir bireysel üyesini gerçek anlamıyla derinden sever ve onu şefkatli bir biçimde önemser.”
142:2.3 Cennetsel Baba’nın karakterine dair ciddi ölçekteki konuşmadan sonra, İsa durup şunu söylemişti: “Sen, Yakup, birçok çocuğun bir babası olarak, sözlerimin gerçekliğini oldukça iyi bilmektesin.” Ve, Yakup şunu dedi: “Ancak, Üstünümüz, kim sana benim altı çocuk babası olduğumu söyledi? Benim hakkımda bunu nasıl bildin?” Ve, Üstün yanıtladı: “Baba ve Evlat’ın her şeyi bildiğini söylemek yeterli olacaktır; zira, onlar gerçekten de her şeyi görürler. Yeryüzü üzerinde bir baba olarak kendi çocuklarını seven bir halde, şimdi sen; yalnızca İbrahim’in tüm çocukları için değil, senin bireysel ruhun olarak özellikle senin için olan nitelikteki — cennetsel Baba’nın senin için olan derin sevgisini bir gerçeklik şeklinde kabul etmek zorundasın.
142:2.4 Bunun sonrasında, İsa, şunları söyleyerek konuşmasına devam etmişti: “Çocukların çok genç ve henüz daha olgunlaşmamışken ve sen onları uyarmak zorunda kaldığında, onlar babalarını kızgın ve sinirli gazapla dolu olarak düşünebilirler. Onların henüz olgunlaşmamış düzeyi, babanın ileriyi gören ve düzeltici nitelikli şefkatini kavrayan bir biçimde verilen cezalandırılışın ötesine geçemez. Ancak, bu aynı çocuklar erişkin erkek ve kadınlar haline geldiklerinde, babaları hakkında bu öncül ve yanlış düşünülmüş fikirlere bağlı kalmaları onlar için bir bilgeden yoksunluk olmaz mı? Erkek ve kadınlar olarak onlar bu aşamada, tüm bu öncül disiplin önlemleri içinde bulunan babalarının sevgisini kavramalıdırlar. Ve, çağlar ilerlerken insanlık, cennet içindeki Baba’nın gerçek doğası ve sevgi dolu karakterini daha iyi bir biçimde anlar hale gelmemeli midir? Eğer sen Tanrı’yı Musa ve diğer peygamberler gibi görmekte ısrar edersen, ruhsal aydınlanmanın ilerleyen nesillerinden nasıl bir yarar elde etmiş olursun ki? Sana söylüyorum, Yakup, sen, bu dönemin aydınlık ışığı altında Baba’yı, çok önceden göçmüş olanların devamlı bir biçimde gördüklerinden bambaşka bir biçimde görmelisin. Ve, onu bu şekilde gören bir halde sen, bu türden merhametli bir Baba’nın hükmettiği krallığa girmekten dolayı büyük keyif duymalı, ve bundan böyle, onun derin sevgi iradesinin yaşamına egemen olmasını amaçlamalısın.”
142:2.5 Ve, Yakup cevabını verdi: “Hahamımız, ben inanıyorum; ben senin beni Yaratıcı’nın krallığına götürmeni arzuluyorum.”
142:3.1 Çoğu Tanrı’nın karakterine dair bu söyleşiyi dinlemiş olarak, on iki havari o gece İsa’ya, cennet içindeki Baba hakkında birçok soru sormuştu. Üstün’ün bu sorulara olan cevapları, çağdaş kavramsallaşmalar içinde en iyi bir biçimde şöyle özetlenebilir:
142:3.2 İsa, özünde şunları söyleyen bir biçimde, on ikiliyi ılımlı bir biçimde eleştirmişti: “Yahveh düşüncesinin gelişimi ile ilgili İsrail’in tarihsel anlatımlarını bilmiyor musunuz, Tanrı’ya dair inanç-savı ile ilgili Yazıtlar’ın öğretisinden habersiz misiniz? Ve, bunun sonrasında Üstün, Musevi insanlarının gelişimi süreci boyunca İlahiyat’a dair kavramsallaşma hakkında havarilerini eğitmeye geçti. O, Tanrı düşüncesinin gelişiminin şu fazlarına dikkat çekti:
142:3.3 1. Yahveh — Sina kavimlerinin tanrısı[7]. Bu; Musa’nın, İsrail’in Koruyucu Tanrısı olarak daha yüksek düzeye yüceltmiş olduğu İlahiyat’a dair ilkel kavramsallaşmaydı. Cennet içindeki Baba, hiçbir zaman; onların İlahiyat’a dair kavramsallaşmaları her ne kadar gelişmemiş düzeyde bulunursa bulunsun veya onlar onun kutsal doğasını hangi isim altında sembolleştirirlerse sembolleştirsin, yeryüzü üzerindeki çocuklarının içten ibadetini kabul etmemezlikte bulunmaz.
142:3.4 2. En Yüksek Unsur. Cennet içindeki Baba’ya dair bu kavramsallaşma; Melçizedek tarafından İbrahim’e duyurulmuş olup, İlahiyat’ın bu büyümüş ve genişlemiş düşüncesine daha sonra inanmış olanlar tarafından Salem’den çok uzaklara taşınmıştır. İbrahim ve onun kardeşi Ur’dan güneşe olan ibadetin yaygınlığı nedeniyle ayrılmış olup, En Yukarıdaki Tanrı olarak — El Elyon’a dair Melçizedek öğretisinin inananları haline gelmişti[8][9]. Onlarınki, eski Mezopotamya düşünceleri ile En Yüksekte Olan inanç-savının bir karışımından meydana gelen bir biçimde, farklı unsurlardan bir araya gelmiş bir Tanrı kavramsallaşmasıydı.
142:3.5 3. El Şaddai[10]. Bu öncül dönem boyunca İbraniler’in çoğu, Nil topraklarındaki esaretleri boyunca hakkında öğrenmiş oldukları, cennetin Tanrısı’na dair Mısırlı kavramsallaşma olarak, El Şaddai’ye ibadet etmişlerdi. Melçizedek döneminden uzun bir süre sonra, Tanrı’nın bu üç kavramsallaşması da bir araya gelip, İsrail’in Koruyucu Tanrısı olarak, yaratan İlahiyat’a dair inanç-savını oluşturmuştu.
142:3.6 4. Elohim[11]. Âdem’in zamanından beri, Cennet Kutsal Üçlemesi’ne dair öğreti varlığını sürdürmüştür. Yazıtlar’ın nasıl, “Her şeyin en başında Tanrılar gökyüzünü ve yeryüzünü yarattı” ifadesiyle başladığını hatırlamıyor musunuz? Bu, kayıtların oluşturulduğu zaman zarfında, bir bütünlükte olan üç Tanrı’ya dair Kutsal Üçleme kavramsallaşmasının atalarımızın dinin kendisine yer bulmuş olduğunu göstermektedir.
142:3.7 5. En Yüce Yahveh. İşaya’nın döneminde Tanrı’ya dair bu inanışlar, aynı zamanda her-şeye-gücü-yeten ve her-şeyi-bağışlayan bir Kâinatsal Yaratan kavramsallaşmasına doğru genişlemiş haldeydi[12][13][14]. Ve, Tanrı’nın bu evrimleşen ve genişleyen kavramsallaşması, İlahiyat’a dair atalarımızın dininde bulunan tüm öncül düşünceleri neredeyse tamamen saf dışı bırakmıştı.
142:3.8 6. Cennet içindeki Baba[15]. Ve, şimdi bizler Tanrı’yı, cennetteki babamız olarak biliyoruz. Bizim öğretimiz, içerisinde inananın Tanrı’nın bir evladının tam da kendisi olduğu bir dini sunmaktadır. Bu, cennetin krallığına dair müjdenin taşıdığı mutlu haberlerdir. Baba ile birlikte Evlat ve Ruhaniyet ortak bir biçimde mevcuttur; ve, bu Cennet İlahiyatları’nın doğası ve hizmetinin açığa çıkarılışı, Tanrı’nın yükseliş halindeki evlatlarına ait ebedi ruhsal ilerleyişin sonu bulunmayan çağları boyunca genişlemeye ve apaçık hale gelmeye devam edecektir. Her zaman ve çağların tümü boyunca, herhangi bir insan varlığının — bireysel nitelikteki ruhsal ilerleyiş ile ilgili olarak — gerçek ibadeti, cennet içindeki Baba’ya gösterilen hürmet olarak ikamet eden ruhaniyet tarafından ayırt edilmektedir.
142:3.9 Daha öncesinde hiçbir sefer havariler, önceki nesillere ait Musevi düşünceleri içinde Tanrı kavramsallaşmasının gelişimine dair bu anlatımı duydukları denli şaşkınlığa düşmemişlerdi; onlar soru soramayacak kadar şaşkınlık içerisindeydiler. Onlar İsa’nın karşısında sessizlik içerisinde otururlarken, Üstün konuşmasını şöyle sürdürmüştü: “Ve, sizler, şayet Yazıtları okumuş olsaydınız, bu gerçeklikleri bilirdiniz. Samuel’de şunun geçtiği metni okumadınız mı: ‘Ve, Koruyucu’nun kızgınlığı İsrail’e karşı ateşlenmişti; o kadar ki, Davud, İsrail ve Yudah’da kaç kişi var sayın, diyerek onlara karşı yürümemiş miydi?’ Ve, bu garip bir şey değildi, zira Samuel’in döneminde İbrahim’in çocukları gerçekten de, Yahveh’in hem iyiyi hem de kötüyü yaratmış olduğuna inanmıştı. Ancak, Tanrı’nın doğasına dair Musevi kavramsallaşmasının genişlemesinin sonrasında meydana gelmiş olarak, daha sonraki bir yazar bu olayları aktardığında kötülüğü Yahveh ile ilişkilendirmemişti; bu nedenle o şöyle söylemişti: ‘Ve, Şeytan İsrail’in karşısına durmuş ve Davud’u İsrail’i saymaya ayartmıştı.’ Yazıtlardaki bu türden kayıtların açık bir biçimde, Tanrı’nın doğasına dair kavramsallaşmanın bir nesilden diğerine nasıl büyümeye devam etmiş olduğunu gösterdiğini algılayamıyor musunuz?[16]
142:3.10 “Tekrar etmek gerekirse, sizler, kutsallığın bu genişleyen kavramsallaşmaları ile çok doğrudan bir ilişki içerisinde gerçekleşmiş olan kutsal kanuna dair anlayışın bu gelişimini kavramalıydınız. İsrail’in çocukları, Yahveh’e dair genişlemiş açığa çıkarılıştan öncesi bir dönemde Mısır’dan çıktıklarında, Sina’da topluca konaklamış oldukları döneme kadar kanunları olarak onlara hizmet etmiş on emre sahipti. Ve, bu on emir şunlardı:
142:3.11 “1. Başka hiçbir Tanrı’ya ibadet etmeyeceksiniz; zira, Koruyucunuz, kıskanç bir Tanrı’dır[17].
142:3.12 “2. Puttan tanrılar yapmayacaksınız[18].
142:3.13 “3. Mayasız ekmekten olan orucunuzu tutmayı ihmal etmeyeceksiniz[19].
142:3.14 “4. İnsanların veya sığırların erkekleri içinde, ilk doğan her zaman benimdir, der Koruyucu[20].
142:3.15 “5. Altı gün çalışabilirsiniz, ancak yedinci günde istirahat edeceksiniz[21].
142:3.16 “6. İlk meyvelerin hasadının orucunu ve yılın sonundaki Mişkan orucunu tutmamazlık etmeyeceksiniz[22].
142:3.17 “7. Mayalı ekmekle birlikte herhangi bir fedanın kanını sunmayacaksınız[23].
142:3.18 “8. Hamursuz orucunun fedası ertesi güne kalmayacak[24].
142:3.19 “9. Toprağın ilk meyvelerinin ilkini, Koruyucunuz olan Tanrınızın evine getireceksiniz[25].
142:3.20 “Genç bir keçiyi annesinin sütünde pişirmeyeceksiniz.[26]
142:3.21 “Ve, bunun sonrasında, Sina’nın şimşekleri ve yıldırımları arasında, Musa onlara; hepinizin, İlahiyat’a dair genişleyen Yahveh kavramsallaşmalarına daha değerli bir biçimde eşlik eder halde göreceği, on yeni emri vermişti. Ve, sizler; ilkinde Mısır’dan olan kurtuluşun Şabat ibadetinin nedenselliğine bağlanışı, daha sonraki bir kayıtta ise, öncül atalarımızın gelişmekte olan dini inanışlarının, Şabat’ı yerine getirme sebebinin dünyanın yaratımına dair gerçekliğin farkındalığını içeren bir biçimde değişim göstermesini gerekli kılışı olarak, bu emirlerin iki kez Yazıtlarda kayıt altına alınmış olduğunu hiç mi fark etmediniz?[27]
142:3.22 “Ve, bunun sonrasında sizler bir kez daha — İşaya’nın döneminin daha büyük olan ruhsal aydınlanması içinde olarak, bu on emrin; Tanrı’yı olası en yüksek düzeyde ve komşunuzu kendiniz gibi derinden sevme olarak, derin sevginin bu büyük ve olumlu kanununa doğru dönüşmüş olduğunu hatırlayacaksınız. Ve, ben de size, Tanrı ve insan için olan derin sevginin bu en yüce düzeydeki kanununun insanın tek bütüncül görevini oluşturmakta olduğunu duyurmaktaydım[28].”
142:3.23 Ve, İsa konuşmasını bittirdikten sonra, hiçbir kişi ona bir soru sormamıştı. Onlar, her biri kendi uykusuna çekilen bir biçimde, ayrılmışlardı.
142:4.1 Yunan Musevisi olan, Flavius, ne sünnet ne de vaftiz olmuş bir halde, İsrail’in yarı-yeni üyesiydi; ve, o, sanattaki ve heykeltıraşlıktaki güzelliğin büyük bir seveni olduğu için, Kudüs’de konuklarken içinde bulunduğu ev güzel bir yapıydı. Bu ev, Flavius’un dünya seyahatleri üzerinde çeşitli yerlerden toplamış olduğu paha biçilmez hazineler ile seçkin bir biçimde süslenmişti. O İsa’yı evine davet etmeyi ilk kez düşündüğünde, Üstün’ün, bu put olarak varsayılmaktaki imgeleri görmekten rahatsız olacağından korkmuştu. Ancak, Flavius; İsa’nın eve girdiğinde, evin dört bir tarafında dağıtılmış olan bu varsayıldığı haliyle putsal nesnelere sahip olmaktan dolayı kendisini uyarmak yerine, bütün koleksiyona dair büyük bir ilgiyi sergilemesi, ve, kendisinin gözde heykellerinin tümünü İsa’ya gösteren bir biçimde, ona bir odadan diğerine eşlik ederken onun her bir nesne hakkında birçok takdir edici soru sorması karşısında olumlu bir şekilde şaşkınlığa uğramıştı.
142:4.2 Üstün, ev sahibinin sanata karşı olan dostane tutumu karşısında şaşkınlık içerisinde bulunuşunu görmüştü; bu nedenle, onlar bütün koleksiyonu gözden geçirmeyi tamamladığında, İsa şunu söylemişti: “Babam tarafından yaratılmış ve insanın sanatsal elleri tarafından süslenmiş olan şeylerde güzelliği takdir ettiğin için, neden uyarılmayı beklemektesin? Musa bir kez, putlara tapınmakla ve sahte tanrılara olan ibadetle savaşmayı amaçladığı için, neden insanların tümü şükran ve güzelliğin yeniden tasvirine dudak bükmek zorundadır ki? Sana söylüyorum, Flavius, Musa’nın çocukları kendisini yanlış anlamıştır; ve, şimdi onlar, Musa’nın yasaklamış olduğu yeryüzünde ve gökyüzünde olan şeylerin imgelerinden ve suretlerinden bile sahte tanrılar yapmaktadırlar. Ancak, her ne kadar Musa, bu dönemin karanlıkta kalmış akıllarına bu türden kısıtlamaları öğretmiş olsa da, cennet içindeki Baba’nın her şeyin üzerindeki kâinatsal Ruhaniyet Yöneticisi olarak açığa çıkarıldığı bugün ile ne ilişkisi vardır? Ve, Flavius, gelmekte olan krallıkta onların artık, ‘Ona ibadet etme, buna ibadet etme’ öğretisinde bulunmayacaklarını duyuruyorum; onlar artık kendilerini, şundan uzak dur, buna yapmamaya dikkat gibi emirlerle meşgul kılmayacak; ancak, bunun yerine herkes, tek bir en yüce görev ile ilgili olacak. Ve, insanın bu görevi, iki büyük ayrıcalık içinde ifade edilmiş haldedir: Cennet Babası olarak sınırsız Yaratan’a gerçekleştirilen içten ibadet ve bir kişinin akran insanlarına bahşedilmiş sevgi dolu hizmet. Eğer siz komşunuzu kendinizi sever gibi derinden seviyorsanız, siz gerçekten de, Tanrı’nın bir evladı olduğunuzu biliyorsunuz[29].
142:4.3 “Babam’ın çok iyi bir biçimde anlaşılmadığı bir çağda, Musa, puta tapınmaya karşı gelmede meşru görülen yerde olmuştur; ancak, gelmekte olan çağ içerisinde Baba, Evlat’ın yaşamında açığa çıkarılmış olacaktır; ve, Tanrı’nın bu yeni açığa çıkarılışı, Yaratan Babayı taştan putlarla veya altından ve gümüşten imgelerle karıştırmayı sonsuza kadar gereksiz kılacaktır. Bu aşamadan itibaren ussal insanlar, sanat hazinelerini, her şeyin ve her varlığın Tanrısı olarak Cennet içindeki Baba’ya olan ibadet ve hizmet ile bu türden güzelliğin maddi bir takdirini karıştırmadan keyifle deneyimleyebilirler.”
142:4.4 Flavius, İsa’nın kendisine öğretmiş olduğu her şeye inanmıştı. Ertesi gün Ürdün vadisinden sonra gelen Bethani’ye gitmiş olup, Yahya’nın takipçileri tarafından vaftiz edilmişti. Ve, o bunu, İsa’nın havarileri henüz inananları vaftiz etmediği için yapmıştı. Flavius Kudüs’e geri döndüğünde, İsa için büyük bir şölen vermiş olup, kendisinin altmış arkadaşını çağırmıştı. Ve, bu davetlilerden çoğu da, gelmekte olan krallığın iletisinin inananları haline gelmişti.
142:5.1 İsa’nın bu Hamursuz haftasında mabet içinde vermiş olduğu muhteşem vaazlardan bir tanesi, Şamlı bir kişi olan, dinleyicilerinden bir tanesinin sorduğu bir soruya cevap olarak gerçekleşmişti. Bu kişi İsa’ya şu soruyu sormuştu: “Ancak, Hahamımız, senin Tanrı tarafından gönderilmiş olduğunu nasıl kesin olarak bilebiliriz? Sen ve takipçilerinin çok yakında olduğunu duyurmuş bulunduğunuz bu krallığa gerçek anlamda girebileceğimizi?” Ve, İsa yanıtladı:
142:5.2 “Benim iletim ve takipçilerimin öğretisi hususunda, siz onları vermiş oldukları meyveler ile yargılamalısınız. Eğer biz size ruhaniyete ait gerçeklikleri duyuruyorsak, ruhaniyet kalpleriniz içinde, bizlerin iletisinin asli olup olmadığına şahitlik edecektir. Krallık ve cennetsel Baba tarafından kabul edilişinize dair güvence hakkında olarak, aranızda bulunan değerli ve iyi niyetli hangi bir babanın, aile içindeki düzeyine veya babasının kalbindeki şefkat bakımından güvenli konumuna dair kendi çocuğunu endişe içinde ve sürüncemede bırakır ki? Siz, yeryüzü babaları, insan kalpleriniz içinde ikamet ettikleri sevgi konumlarına dair çocuklarınızı belirsizlik içinde bırakarak içkence etmekten zevk mi duyarsınız? Ne de cennet içindeki Babanız sahip olduğu ruhaniyete ait inanç çocuklarını, krallık içindeki konumlarına dair kuşkucu belirsizlik için bırakmaz. Eğer siz Tanrı’yı Babanız olarak karşılarsanız, bunun sonucunda, gerçekten de ve gerçeklik içerisinde, sizler Tanrı’nın evlatlarısınızdır. Ve, eğer siz evlatlarsanız, bunun sonucunda, ebedi ve kutsal evlatlık ile ilişkili olan her şeyin konumunda ve düzeyinde güvende olan bir konumdasınızdır. Eğer sizler benim sözlerime inanırsanız, sizler bunun sonucunda, kendisinin beni göndermiş olduğu O’na inanırsınız; ve, Baba’ya böylece inanır halde sizler, cennetsel vatandaşlık içindeki düzeyinizi kesin hale getirmiş olursunuz. Eğer siz cennet içindeki Baba’nın iradesini yerine getirirseniz, hiçbir zaman, kutsal krallık içinde ilerleyişin ebedi yaşamına erişmede başarısız olamazsınız[30].
142:5.3 “Yüce Ruhaniyet, sahip olduğunuz ruhaniyetler ile birlikte sizlerin gerçekten de Tanrı’nın çocukları olduğunuza tanıklık edecektir. Ve, eğer sizler Tanrı’nın evlatları iseniz, bunun sonucunda, sizler Tanrı’nın ruhaniyetinden doğmuş haldesinizdir; ve, her kim ruhaniyetten doğmuş ise, o kişi kendisinde her türlü kuşkunun üzerinden gelme gücüne sahiptir; ve, bu, tüm belirsizliği aşan, hatta sahip olduğunuz inancın ötesine geçen, bir zaferdir[31].
142:5.4 “Tanrı-elçisi İşaya, böyle zamanlardan bahseden bir biçimde, şöyle söylemişti: ‘Ruhaniyet bizlere gökten yağdırıldığı zaman, doğruluğun emekleri barış, huzur ve sonsuza kadar sürecek olan güvence olur.’ Ve, bu müjdeye gerçekten inanan herkes için, ben; onların, Babamın krallığının ebedi bağışlamalarına ve sonsuza kadar sürecek yaşamına olan kabullerinin güvencesi olacağım. Bu iletiyi duymuş ve krallığın bu müjdesine insanmış olan, sizler, bunun sonrasında, Tanrı’nın evlatlarısınızdır; ve, sizler, sonsuza kadar sürecek yaşama sahipsinizdir; ve, sizlerin ruhaniyetten doğmuş olmanızın tüm dünyaya olan kanıtı, birbirinizi içten bir biçimde derinden sevmenizdir.”[32]
142:5.5 Dinleyicilerden meydana gelen kalabalıklar, kendisine sorularda bulunan ve onun huzur verici cevaplarını ilgiyle dinleyen bir biçimde, İsa ile beraber birçok saat boyunca kalmaya devam etmişti. Havariler bile, İsa’nın krallığa ait müjdeyi daha güçlü ve kendinden emin bir biçimde duyurmandan cesaret bulmuşlardı. Kudüs’deki bu deneyim on ikili için büyük bir ilham olmuştu. Bu, onların bu türden devasa kalabalıklarla olan ilk iletişimiydi; ve, onlar, daha sonraki çalışmalarında kendilerine büyük yardımda bulunmuş olan birçok değerli dersi öğrenmişti.
142:6.1 Flavius’un evinde bir akşam, İsa’yı, Musevi Sanhedrin heyetinin zengin ve yaşlı bir üyesi olan, Nikodemus isminde biri görmeye gelmişti[33]. O, bu Celileli’nin öğretileri hakkında birçok şey duymuş olup, mabet bahçelerinde öğretide bulurken kendisini duymak amacıyla bir akşamüzeri katılmıştı. O, İsa’nın öğretisini duymaya sıklıkla gitmek istiyordu, ancak, onun öğretisine katılmış olan insanlar tarafından görülmekten korkuyordu; zira, Musevi yöneticileri İsa’nın görüşlerini o kadar onaylamaz haldeydi ki, Sanhedrin heyetinin hiçbir üyesi onunla herhangi bir biçimde açık bir şekilde ilişkilendirilmek istemezdi. Bunun uyarınca, Nikodemus, İsa’yı kişisel olarak ve tam da bu akşam karanlık çöktükten sonra görmeyi Andreas ile birlikte düzenlemişti. Petrus, Yakub ve Yahya, konuşma başladığında Flavius’un bahçesindeydi; ancak, daha sonra onların tümü söyleşinin devam ettiği yer olan eve geçmişlerdi.
142:6.2 Nikodemus’un karşılanmasında, İsa, özel hiçbir saygı gösterisinde bulunmamıştı onunla olan konuşmasında, hiçbir taviz veya yerinde olmayan ikna bulunmamaktaydı. Üstün, sır dolu bir biçimde hareket eden arayıcısını geri çevirmek için hiçbir girişimde bulunmamıştı ne de o herhangi bir kinayede bulunmuştu. Bu, toplumda seçkin konumda bulunmuş olan ziyaretçi ile olan tüm ilişkilerinde, o sakin, içten ve soyluydu. Nikodemus, Sanhedrin heyetinin resmi bir temsilcisi değildi; o İsa’yı tamamiyle, Üstün’ün öğretilerine olan kişisel ve içten ilgisi nedeniyle görmek için gelmişti.
142:6.3 Flavius tarafından tanıştırılması üzerine Nikodemus şunu söyledi: “Hahamımız, bizler senin Tanrı tarafından gönderilmiş olan bir öğretmen olduğunu biliyoruz; zira, eğer Tanrı ile birlikte değilse, sıradan bir insan bu şekilde öğretide bulunamaz. Ve, ben, gelen olan krallığa dair senin öğretilerin hakkında daha fazla şeyi öğrenmenin arzusunu duymaktayım[34].”
142:6.4 İsa Nikodemus’u şöyle cevapladı: “Gerçekten de, gerçekten de, sana söylüyorum, Nikodemus, bir kişi yukarıdan doğmamışsa, Tanrı’nın krallığını göremez[35].” Bunun sonrasında Nikodemus şu karşılığı verdi: “Ancak, bir insan yaşlı olduğunda tekrar nasıl doğabilir? O annesinin rahmine tekrar doğmak için ikinci kez giremez[36].”
142:6.5 İsa şunu söylemişti: “Yine de, ben sana duyuruyorum, bir insan ruhaniyetten doğmamışsa, Tanrı’nın krallığına giremez. Bedenden doğan bedendir, ruhaniyetten doğan ise ruhaniyettir. Ancak, benim sana gökten doğmuş olmak zorundasın sözüme şaşırmamalısın. Rüzgâr estiğinde, sen yaprakların hışırtısını duyarsın; ancak, sen, nerden gelip, nereye gittiği biçiminde — rüzgârı görmezsin; ve, bu durum aynen, ruhaniyetten doğan herkes için böyledir. Bedenin gözleriyle ruhaniyetin dışavurumlarına bakabilirsin, ancak ruhaniyeti mevcut biçimde algılayamazsın[37].”
142:6.6 Nikodemus buna karşılık olarak: “Ama ben anlamıyorum — bu nasıl olabilir ki?” İsa ise: “Sen İsrail’de bir öğretmensin ve tüm bunların hala bilgisine sahip değilsin, bu mümkün müdür? O zaman, yalnızca maddi dünyanın dışavurumlarını algılayanlara bu şeyleri açığa çıkarmak, ruhaniyetin gerçekliklerine dair bilgiye sahip olanların görevi haline gelmektedir[38]. Ancak, sana cennetsel gerçeklikleri söyleyecek olursan, bizlere inanacak mısın? Cennetten inmiş olana, hatta İnsan Evladı’na bile, inanmaya cesaretin var mı, Nikodemus?”[39]
142:6.7 Ve, Nikodemus: “Ama, ben, krallığa girmek için beni yeniden yaratacak olan bu ruhaniyete nasıl erişmeye başlayabilirim?” İsa buna cevap olarak: “Hâlihazırda, cennet içindeki Babanın ruhaniyeti senin içinde ikamet etmektedir. Eğer sen, gökten olan bu ruhaniyetin rehberliği altına girersen, çok yakın bir süre içinde ruhaniyetin gözleri ile görmeye başlarsın; ve, bunun sonrasında, ruhaniyet rehberliğine olan samimi tercih ile sen, ruhaniyetten doğmuş olursun, çünkü yaşamda senin tek amacın, cennet içinde olan Baban’ın iradesini yerine getirmek olur. Ve, kendini ruhaniyetten doğmuş olarak ve mutlu bir biçimde Tanrı’nın krallığı içinde bulan bir biçimde, günlük yaşamın içerisinde ruhaniyetin cömert meyvelerini vermeye başlarsın.”
142:6.8 Nikodemus, tamamiyle içtendi. O, derin bir biçimde etkilenmişti, ancak kafası karışmış bir şekilde ayrılmıştı. Nikodemus; birey-gelişiminde, bireysel-disiplinde ve hatta yüksek ahlaki niteliklerde bile belirli bir yere gelmiş, başarılı biriydi. O seçkin, ben merkezcil ve fedakârdı ancak, o, küçük bir çocuğun bilge ve sevgi dolu bir dünyasal babanın rehberliğine ve önderliğine kendisini bırakmaya gönüllü oluşu gibi kutsal Baba’nın iradesine kendi iradesini nasıl emanet etmesi gerektiğini, böylece ebedi krallığın ilerleyici bir varisi olarak Tanrı’nın bir evladı haline gelmeyi, bilmiyordu.
142:6.9 Ancak, Nikodemus, yine de krallığı elde etmek için inancını toparlamıştı. O, Sanhedrin’deki arkadaşları İsa’yı, ona söz hakkı tanımadan kınamayı amaçladığında sesi az çıkmış olsa da itirazda bulunmuştu; ve, Arimatheyalı Yusuf ile o, takipçilerin çoğu Üstünleri’nin son ızdırabı ve ölümünün sahnelerinden korku içinde kaçtıklarında bile, onun inancını kabul etmiş ve İsa’nın bedenine sahiplenmişlerdi.[40]
142:7.1 Kudüs’de Hamursuz haftasının öğretimle ve kişisel emeklerle geçen yoğun bir sürecinden sonra, İsa bir sonraki Çarşamba’yı Bethani’de, istirahat eden bir biçimde, havarileri ile birlikte geçirdi. Bu akşamüzeri, Tomas, uzun ve eğitici bir cevabı zorunlu kılan bir soru sormuştu. Tomas şunu demişti: “Üstünümüz, krallığın elçileri olarak ayrı yollara dağıldığımız günde, sen bizlere birçok şey anlattın, kişisel haldeki yaşamımız ile ilgili bizleri eğittin, ancak, şimdi biz kalabalıklara ne öğreteceğiz? Bu insanlar, krallık daha bütüncül bir biçimde geldiği zaman nasıl yaşayacaklar? Takipçilerin kölelere sahip olacak mı? İnananların sefareti mi tercih edecek, mülkü dışlayacaklar mı? Bağışlama tek başına egemen olacak ve böylece bizler artık kanun ve adalete ihtiyaç duymayacak mıyız?” İsa ve on ikili, bu öğleden sonrasının ve, yemekten sonra, akşamın tamamını Tomas’ın soruları üzerine konuşmayla geçirmişti. Bu kaydın taşıdığı amaç doğrultusunda, bizler, Üstün’ün yönergelerinin şu özetini sunmaktayız:
142:7.2 İsa ilk olarak havarilerine, kendisinin yeryüzü üzerinde olarak beden içinde benzeri bulunmayan bir yaşam yaşamakta olduğunu açık bir biçimde ortaya koymaya amaçlamıştı ve, on ikili olarak, onların, İnsan Evladı’nın bu bahşedilme deneyimine katılmaya çağrılmış olduklarının; ve, bu türden ortak çalışanlar olarak, onların da, bahşedilme deneyiminin bütününün taşımakta olduğu özel sınırlandırılmışlıkların ve sorumlulukların çoğunu paylaşmak zorunda bulunduklarının. Burada; İnsan Evladı’nın, Tanrı’nın tam kalbini ve insan ruhunun en derinliklerini aynı anda görebilen yeryüzü üzerinde o ana kadar yaşamış tek insan oluşu sırrının üstü örtülü bir paylaşımı vardı.
142:7.3 Oldukça açık bir biçimde İsa cennetin krallığının, burada yeryüzü üzerinde başlayan ve Cennet’e olan ilerleyici yaşam istasyonları boyunca ilerleyen bir biçimde, evrimsel bir deneyim olduğunu açıkladı. Akşama doğru o kesin bir biçimde, krallığın gelişimine ait belirli bir gelecek aşamasında ruhsal güç ve kutsal ihtişam içinde bu dünyayı tekrar ziyaret edecek oluşunu ifade etmişti.
142:7.4 O daha sonra, “krallık düşüncesinin,” insanın Tanrı ile olan ilişkisini örneklendirmek için en iyi yöntem olmadığını açıklamıştı o, Musevi insanlarının krallığı bekliyor oluşu nedeniyle ve Yahya’nın duyurusunu gelmekte olan krallık üzerine gerçekleştirmiş olması sebebiyle bu türden mecazi deyişleri kullanmış olduğunu. İsa şunu söylemişti: “Bir başka çağa ait insanlar, krallığın müjdesini; insanın, dini, Tanrı’nın babalığının ve Tanrı ile olan evlatlığı halinde insanın kardeşliğinin öğretisi şeklinde anladığı zaman olarak — aile ilişkisini çağrıştıran kavramlarda sunulduğu zaman daha iyi anlayacaklar[41].” Bunun sonrasında Üstün, yaşamın bu iki temel kanununu tekrar ifade eden bir biçimde, cennetsel ailenin bir temsili olarak yeryüzü üzerindeki aile üzerine belirli uzunluktaki bir konuşmada bulunmuştu: ailenin başı olarak, baba için duyulacak derin sevginin ilk emri ve kardeşi bireyin kendisi gibi sevmesi olarak çocuklar arasındaki ortak derin sevginin ikinci emri. Ve, bunun sonrasında o, kardeşsel şefkatin bu türden bir niteliğinin her koşulda, fedakâr ve sevgi dolu toplumsal hizmette kendisini göstereceğini açıklamıştı.
142:7.5 Bunun sonrasında, aile yaşamının temel niteliklerine ve bu niteliklerin Tanrı ve insan arasında mevcut olan ilişkiye uyarlanmasına dair çok önemli konuşma gerçekleşmişti. İsa, gerçek bir ailenin şu yedi gerçek üzerine dayanmakta olduğunu ifade etmişti:
142:7.6 1. Mevcudiyetin gerçeği. Doğaya ait ilişkiler ve fani benzerliğe ait olgular bütünlüğü aile içinde ayrılmaz nitelikte iç içedir: Çocuklar belirli ebeveynsel özellikleri kalıtımsal olarak devralırlar. Çocuklar kökenlerini ebeveynlerinden alır; kişilik mevcudiyeti, ebeveynlerin eylemine bağlıdır. Baba ve çocuğun ilişkisi doğanın tümünde içkin olup, tüm yaşayan mevcudiyetlerde egemendir.
142:7.7 2. Güvenlik ve haz. Gerçek babalar, çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamaktan büyük haz alırlar. Birçok baba, sadece çocuklarının isteklerini karşılamakla yetinmez; aynı zamanda onların arzularını da tatmin etmekten keyif duyarlar.
142:7.8 3. Öğretim ve eğitim. Bilge babalar, erkek ve kız çocuklarının öğretimi ve yeterli eğitimi için dikkatli bir biçimde plan yaparlar. Gençken onlar, daha sonraki yaşamın daha büyük sorumlulukları için hazırlanırlar.
142:7.9 4. Disiplin ve kısıtlama. İleri görüşlü babalar aynı zamanda gerekli disiplin, yönlendirme, düzeltme için eylemlerde bulunup, zaman zaman ise genç ve henüz olgunlaşmamış doğumlarına kısıtlamalar getirirler.
142:7.10 5. Dostluk ve sadakat. Şefkat sahibi baba, çocukları ile içten ve sevgi dolu ilişkilerde bulunur. Kulağı her zaman onların arzularına açıktır; o her seferinde, onların zorluklarını paylaşmaya ve yaşadığı sıkıntılarda onlara destek vermeye hazırlardır. Baba, kendinden gelenin ilerleyici refahına karşı olası en yüksek derecede ilgi beslemektedir.
142:7.11 6. Derin sevgi ve bağışlama. Merhamet sahibi bir baba sınırsız bir biçimde bağışlayıcıdır; babalar çocuklarına karşı intikamcıl anıları tutmazlar. Babalar hâkimler, düşmanlar veya alacaklılar gibi değillerdir. Gerçek aileler hoşgörü, sabır ve bağışlama üzerine dayanmaktadır.
142:7.12 7. Geleceği destekleme. Zamansal babalar evlatlarına bir miras bırakmak isterler. Aile bir nesilden diğerine devam etmektedir. Ölüm yalnızca, bir nesli sonlandırıp, diğerinin başlangıcını simgelemektedir. Ölüm, bir bireysel yaşamı sonlandırmaktadır, ancak aileyi kesin bir biçimde sonlandıracak gibi zorunluluk bulunmamaktadır.
142:7.13 Saatler boyunca Üstün; aile yaşamının bu niteliklerinin, yeryüzüsel evlat olarak insanların ilişkilerine, Cennet Yaratıcısı olarak Tanrı’nın ilişkilere uygulanmasına dair konuşmada bulunmuştu. Ve, şu, onun konuşmasının kapanış kısmı olmuştu: “Bir evladın Baba ile olan bu bütüncül ilişkisini ben kusursuz derecede bilmekteyim; zira, ebedi gelecek içerisinde sizlerin evlatlığa dair erişmek zorunda olduğunuz her şeye, ben hâlihazırda erişmiş bulunmaktayım. İnsan Evladı, Babanın sağ koluna yükselmeye hazırlanmaktadır; bu nedenle, bende, kusursuz hale gelmek, hatta sizlerin cennet içindeki Babanız gibi kusursuz olmak biçimindeki, ihtişamlı ilerleyişinizi bitirmenizden önce, hepinizin Tanrı’yı görmesi için kapı şimdi daha da çok ardına kadar açıktır[42].”
142:7.14 Havariler bu şaşırtıcı cümleleri duyduklarında, İsa’nın vaftiz anında Yahya’nın herkese doğru yapmış olduğu duyuruyu hatırlamışlardı ve, onlar aynı zamanda oldukça net bir biçimde, Üstün’ün ölümü ve yeniden dirilişinin sonrasında kendilerinin gerçekleştirmiş oldukları duyularda ve öğretimlerde bu deneyimi tekrar anımsamışlardı.
142:7.15 İsa, Kâinatın Yaratıcısı’nın bütüncül bir biçimde kendisine güven beslediği biri olarak, bir kutsal Evlat’idi. O Baba’nın yanında bulunmuş olup, kendisini bütüncül bir biçimde kavramıştı. O bu aşamada, yeryüzü yaşamını Baba’yı bütüncül bir biçimde tatmin ederek yaşamıştı ve, beden içindeki bu vücutlaşım kendisini, insanı bütünüyle kavramaya yetkin kılmıştı. İsa, insanın kusursuzlaşımıydı o tıpkı, tüm gerçek inananların kendisi içinde ve onun vasıtasıyla erişmenin nihai sonuna sahip olduğu türden bir kusursuzluğa erişmişti. İsa insana, kusursuzluğa ait bir Tanrı’yı açığa çıkarmış olup, kendisi içinde Tanrı’ya, âlemlerin kusursuz hale gelmiş evlatlarını temsil etmişti.
142:7.16 Her ne kadar İsa birkaç saat boyunca konuşmuş olsa da, Tomas tatmin olmamıştı, zira o şunu söylemişti: “Ancak, Üstünümüz, cennet içindeki Babanın bizlere her zaman iyi bir biçimde ve merhamet içinde davrandığını görmemekteyiz. Birçok kez bizler, yeryüzü üzerinde oldukça ciddi bir biçimde acı çekmekteyiz; ve, dualarımız her zaman karşılık bulmamaktadır. Acaba bizler senin öğretinin anlamını kavramada nerede hata yapmaktayız?”
142:7.17 İsa şöyle yanıtlamıştı: “Tomas, Tomas, acaba ruhaniyetin kulağı ile dinleme yetisini elde etmene kadar daha ne kadar süre geçecek? Bu krallığın bir ruhsal krallık olduğunu, Babamın da aynı zamanda bir ruhsal varlık olduğunu kavraman daha ne kadar sürecek? Benim sizlere, ona ait babalığın sonsuz ve ebedi bir ruhaniyet olduğu cennetin ruhsal ailesi içindeki ruhsal çocuklar olarak öğretimde bulunmakta olduğumu anlamamakta mısın? Öğretimi maddi olaylara kelimesi kelimesine uyarlamadan yeryüzü ailesini terimini kutsal ilişkilerin bir örneği olarak kullanmama izin vermeyecek misin? Akıllarınız içinde sizler, krallığın ruhsal mevcudiyetliklerini çağın maddi, toplumsal, ekonomik ve siyasal sorunlarından ayıramamakta mısınız? Ruhaniyetin dilini konuştuğum zaman, yalnızca örneklendirmenin genel amacıyla ortak ve herkes tarafından kabul edildiği haldeki ilişkileri kullanma cüreti göstermemden dolayı, kastettiğim anlamları bedenin diline çevirmekte ısrar etmektesiniz? Benim çocuklarım, sizden ciddi bir biçimde; ruhaniyetin krallığına ait öğretiyi, köleliğin, yoksulluğun, evlerin ve arazilerin bayağı hususlarına ve insan hakkaniyetine ve adaletine dair maddi sorunlara uyarlamaya son vermenizi talep etmekteyim. Bu zamansal hususlar, bu dünyanın insanlarını ilgilendirmektedir; ve, her ne kadar bir biçimde onlar insanların tümünü etkilemekteyse de, sizler, tıpkı benim şu an Babamı temsil ettiğim gibi, dünya üzerinde beni temsil etmek için çağrılmış bulunmaktasınız. Sizler, ruhaniyet Babası’nın özel temsilcileri olarak, ruhsal bir krallığın ruhsal temcilerisiniz. Şu ana kadar çoktan, benim sizlere, ruhsal krallığın tamamiyle erişkin hale gelmiş bireyleri olarak yönergelerde bulunmam mümkün olmalıydı. Sizlere sürekli bir biçimde yalnızca çocuklarım olarak hitap etmek zorunda mıyım? Ruhaniyet algısında hiçbir zaman büyümeyecek misiniz? Yine de, ben sizleri derinden sevmekte olup, sizler ile beraber olmaya devam edeceğim, beden içindeki birlikteliğimizin en sonuna kadar bile. Ve, o zaman bile benim ruhaniyetim, sizden önce dünyanın tamamına gitmeye devam edecek.
142:8.1 Nisan ayının sonuna doğru Ferisiler ve Sadukiler arasındaki İsa’ya olan karşıtlık o kadar gözle görülür olmuştu ki, Üstün ve onun havarileri, Beytüllahim ve Hebron’da çalışmak için güneye giden bir biçimde, Kudüs’den bir süreliğine ayrılmaya karar vermişti[43]. Mayıs ayının tamamı, bu şehirlerde ve çevre köylerin insanları arasında kişisel çalışmalarda bulunmakla geçirilmişti. Bu seyahatte hiçbir kamu duyurusunda bulunulmamıştı, yalnızca evden eve gerçekleştirilen ziyaretlerde bulunulmuştu. Bu dönemin bir kısmını, havariler müjdeyi öğretirken ve hastaya yardım ederken, İsa ve Abner Naziri birliktelik topluluğunu ziyaret ederek geçirmişti. Vaftizci Yahya bu yerden yola çıkmış olup, Abner bu topluluğun başını çekmekteydi. Naziri kardeşliğinin birçok üyesi, İsa’nın inananları haline gelmişti; ancak, bu benliğin arzularını reddeden ve ne yapacakları kestirilemeyen insanların büyük bir çoğunluğu onu, kendisinin orucu ve diğer birey-reddi türlerini öğretmemesi nedeniyle cennetten gönderilmiş bir öğretmen olarak kabul etmeyi reddetmişti.
142:8.2 Bu bölgede yaşayan insanlar İsa’nın Beytüllahim’de doğmuş olduğunu bilmemekteydi. Onlar her zaman, takipçilerinin çok büyük bir çoğunluğu gibi, Üstün’ün Nasıra’da doğmuş olduğunu varsaymıştı ancak, on ikili, gerçekleri bilmekteydi.
142:8.3 Yehuda’nın güneyindeki bu konukluk, dinlendirici ve verimli bir emek dönemiydi; birçok ruh krallığa eklenmişti. Haziran’ın ilk günlerinde, İsa’ya olan kızgınlık Kudüs’de o kadar dinmişti ki, Üstün ve havariler inananlara eğitimde bulunmak ve onları teselli etmek için buraya geri dönmüştü.
142:8.4 Her ne kadar İsa ve havariler tüm Haziran ayını Kudüs içinde veya yakınında geçirmişse de, onlar bu süreç boyunca hiçbir kamu öğretisinde bulunmamışlardı. Onlar çoğunlukla, gölgelik bir parkta, veya diğer bir değişle bu dönemde Gethsemane olarak bilinen bahçede, kurmuş oldukları çadırlar içinde yaşamışlardı. Bu park, Kidron ırmağından çok da uzak olmayan bir yerde, Zeytindağı’nın batı yamacında konumlanmıştı. Şabat hafta sonlarını onlar genellikle Lazarus ve onun kardeşleri Bethani ile geçirmekteydiler. İsa, Kudüs duvarlarının içine yalnızca bir kaç kez girmişti; ancak, sorulara sahip ilgili kişilerin geniş sayıdaki bir topluluğu, kendisiyle sohbet etmek için Gethsemane’de onu bulmuştu. Bir Cuma akşamı, Nikodemus ve Arimathealı bir Yusuf, İsa’yı görmeye cesaret etmişlerdi; ancak, onlar, Üstün’ün çadırının girişine kadar geldikten sonra bile korku içinde geri dönmüşlerdi. Ve, tabii ki, onlar İsa’nın, kendilerinin yapmış oldukları her şeyden haberdar bulunduğunu algılamamışlardı.
142:8.5 Musevilerin yöneticileri İsa’nın Kudüs’e geri dönmüş olduğunu öğrendiklerinde, onu tutuklamaya hazırdılar; ancak, onun hiçbir kamu duyurusunda bulunmadığını gözlemlediklerinde, önceki kızgınlıklarından dolayı İsa’nın korktuğu sonucuna varıp, ona daha fazla müdahalede bulunmadan onun bu özel bir şekilde gerçekleştirdiği öğretisine devam etmesine izin vermeye karar vermişlerdi. Ve, böylece; Sanhedrin heyetinin bir üyesi, Şimon adındaki bir kişinin İsa’nın öğretilerini herkese açık bir biçimde benimseyip, bu şekilde onun ismini Museviler’in yöneticilerinin üzerinde haykırdığı, Haziran’ın son günlerine kadar işler sessiz bir biçimde rast gitmişti. Derhal İsa’nın yakalanması için yeni bir huzursuzluk doğmuş olup, o kadar güçlü bir düzeye ulaşmıştı ki, Üstün Samarya ve Dekopolis şehirlerine çekilmeye karar vermişti[44].